Ana Dil, Anne Dili ve Eğitim!
PKK’nın kuruluş bildirgesinde “Barışçıl bir ortamda hergün bir ulus olarak eriyip yok olmaktansa, savaşla ve savaş içinde dirilmeyi” esas aldığı yazılıdır. PKK, “şiddetin Kürdistan’da yalnızca bir toplumun dünyaya gelmesine ebe misali yardımcı olmayacağı her şeyi yeniden yaratacağı” nı iddia ediyor.
İmralı’daki Öcalan ise “özgürlük sosyolojisi” adlı kitabında “sınırlara dokunmadan ulus inşa etmekten” söz ediyor.
Bölücü ve ayrılıkçı unsurların dağdaki kısmı silahlı şiddetle diğer bir kısmı ise silahsız olarak yani siyasi yöntemlerle millet inşa etmeye çalışıyorlar.
Ana dille eğitim taleplerinin altında bu amaç vardır.
Sorunu doğru anlamak için öncelikle ana dil ve anne dili kavramlarının farkını kavramak gerekir.
Ana Dil ve Anne Dili!
“Ana dili” teriminde “ana” niteleyen değil, “dili” kelimesinin açıklayıcısı, tamlayanıdır. Çocuğun annesinden, babasından okul öncesi dönemde çevresinden öğrendiği ve kullandığı dil söz konusudur.
“Ana dili” teriminde “ana” kelimesinin yerine “anne” kelimesi konulamaz. Çünkü, tarihin her döneminde, her ülkede az ya da çok anne dili; ana, ortak dil ile aynı olmayan aileler vardır. Okul öncesi dönemde, dar bir çevrede annesinin, ailesinin, mahallesinin, köyünün dili; ortak, ana dil ile aynı olmayan ülke vatandaşlarının olduğu bilinmektedir. Annesinin dili Fransızca, İngilizce. Almanca, Arapça, Türkçe vb. olmayan, fakat Fransız, İngiliz, Alman, Arap, Türk vatandaşı olan insanların okullu dönem öncesinde kullandıkları bir dil vardır ki, o dilin de adı anne dili olmalıdır.
Her ülkede okullu dönem ile birlikte anne dillerinin yerini, o ülke insanını birleştiren, koruyan, bir harç, şemsiye olarak ana dil alır ve birey artık ana dil bilinciyle hareket eder, etmelidir. Türkçenin eğitim ve öğretiminden söz ederken de artık çocuğun annesinin, çevresinin dilini çağrıştıracak olan anne dilinin yeri yoktur. Okullu dönemin iyileştirmeğe çalıştığı dil, ana dil’dir, yanlış anlamalara, çağrışımlara meydan verecek ana dili değildir.
Türkiye’de ana dil Türkçedir!
Bilindiği gibi Türkiye, Lozan’da azınlık olarak tanıdığı gayri Müslimlere (Rum, Ermeni, Yahudi) ana dilde eğitim yaptırmaktadır. Kürtler ve diğer Müslüman etnik gruplar Türkiye’de azınlık değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin aslî unsurları ve Türk Milleti’nin parçaları olarak kabul edilmektedir.
Anadilde eğitim Anadolu’yu kana bulayan ayrılıkçı terör örgütünün ve onun yasal uzantılarının siyasi taleplerinin parçasıdır. Ayrılıkçı Kürt milliyetçiliğinin, özerklik ve/veya federasyon yoluyla bağımsızlığa ulaşma stratejisinin uzantısıdır. Ne kadar iyi niyetle savunulur, hangi saflıkla meşru gösterilirse gösterilsin, sonuçta hizmet edeceği amaç Türkiye’nin bölünmesi olacaktır!
Anadilde daha doğrusu anne dilinde eğitim talepleri giderek yaygınlaşmaktadır. Çerkez Kültür Derneği bu konuda yayınladığı bildiride, “Yok olmakta olan bir dilin son sahipleri olarak pozitif ayrımcılık istiyoruz. Bu topraklarda ölürken Türkçe bilmiyorduk. Şimdi ana dilimizi bilmiyoruz” deniliyor.
Hâlbuki Türkiye’de bugün anne diliyle öğretim, özel kurslar vasıtasıyla yapılabiliyor. Anne dilinde yayın, eğitim ve konuşma ise zaten serbest. Yapılmayan ise anne diliyle eğitimdir.
Anayasa’nın 3. maddesinde resmî dil ‘Türkçe’ olarak tespit edilmiştir. Ayrıca, Anayasa’nın 42. maddesine göre, ‘Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez’. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir süre önce “ana dilde eğitimin toplumu ayrıştıracağını” söylemişti. Van’daki toplantı sırasında ise “ana dilde eğitime sıcak baktıklarını” söylediği medyaya düştü. Bu anlayış, bazı siyasilerin siyasi çıkar için ülkenin ve milletin birliğini önemsemediklerini göstermektedir.
Türkiye’de her konuşulan anne dilinde eğitim yaparsanız, ülkeyi her katında başka bir dilin konuşulduğu Babil Kulesi’ne çevirirsiniz. Türkiye, bu tür bir bölünmeyi kaldıramaz.