Ana dilde savunma ve gerçekler!
Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri resmi dil olan Türkçeyi anlamayan ya da konuşamayan kişiye tercüman hakkı tanıyor. Yıllardır mahkemeler Türkçe bilmeyenler için tercüman atayarak bu şekilde yargılama yapıyor.
TBMM’ye sunulan CMK’nın 202’nci maddesinin aynen şu şekilde düzenlenmesi uygun görülüyor: “Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanık, iddianamenin okunması, esas hakkında mütalaanın verilmesi, üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir” .
Böylece bir şahıs, Türkçe bilip kendisini çok iyi ifade edebilecek durumda olsa bile isteğine, daha doğrusu keyfine bağlı olarak bir başka dilde savunma yapabilecek. Bu durumda yargılananın mahkeme mi, yoksa yargılanan kişi mi olduğu sorusu gündeme gelecektir.
Mahkeme, önüne gelen kişinin Türkçe bildiğini bilecek ama şahıs Türkçe konuşmak istemeyip ana dilde savunmayı tercih etmesi sebebiyle, mahkemenin bilip anlamadığı bir dilde yapacağı savunmayı dinlemek zorunda kalacaktır.
Uygulama doğrudan doğruya bölücü ve ayrılıkçı ekibin ayrı halk kimliğini kazanması, bunu resmen dikte ettirmesi ile sonuçta ayrılık ve imtiyaz elde etmesi anlamına gelmektedir.
Bu talepler doğrudan doğruya İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 3. fıkrasının (e) bendine aykırıdır. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin sözü edilen maddesine göre; “sanık, ancak mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilir” demektedir.
Diğer taraftan, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin uygulanmasını izleyen BM İnsan Hakları Komitesi’nin tercüman konusundaki kararları, önemli bir düzenlemeyi işaret etmektedir. Komite kararlarında, devletin tercüman hizmetlerini resen ya da ana dilinden farklı olan ancak kendisini resmi dilde ifade edebilen kişinin talebi üzerine sağlamasının adil yargılamanın gerekleri arasında yer almadığına hükmetmiştir.
Komite verdiği kararda, başvurucunun Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının, şüphelinin ceza yargılamasına ilişkin işlemlerde kendisini “normalde ifade ettiği” dilde ifade etme hakkını içerdiğine ve bu durumda tercüman sağlanmamasının madde 14’ün ihlali olacağına ilişkin iddiasını reddetmiştir.
Bir başka kararda, başvurucunun kendisini İngilizce yeteri derecede ifade edebildiğinin belgelenmiş olması, başvurucunun tercüman hizmetlerine erişiminin engellendiğine ilişkin iddiasının reddedilmesinin nedenlerinden birisi olmuştur.
Açıkçası Komite, devletler tarafından mahkemelerde yalnızca bir resmi dil kullanılmasına ilişkin düzenleme yapılmasının Madde14’ün ihlali olmadığına ve adil yargılamanın kendisini resmi dilde ifade edebilen kişiye kendi ana dilinde tercüme hizmeti sağlamayı gerektirmediğine hükmetmiştir.
KCK sanıklarının yargılanması sırasında sanıklar adına konuşan Hatip Dicle “Türkçe konuşabildiklerini, Türkçeyi iyi bildiklerini ancak savunmalarını kendi ana dilleri olan Kürtçe yapmak istediklerini, bu hakkı kendilerine tanıyan yasa maddeleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar” çerçevesinde beyan etmiştir.
Erzurum Özel Yetkili 2. Ağır Ceza Mahkemesi Ağrı KCK davasında Kürtçe savunma talebi reddedilmiş... Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde mahkeme, sanığın savunmasını Kürtçe yapmasını uygun görmüş ve mahkeme sanığa Dicle Üniversitesi’nden bir tercüman atamıştır. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi de başka bir dava kapsamında getirilen Kürtçe savunma talebini kabul etmiş, sanığın Kürtçe savunma metninin Türkçeye çevrilmesi için bilirkişi atamasına karar vermiştir.
Bu durum yasalarca genel çerçevesi çizilmiş olan ana dilde hak arama hakkının, uygulamada mahkemenin takdirine bırakıldığını göstermektedir. Örgütün yaptırdığı dayatma ile sanığın savunmasını daha iyi yapmasını sağlamak amaçlanmıyor, aksine propaganda yapmak ve devlet zaafı yaratmak amaçlanıyor. Gerçek budur gerisi hikayedir.