Almanya'da tehlikeli gidiş!
Hindistan’da dar bir inanç grubunda “gelin yakmak”, Avrupa’da ise farklı din ve milliyetteki “insanı yakmak” tarihi bir gelenektir. Cizvit geleneği öyle görünüyor ki, İspanya’dan Hitler’e oradan da yeni Nazi/Dazlak taslaklarına intikal etmiş bulunmaktadır.
Almanya’da marjinal de olsa bir takım gruplar “düşman” ihtiyaçlarını orada bulunan Türklerden karşılamaktadır. Her ülkede bu tür sapkın oluşumlar söz konusu olabilir. Elbette bugün miktar olarak sayıları az da olsa “yabancı” ve özellikle “Müslüman” düşmanlığı bütün Avrupa’da ciddi bir bilinçaltı kültürü haline gelmiş bulunmaktadır. Sorunu vahim kılan bir takım marjinal grupların varlığı değildir. Onlara meşruiyet kazandırmaya yönelik hoşgörülü tavırlardır.
Genelde Avrupa’da, özelde ise Almanya’da Türk ve Müslüman düşmanlığı giderek daha yaygın bir biçimde kurumsallaşmaya başlamıştır. Türkçeyi yasaklamakla işe başlayan Alman resmi kurumları, açıkça Türklerin asimilasyonunu bir strateji olarak devreye sokmuşlardır.
Almanya’da bir çok siyasi ve resmi kuruluş, Türkleri “şiddet yanlısı” ve “tacizci” göstermekten çekinmiyorlar.
Ludwigshafen’de geçtiğimiz ay meydana gelen yangın sonucu dokuz Türk yurttaşı yanarak feci şekilde can vermişti. Henüz olayla ilgili tatmin edici bir açıklama da yapılamadı. Ancak devam eden süreçte Almanya’nın çeşitli kentlerinde Türklerin yaşadığı bir çok konut kundaklanmıştır.
Birileri -yaygın söyleyişle Alman derin devleti olabilir- Almanya’yı Türklerin yaşayamayacağı bir ülke olmaktan çıkarmaya karar verdiği anlaşılıyor. Bu insanlık dışı kundaklamaları birileri görmezlikten gelerek ya da dolaylı bir biçimde göz yumarak teşvik ettiği kanaati giderek yaygınlaşmaktadır.
Henüz dokuz Türk yurttaşının yanarak can verdiği Ludwigshafen olayının iç yüzü açığa çıkarılmamışken Almanya’da ders kitaplarında 5 Türk’ün öldüğü Solingen faciasının kundakçısının aklanması düşündürücüdür. Yedinci sınıf öğrencilerine hece ayrımı alıştırması için okutulan metinde; Facianın faillerinden Marco’nun (Markus Gartman) ’aslında suçsuz olduğu’iddia ediliyor. Okuyanları dehşete düşüren cümlelerden bazıları şöyle: “Marco, onlara ders vermek istemişti. Onlar, burada görülmek istenmediklerini nihayet anlamalıydılar. O sadece biraz korku salmak istemişti ki, onlar Anadolu’larına gitsinler. Merdivenlerin ahşaptan olması, o gün çocukların üst katlarda yalnız bulunmaları tatsız bir tesadüftü. Bu Türkler belki de daha evcil olmalıydılar. Her halükârda ebeveynleri suçlu. Anadolu’da kalsalardı yangında ölen iki çocuğa hiçbir şey olmazdı. Şimdi herkesin Türkleri severmiş gibi yapmasını Marco anlamıyor. Bu yalakalıkları duyunca midesi bulanıyor”.
Durum yeterince vahimdir. Alman hükümeti nezdinde yeterli ve etkin tedbir alınmadığı sürece yarın çok geç kalınacağı bilinmelidir. Almanya, orada yaşayan Türkler için giderek bir risk alanı haline gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti, her imkânı kullanarak Almanya’da yaşayan yurttaşlarının yaşam hakkını garanti altına almalıdır. Aksi takdirde sürekli bir biçimde düzenlenen Türk düşmanı kampanyalar gelecekte ciddi çatışmalara ve insan kayıplarına neden olabilecektir.
Almanya’da Türk aleyhtarlığı adeta kurumsallaşmıştır. Sinema, televizyon, gazete ve diğer iletişim aygıtları her fırsatta Türk aleyhtarlığı yapmaktadır. Sorun Nazi/Dazlak sorunu olmaktan çıkmıştır. Ciddi tedbir alınmalı ve girişimlerde bulunmalıdır. Yarın çok geç olabilir!