‘Anana her yer tekne’
Erzurum’da ve Bayburt’ta “Şişe kulpu tutmayanı” adamdan saymazlardı benim gençliğimde. Her melaneti işleyip de, içkiden uzak durarak kendini aklanmış sananlara “Rakı şarap içmirsen her bir p... yiyirsen” derlerdi. O yıllarda, Erzurum da, Bayburt da, yine dindar şehirdiler ama nezih içkili lokantalar ve meyhaneler vardı çokça.
Büyüklerimden dinlemişimdir; benim memleketim Bayburt, Cumhuriyetin ilk yıllarında yine çok dindarmış ama Tevfik Çoruh ve Fahrettin Kumbasar gibi Belediye Başkanlarının öncülüğünde hoşgörü ve aydınlanmada da önlerdeymiş. Peki ya şimdilerde? Kur’an Kursu sayısı bakımından Türkiye’de ilk dörde, cami sayısında ilk ona giren, Türkiye’nin nüfus bakımından en dipteki ili Bayburt’ta şimdilerde içkili lokanta yok. Bu yaz gittiğimde anlattılar, sokak arasında bir gizli meyhane varmış, çevreyi kollayarak ve şifreyle gidebiliyormuş harabat ehli oraya. Şair Zihni, 1829 Rus işgali sonrasında değil de, bugün görmüştür sanki o manzarayı: “Camlar şikest olmuş, meyler dökülmüş/Sakiler meclisten çekmiş ayağı”
Bayburt kadar olmasa da, Erzurum da aynı durumda... Ben Atatürk Üniversitesi’nin ilklerindenim. Biz, 1968 kuşağı gençler, Erzurum’da, Cuma günü camiye koşardık, Ramazan’da orucumuzu tutardık, Ramazan dışında da neredeyse her akşam kafaları çekerdik. Bizden sonra işin tadı kaçtı, içki düşmanlığı ve içki içenlere düşmanlık, Milliyetçi olmanın icaplarından sayıldı.
İçen içer adabınca, içen de içmeyen de kınanamaz, karşı olduğumuz bağnazlıktır. Aşağıya gülmece izleğinde yazılmış, öyküsel bir şiirimi alıyorum. Birinci Dünya Savaşı öncesi Erzurum’da neler olurmuş, okusun görsün herkes:
Devir Osmanlı devri/Mevlüt Ağa nâmında/İçince dizini yere koyup nârâlar atan/Ne ki rakı’ya yiğitlik edemeyen/Bir yiğit adam yaşardı Erzurum’da
Günlerden bir gün/İçtiğini duyunca yaşlı anası/Bir yemin verdirdi ki sormayın gitsin: “Sütüm, emeğim haram/İçtiğini bir kez daha duyarsam!” Söz verdi umarsız Mevlüt Ağa: “Şart olsun üçten dokuza/Koymam artık ağzıma!” Söz vermek kolaydı da/Sözde durmak çetin iş/Bunca yıllık dostundan ayrılan koca ayyaş/Ünlerken inler oldu/Yatağa düştü/Anasına verdiği söz başka cinliğe dönüştü
Devir Osmanlı devri/Kaçak rakı damıtırdı bir Ermeni eczacı/Baktı ki Mevlüt Ağa bu böyle gitmeyecek/Çağırdı oğlunu gülerek acı acı/Oğul dedi, git eczacıya, de ki/Babam ilacını istedi
Biraz sorgulayınca çocuğu/Ağa’nın derdini bildi Ermeni/Dermanı sarmalayıp oğluna verdi
Mevlüt Ağa yudumlarken ilacı/Tekneye un eleyip hamur yoğurmak için/Hazırlık yapmaktaydı/Rakının tadını değil/Adını bilen Ana
Silmece doldurdu bardağı Mevlüt Ağa/Çektikçe dirildi, dirildikçe çekti
Oğlu birden iyileşince/Şaşakaldı anası ilacın etkisine/Oğul dedi, o ne iyi ilaçmış/Seni turp gibi etti/Benim de çarpıntım var/Ağzım dilim kurumuş/Bir bardak da bana ver
Çıkmasın diye foyası/Mevlüt Ağa ilaç diye doldurdu/Şifa niyetine çekti anası
Çekmesine çekti ya/Unu tekne yerine/Gezinerek eliyordu yerlere
Mevlüt Ağa şaşırdı/ “Sana yaramadı bu ilaç ana/Oğlun kurban olsun sana/Tekne nerde, sen nerde?”
Çakırkeyf olmuştu ana/Başını çevirdi oğlundan yana/ “Her yer tekne, her yer tekne/Gam çekme oğul, gam çekme/Anana her yer tekne”