Amerika'nın stratejik ortağı ergonomik Tayyip Bey

Yazılarımda hatırlarsanız, tesadüflere inanmadığımı sık sık vurgularım. Bu kez de Ergenekon adını taktıkları operasyonun son dalgasındaki zamanlamanın tesadüf olduğuna inanmıyorum, onu önceden belirteyim. Bunu biraz sonra açıklayacağım. Bugünün esas konusu olan Türk dış politikası da aslında konuyla doğrudan bağlantılı.
Hatırlarsanız, Başbakan Gazze’de yaşanan insanlık dışı gelişmelerde kendince aktif bir rol üstlenirken bir yandan da her fırsat buluşta tribünlere oynayarak bir devlet adamı gibi değil bir mahalle kahvesindeki kabadayı ağzıyla konuştu. Gerçek tepkileri de söyledikleri gibi olabilirdi, ama bir devlet adamını devlet adamı yapan, kişisel tepkilerini bastırıp düşünerek konuşmasıdır.
Amerika’nın stratejik ortağı olan AKP iktidarı, bu gelişmelerde ne hikmetse devre dışı ve Hamas ile konuşmaya çalışan bir başkent imajını veriyor. ABD Başkanı Bush’un, kriz konusunda konuştuğu üç bölge liderleri arasında da stratejik ortağı Tayyip Erdoğan yok. Erdoğan bu anlaşmazlıkta o kadar arabulucu olmak istemesine rağmen onlar arabulucu olarak Fransa Devlet Başkanı Sarkozy ile Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’i seçmişler.
Ortadoğu ve Filistin bunalımına sevsek de, sevmesek de ABD dışında bir çözüm yolu bulmak imkânsız. Bu nedenle ABD Başkanı’nın çözümde kimin sözünü dinlediği önemli. Bizimkiler tutturdukları Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmeyi bir matah gibi sattılar. Bu görev iki yıllık ve Güvenlik Konseyi’nde yalnızca beş daimi üyenin etkinliği söz konusu. Zira veto güçleri var. ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya dışında bir karar çıkarmak mümkün mü?
Hadi ondan da geçtim, bizimkiler o çok övündükleri Güvenlik Konseyi’ne bu savaşın durdurulması yönünde bir karar tasarısı önerisi bile götüremediler. Tasarıyı Libya sundu. Şimdi de Ali Babacan New York’ta bu konsey toplantılarına katılıyor. Bakın Babacan kimlerle görüşmüş. Türkiye’nin esamesi bile okunmuyor. Nerede hani ABD’nin stratejik ortağı Erdoğan ve hükümeti, kâğıt üzerinde kaldı o ortaklık. Türkiye, ne yazık ki AKP iktidarı sayesinde dış politikada itibarını yitirmiş bir ülke konumunda.
Ha bir de Türk askerinin Barış Gücü olarak Gazze’ye gönderilmesi palavrası var. Barış Gücü’nü kim gönderir? Birleşmiş Milletler. Barış Gücü’ne katılacak güçler, her iki tarafın da onayından geçer. Araplar Türkleri sever mi? Hayır sevmez. Irak en son örneği. Peki İsrail, onu da Başbakan kızdırdı. Biz kendiliğimizden asker gönderebilir miyiz? Hayır gönderemeyiz.
Bu arada Türkiye’de yapılan gösterilere de itirazım var. Daha önce bu köşeden yazdım, Filistin’de çoluk çocuk, kadın ve masum sivillerin öldürülmesini içe sindirmek imkânsız. Ancak benim canlarım katledilirken sessiz kalanların, bu olaylarda ayaklanmaları da bana biraz iç politika malzemesi gibi geliyor ve Başbakan da zorlaşan ekonomik şartlarla yıpranma yerine din kardeşliği kartını oynuyor gibi.
Gelelim son tutuklamalara. Basından gördüğüm kadarıyla herkes gözünü bir tepki verir mi diye askere dikmiş ve kendi adına askerin tepki vermesini bekliyor gibi. Çok beklersiniz, asker hâlâ başındaki torbayı çıkarabilmiş değil. Her şeyi başlatan o torba olayı halledilmeden bu konuda askere yüzünüzü dönmeyin. Aslında bu işlerin düğmesine nereden basıldığı o kadar açık ki hâlâ birileri size anlatsın, göstersin diye bekliyorsunuz.
Bu olayın düğmesine buradan, bence ABD başkentinden basıldı. Bu düğme de torba olayıydı ve o zamanın komutanı olan Hocam Özkök general hâlâ ortaya çıkıp hangi yüzle bilmem konuşabiliyor. Savcılar ise emekli olmuş kişileri darbe yapacakları kuşkusu ile topluyor. Gerçekten darbe yapmış olan Kenan Evren ortalıkta elini kolunu sallayarak dolaşırken kimse ondan hesap sormuyor. Neden sorsunlar, ABD’li generallerin bizim çocuklar dediği zümre. İhbar ediyorum, darbeci Kenan Paşa’yı tutuklasanıza kuşku duyduklarınız yerine.

Yazarın Diğer Yazıları