Amerika'ya dikkat

Seçimden bir buçuk ay sonra bu hafta AKP’nin, Amerika çıkarması yapıp şükran sunma haftası olacak. İki ülke arasındaki yoğun diplomatik trafik gelecek ay sonuna kadar sürecek. Aslında bu haftanın gelişi geçen hafta belli olmuştu. ABD Dışişleri Bakanlığı siyasetten sorumlu müsteşar yardımcısı Nick Burns Atlantic Konseyi’nde yaptığı konuşmada ilk sinyalleri verdi. Aslında Yunanlılara yakın olarak bilinen ve ABD’nin Atina’da büyükelçiliğini yapmış olan Burns’un konuşmasına ABD’nin Ankara’daki eski büyükelçileri, Morton Abramowitz, Marc Grossman, Mark Paris, Robert Pearson’in yanı sıra, Ermenistan ve Yunan Büyükelçiliği de tam kadro izledi.
Yalnızca bu katılım bile Burns’un konuşmasında birileri veya bir yerlere mesaj vereceğinin işaretiydi. Ayrıca Burns’un konuşması başında sarf ettiği yıkama yağlama sözleri, arkadan gelecek taleplerin ağırlığına işaret ediyordu. Kuraldır, eğer konuşmada, kötü şeyler söyleyecekseniz, önceden öveceksiniz ve olayı yumuşatıp vuracaksınız. Yani zehiri şerbetle vereceksiniz. Amerikalı diplomat konuşmasına kebabınız çok lezzetli diyerek başlamadı ama Türkiye’nin ne kadar büyük ve önemli bir ülke olduğu yolundaki geleneksel diplomatik yumuşatma operasyonunu uygulayarak girdi. İlk bomba, “Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan ABD’ye karşı sorumluluklarını yerine getirdiler” sözleri oldu. Dikkat ettim Türk basınında çıt yok. O şarap markalarını, kadın hassasiyetini veya Cumhuriyetin bilmem kaçıncısını, emekli generalleri sorgulayan köşe yazarlarından “bu sorumluluk neydi, nedir” diye sorgulama veya yorum yok.
Bana göre ABD müsteşar yardımcısı Burns’un ikinci bombası, “seçimlerden bu güçte çıkan AKP şimdi önüne konan büyük dış politika sorumluluklarını çözmeli” demesi. Daha sonra Burns sorumluluklarımızı sıralamaya başladı; Seçimden bu güçte çıkan AKP iktidarı, Ermenistan sınırını açmalı, Amerika’nın stratejisine ters olan İran ile doğalgaz anlaşmasından çekilmeli, Heybeli’deki Patrikhane okulunun açılımına izin vermeli, 301 üzerindeki değişikleri AB’nin talebi yönünde yapmalı falan filan. Nasıl olduysa Kürt devletini tanımalı falan demedi belki de daha ona sıra gelmedi. Bu hafta Türkiye’de temas yapacak olan Burns, Türkiye’nin taleplerini geçiştirdi. Örneğin Amerikan basını tarafından seçim sonrasında azınlıklar olarak tanımlanan laiklerin korunması konusunda benim, ABD’nin ne yapmayı planladığı yolundaki soruma, “bu Türkiye’nin bir iç sorunudur” diyerek kaçması. PKK’ya verilen Amerikan silahları, Kıbrıs Türk tarafını tanıma hep laf kalabalığına getirildi. Bu hafta içinde ABD’yi bir TOBB heyeti ziyaret edip Washington’a da uğrayacak ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (CSIS) bir panele katılacak. Aynı hafta içinde Başbakan Erdoğan’da torununu görmek için Washington’a gelecek. Bence bu gelişe torunu görmek mi yoksa Bush’u ziyaret mi damga vuracak göreceğiz. Erdoğan Bush’tan görüşme talebinde bulunmuştu. Newyork’ta da görüşebilirlerdi ama anlaşılan bu talep Washington’da karşılanacak. New York’ta Gülen cemaati AKP milletvekilleri ile Ermeni dostu Hillary Clinton’u bir iftar yemeğinde ağırlayacaklar. Onlar beceriklidirler, Hillary’i bir iftar yemeğinde hemen Ermenilerden desteğini çekmeye ikna ederler, olur biter.
Çiçeği burnunda Dışişleri bakanı Ali Babacan da Türk-Amerikan ilişkilerini aynı Türk-AB ilişkilerini yürütememede gösterdiği başarı çerçevesinde, ABD Dışişleri Bakanı Rice’dan görüşme talebinde bulunmuş. Tabii Rice’ın da gelecek ay sonunda Türkiye’ye gideceğini dikkate alırsanız arkadaşların bu toplantılar öncesi neyi konuşacaklarını anlamak kolay.
Hadi bu cehalettir dedik ama onların görmediği veya görmek istemediği, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı yıllık Din Özgürlükleri raporundaki tüylerimi diken diken eden Türkiye ile ilgili bir cümleye ne demeli? Neymiş “Türk kimliği, Türk dili ve İslam dinine dayanıyormuş” . Vay benim Ergenekonlardan taşan atalarım, at sırtında dünyayı işgal eden dedelerim. O yıllarda İslam dini mi vardı ki Türklüğün yayılmasında etkili oldu. Bir şişe şarabın tanınmaması kanına dokunan uzmanlar, hiç mi bir yerinize dokunmadı bu sözler? Türkler İslam dininin kılıcı olmuştur ama kimlikleri bu dinden asırlar öncesi vardı ve kaybetmediler. Kaybedenler ortada.

Yazarın Diğer Yazıları