Alp Emeç; bir ''zamanlama manidar'' klasiği

Benim için bir hayli zor olacak ama "üç nokta"sız yazacağım bugün; tamamlanmamış, birilerinin idrakine, niyetine terk edilmiş tek bir cümle kalsın istemiyorum geride.

Zira, gencecik bir insanın hayatı, onun hayatı üzerinden de her birimizin ayrı ayrı razı edilmeye çalışıldığı bir zulüm düzeninin dayandığı "olmak ya da olmamak" sınırı mevzubahis.

Biz karar vereceğiz;

Gidecek mi?

Kalacak mı?

*

Alp Emeç.

20 yaşında.

Üniversite öğrencisi.

Özel bir üniversitede, tam burslu olarak okuyor; parası değil aklı geleceğinin en büyük sermayesi. Azmi. Hakkında anlatılanlardan belli ki çalışkanlığı.

Ki, bunun konumuzla zerrece alakası yok; tembelin önde gideni olsa ne olur! "Müstahak" mı sayacaktık yani hukukla sopalanmasını!

*

Bu yazının yazıldığı dakikalarda, Silivri''de, mevcut rejimin alametifarikalarından biri olarak yükselen o devasa "ceza kompleksi"nde, beşinci gününü dolduruyordu Alp.

Çünkü, Anayasa''ya göre "Herkesin düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip olduğu" ve yine Anayasa''ya göre "Herkesin, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla, tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu" bir hukuk devletinin vatandaşı olarak, tivit attı!

Sadece ama sadece 15 dakika yayında kalan bir tivit!

Yanlış anlaşılır, maksadını aşar da nezaketiyle uyuşmaz düşüncesiyle, kendi iradesiyle daha o gün sildiği bir tivit!

Daha önemlisi; silmemiş dahi olsa, altı, üstü, önü, arkası hiçbir şekilde "suç" oluşturmayan bir tivit!

Son dönemde çok popüler olan bir Çerkes atasözü; hani ahırlı, saraylı.

Hani, gazeteci Sedef Kabaş''ı da tutuklamaya gerekçe yapıldı. En üst sınırdan cezaya çarptırılmış bile olsa cezaevinde yatmayacağı kadar yatırılmasında kullanıldı.

*

İnsanın en temel hak ve özgürlüklerini haksız, hukuksuz ve pervasızca gasp etmenin "hadi"si olmaz ama, hadi Sedef Kabaş;

muhalif bir gazeteci olarak hedefteydi.

İktidarın, anlaşılmaz şekilde kronik alerji geliştirdiği isimlerden biri olarak hedefteydi.

Kulp aranıyordu; bir muhalif TV kanalında, muhalif isimlerin katıldığı programda, eleştirel bir konuşmanın arasında ifade edince, atasözü o kulp oldu.

*

Peki ya, 20 yaşındaki Alp neden Kabaş ile aynı kadere mahkûm oldu?

Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında, "Atasözlerini özneli yahut öznesiz olarak kullanmak suçtur" diye bir madde mi var?

Mahkemeler, "Öznesi olmayan ifadelerin hakaret olup olmadığına karar vermek için niyet okumaya gidebilir" türü bir teamül mü var?

*

Alp''in sorgu zaptına göre tutuklanma gerekçesi şöyle:

-…şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesi ve somut delillerin bulunduğu, şüphelinin üzerine atılı suçun işlenmesinde kullanılan araçlar suçun konusu önemi ve değeri, atılı suç nedeniyle meydana gelen zararın mahiyeti ve tehlikenin ağırlığı…

*

Allah aşkına bu çocuk ne yaptı?

Pudra şekeri çekerken mi yakalandı?

Meğer ticaretini de yaptığı anlaşıldı da ülke için obezite tehdidine yol açacağı mı anlaşıldı!!!

Hangi tehlikenin ağırlığı?

20 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin, suç oluşturmayan bir düşünceyi, fikri, inancı, kabulü yahut Alp''in yaptığı gibi bir atasözünü paylaşması nasıl ağır bir tehlike oluşturabilir?

Gençlerin düşünüyor olması mı "tehlike" varsayılan?

Okuyor olması mı?

Okuduğunu anlıyor olması mı?

Sorguluyor olması mı?

*

Polis aramış, ifadeye çağırmış, annesini de yanına almış gitmiş ifadesini vermiş; okyanus aşıp da ifade vermeye gelen kahraman komutanlarını "kaçma şüphesi bulunan terörist" diye tutuklamış bir ucubeliği tecrübe ettikten sonra sormak abesle iştigal belki ama;

Hangi kaçma şüphesi.

*

Her şey bir yana, mevzu sahiden de Alp''in tiviti olsa, bu anlaşılmaz sürecin, Kabaş''a paralel, günler önce işletilmesi gerekmez miydi?

Şeytanın sor dediği:

"Gör" de diyor olabilir tabii;

Aynı zamanda İYİ Parti Gençlik Kolları''nın aktif bir üyesi de olan, sorgusunda kendisine iki defa, konuyla alakasız şekilde İYİ Parti''ye üye olup olmadığı ve buradaki görevinin sorulduğu söylenen Alp''in bu kadar sudan bir sebeple ve hukuka aykırı şekilde tutuklanmasının;

Tam da;

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener''in, parti divanında yaptığı değişiklikle, gençlik kollarını doğrudan kendisine bağladığı ve üst üste gençlik buluşmaları düzenlediği döneme denk gelmiş olması manidar değil mi?

Acaba diyorum, sindirmek istedikleri gençlere "Ablanız bile kurtaramaz" mesajı mı vermeye çalışıyor birileri?

*

Madem atasözü sevmiyorlar, hadisle diyelim diyeceğimizi:

"Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır."

Öznesiz ama nasıl olsa üstüne alınır birileri!

Yazarın Diğer Yazıları