Anavatan Türkiye Kıbrıs’ta kritik kararı alabilecek mi?
Rum Yönetimi Başkanı EOKA’cı Anastasiadis, Anavatan Türkiye’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını fiilen tanımaması halinde” müzakere masasına dönmeyeceğini açıklamıştır.
Faşist Anastasiadis, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına dayatma tehdidi olan faaliyetlere son verilmesi halinde” diyaloğa dönmeye hazır olduğunu ifade ederek, “Doğal zenginlik, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakları aleyhine yeni ‘oldu bittiler’ yaratılmasına bahane değil, en kısa zamanda devletin, halkın ve ekonominin birliğini sağlayacak barışçıl bir çözüme teşvik olmalıdır” diye sözlerine açıklık getirmiştir.
Bana göre bir ülkenin “egemenlik haklarının fiilen tanınması” o ülkenin “resmen tanınması” ile eş anlamlıdır. Diğer bir deyişle Anastasiadis, Anavatan Türkiye’nin sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması halinde masaya döneceğini söylemektedir. Söylediklerinden ben bu anlamı çıkarmaktayım; Rum tanınma istemektedir.
Dahası Anastasiadis yaptığı açıklamada tanınma yanında, 11 Şubat “Ortak Metni’ni” hiçe sayacak şekilde, yeni kurulacak ortaklığın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacağı şartını da tekrarlamaktadır.
Bu durumda, Türk tarafı olarak, masaya oturmak için, Rum tarafını hem tanıyacaksınız hem de sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacak bir yapıyı başından kabullenmiş olacaksınız.
BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs konusunda aldığı kararlar ve doruk toplantılarında alınmış kararlar ne olacaktır? Denktaş-Makarios arasında 1977 yılında üzerinde uzlaşılan zirve kararlarına ne olacaktır? Yıllardır müzakerelerde üzerinde mutabık kalınan ve özellikle 2008-2012 tarihleri arasındaki “yakınlaşmaları” ve “üzerinde anlaşılamayan konuları” ihtiva eden BM Sekreteri’nin Kıbrıs eski özel danışmanı Downer’in hazırladığı 77 sayfalık belge ne olacaktır? Bütün bu çalışmalar Anastasiadis efendi istedi diye çöpe atılacak değildir herhalde.
Kıbrıs anlaşmazlığı konusunda bana göre en kritik sürece gelinmiştir. Anavatan Türkiye’nin gerekeni yapması şart olmuştur. Gerekenin yapılması için şartlar her zamankinden daha elverişlidir. Uluslararası konjonktür Türkiye’nin alacağı karara çok uygundur. Anavatan Türkiye müzakerelerin bundan böyle “iki devlet-KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi” arasında yapılacağını ve KKTC BM üyesi oluncaya kadar da müzakereleri dondurduğunu açıklamalıdır. Makul bir süre ve takvim içerisinde KKTC’nin tanınmaması halinde ise “KKTC’nin özerk statüsü korunarak Türkiye’ye bağlanacağı” dünyaya ilan edilmelidir.
Bu vakitten sonra Anastasiadis’in ve Rum-Yunan ikilisinin maskaralıklarını dinlemeye mecbur değiliz. Yıllardır müzakere masasına mahkûm olarak ve bu çağda inanılması güç ambargo ve izolasyonlar altında yaşam sürdürmekteyiz. Bu insanlık dışı uygulamalara katlanmaya mecbur değiliz. Anavatan Türkiye olmasaydı, Kıbrıs Türklerine reva görülen şimdiye kadarki uygulamalar karşısında halimizin ne olacağını hiç düşündünüz mü? Ya Rum’un kölesi olmayı kabullenecek, ya da sınırlı şartlarla AB-ABD destekli Rum-Yunan ikilisine karşı koyarak şerefli bir şekilde şehitlik mertebesine erişecektik. Şanslı olanlarımız adayı terk ederek canlarını kurtarmayı başarabilecekti. Allah’tan Türkiye, her zaman ve her şartta Anadolu’daki kardeşlerimiz yanımızda olmaktadır.
Mevcut şartlarda Rum’a niye boyun eğmeyi ve keyfini beklemeyi “kaderimiz olarak” kabulleniyoruz?
Uluslararası siyasette her zaman hak hukuk geçerli olmamaktadır. Bunun en güzel örneği de yıllardır Kıbrıs’ta yaşananlardır. 1963 Aralık ayından beri Kıbrıs Türkü bilmem kaç kez Rum’un soykırım teşebbüsünden kurtulmuştur. Bilmem kaç kez köylerimize, şehirlerimize EOKA’cı Rum teröristler saldırmıştır. Bilmem kaç vatandaşımız yollardan, evlerinden, işlerinden alınmış ve hunharca katledilmiştir. Bilmem kaç kez insanlarımız evlerini, mallarını terk edip göç etmek zorunda bırakılmıştır. Ve tarihte görülmemiş bir şekilde yıllardır “katillerimizle” yeniden devlet kurmak için müzakere masasındayız. Bu rezilliğe ve bu onursuzluğa son verilmelidir. Rum-Yunan ikilisine ve onların destekçileri Batı emperyalizmine artık yeter denmeli ve onurlu kararı almalıyız. Başka yol yoktur. Ecdadımıza layık olmanın tek yolu fiiliyatta yapılması gerekenleri yapmaktır, alınması gereken kararları almaktır. Anavatan Türkiye’nin bu adımı atmasını bekliyoruz.