Almanya'da olağan olmayan olaylar?
Son zamanlarda Almanya’da Türklere ve Türk kültürüne yönelik saldırılar hızlandı. Son olay da Almanya’nın Ludwigshafen kentinde meydana geldi. Türklerin oturduğu binada çıkan yangın sonucu 9 Türk vatandaşı hayatını kaybetti. Bu olayın Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble’nin Türkiye ziyareti sırasında meydana gelmesi ilginçtir. Almanya İçişleri Bakanı Schaeuble olaydan üzüntü duyduğunu, konunun ciddiyetle araştırıldığını söyleyerek henüz herhangi bir sabotaj işareti bulunamadığını söyledi. Umarız öyledir.
Dokuz Türk’ün hayatını kaybettiği Ludwigshafen yangınının henüz nedeni bilinmezken ırkçıların yol açtığı “yeni bir Solingen mi?” sorusu da herkesin aklına gelmiştir. Nitekim Türkiye de olayın aydınlatılması için Ludwigshafen’e ekip gönderme kararı almıştır. Ancak Ludwigshafen yangınının Başbakan Erdoğan’ın Almanya ziyareti öncesinde çıkması da ilginçtir. Daha önce Merkel’in Türkiye ziyareti öncesinde, içinde bir Alman asıllı misyonerin de bulunduğu kişiler Malatya’da öldürülmüştü.
Bu olayları Almanya’da Türkiye aleyhtarı yürütülen kampanyalardan ilgisiz görmek de mümkün değildir. Türk kamuoyu Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin tutumundan dolayı dikkatleri daha çok Fransa’ya yoğunlaştırmış durumdadır. Hâlbuki Almanya’da yaşayan ikibuçuk milyon Türk yönünden hiç de olağan olmayan olaylar meydana gelmektedir.
Seçim kampanyası sırasında geçen ay Almanya sokaklarını neonazi akımın siyasal temsilcisi Cumhuriyetçiler Partisi, bir Alman kızın “Ali beni taciz etme” sloganı bulunan afişlerle donatmıştı.
Almanya’daki Türklere yönelik olarak gerçekleştirilen olgular zincirine bir süre önce de Alman ARD kanalında yayımlanan “Tatort” dizisi eklendi. Alevi babasının tecavüzüne uğrayan kızın, Sünni eniştesine sığınarak bu inancı tercih etmesini konu olan dizi için Türkler, Almanya’da büyük protesto eylemleri gerçekleştirdiler. Diğer yandan iktidardaki Başbakan Merkel’in partisi CDU’nun yaptırdığı bir anket var ki üzerinde ciddi bir biçimde durmak gerekir. Bu anketin “Ya yemin et ya terk et” kapsamında düzenlendiği açıklanmıştır. Sözü edilen Almanya İçişleri Bakanlığının (CDU) anketine göre, Türklerin yüzde kırkı şiddet yanlısı. Bu nedenle de Eyalet İçişleri Bakanlıkları Müslümanlardan, “ben şiddete karşıyım ve katılmayacağım”, diye yemin etmesini istiyor. Aksi halde, ülkeyi terk etmeleri isteniyor!
Dün dikkati çekmiştik, bugün bir kez daha vurgulamakta yarar var. Almanya Başbakanı Merkel’in, Köln’de yapılması planlanan ancak itirazlarla karşılaşılan cami projesiyle ilgili yaptığı konuşma ibret vericidir. O, “Cami kubbelerinin bilinçli şekilde kilise kulelerinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeliyiz. Hoşgörü hiçbir zaman boyun eğmek anlamına gelmemeli” demiştir.
Bütün olgular, Almanya’da Türkler aleyhine oluşturulmuş kültürel bir zeminin var olduğunu göstermektedir. Bu zemin, ırkçı ve dazlak gruplarını besleyecek niteliktedir.
Bir düşünün; Almanya’daki iktidar partisi Türkleri potansiyel şiddet kaynağı ve inançlarını tehdit eden unsurlar olarak gösteriyor; bir başkaları tacizci olarak resmediyor. Film yapımcıları ise ahlaksızca kışkırtıcılık yapıyor. Bütün olanı biteni doğal, rastlantı ya da özgürlüklerle ilgili olarak düşünmek mümkün değildir.
Son zamanlarda Almanya’da şu ya da bu bahane edilerek, kesintisiz bir biçimde Türklere yönelik bir aşağılama, dışlama ve hakaret kampanyası sürdürülüyor. Gelişmeler Almanya’daki Türkler yönünden işlerin ve ilişkilerin iyi gitmediğini göstermektedir. Dokuz Türk vatandaşının diri diri yanarak hayatını kaybettiği Ludwigshafen olayının kaza olduğu ve yukarıdaki olaylarla ilgisinin bulunmadığının açıklanması, herkesten daha çok Almanya’da yaşayan Türkleri rahatlatacaktır.