Allah’tan AKP konvoyuydu!..
Kahin Emrullah Uslu değil de bir başkası olsaydı ne
olurdu?
Taraf yazarı değil de mazallah bir Yeniçağ yazarı öngörmüş olsaydı Ilgaz’da kurulan “kahpe saldırı”yı!
“Nereden bildin?” sorusunun cevabını vereceği yer televizyon ekranları, gazete sayfaları, internet siteleri mi olurdu; yoksa kendisini bilmem kaçıncı Ümraniye soruşturmasını yürüten özel yetkili savcının odasında mı bulurdu?
“Bir bilen” diye mi yürürdü namı; “bir şüpheli”, yetmez “bir sanık” olarak mı?
***
AKP konvoyuna değil de, daha üç beş gün önce aynı güzergahı kullanmış olan MHP konvoyuna yapılmış olsaydı bu saldırı!..
“Hain pusu” diye mi manşet atardı malum zevat; yoksa “kirli tezgah” diye mi?
“Suikastten kurtulmuş ilgi, alaka, şefkate muhtaç, bağırlara basılası, oylarla okşanası bir lider” tasviri mi konulurdu önümüze, yoksa kendisini “havada” garantiye aldıktan sonra, “karada” devletin kendisini korumakla görevli polisini oy uğruna göz göre göre ölüme yollayan bir “kan emici” mi?
***
Bu saldırı bir başka siyasi
partinin, -CHP’nin mesela- konvoyuna düzenlenseydi... Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu arayıp “üzüntülerini” mi bildirirdi, yoksa bulduğu ilk mikrofondan o şehit polisin cenazesine katılan partilileri işaret edip “terörden besleniyorlar” diye mi kükrerdi!
***
İçimiz yanıyor, acımız çok büyük, keşke hiç yaşanmasaydı, keşke silebilseydik dünü tarihin içinden...
Keşke AKP iktidarının kontrolündeki “devlet” gözünü, kulağını milletin yatak odasından, terörist sızmalarına çevirebilseydi, son kertede aklımızdan geçeni okumaya meyleden o muazzam istihbarat kuvvetleri, Başbakan konvoyu değil de çoban Ahmet’in sürüsü geçecekmiş gibi başıboş bırakmasaydı “güvenlik bürokrasisinin beklediği” saldırıya mekan olan noktayı...
İhanet ve ölüm ve kahpelik karşısında “keşke”lerin hükmü olmadığına göre... Hele bir de yukarıdaki ihtimalleri gözümün önüne getirdiğimde “iyi AKP konvoyunun başına geldi bu olay” diyorum...
Yanlış anlaşılmasın, böylesi büyük bir acıyı görmezden gelip, kalpsizce, kin veyahut nefretle söylüyor değilim bunu...
Tam tersine o şehit polise, hatırasına saygımdan böyle diyorum...
Çünkü es kaza o şehit polis CHP’nin yahut MHP’nin konvoyuna düzenlenen saldırına kurban olsaydı teröre, aşağılık bir tavırla şehadetini bile gölgelemeye kalkardı yandaş medya... İyi ki AKP konvoyuydu da, hiç değilse o şehidin ruhu linçten kurtuldu!
+++
Provokasyon
“Hayat durdu...
Esnaf kepenk açmadı...
Şoförler kontak kapattı...
Bir şehir
sustu...
Kalabalık JİTEM’in öldürdüğü HEP İl Başkanı’nın
cenazesini hatırlattı...”
Bu satırlar, Taraf’ın dünkü birinci sayfasından... PKK’lı teröristlerin örgüt paçavrasına sarılı cesetlerinin resim altına yazmışlar... “Terörist” bile diyememişler; “PKK mensubu” olmuş
sıfatları...
Tekrar okuyun yazının girişindeki cümleleri...
Orada teröre saygı var;
kutsama...
Orada “katil devlet” sloganı var bas bas bağıran... Orada teröristlerin arkasından ağıt yakarak rüştünü ispat edeceğini sanan velakin bir şehit cenazesinin ardından gözyaşı dökmek için “faşist” olmak gerektiğine inanan “zavallı” bir kafa yapısı var...
En önemlisi bütün Türkiye’yi ayağa kaldıran bir hain pusunun ardından, tam da şehit polisimizi ebediyete uğurlayacağımız gün; ağır bir tahrik var... Nerede hani medyayı hallaç pamuğuna çevirip halkı ve kin ve isyana teşvik eden gazeteci arayan savcılar?
+++
İnsanların yatak odalarını gözetlemek ‘dindarım’ diyen adama yakışır mı?
Dedi ki: “Baykal beline hâkim olamadı. Hâlâ bu medya, bu siyasiler ’insanın özeline karışıyorlar’diyorlar. Yahu kendi eşiyle mi bir şey oluyor da özel oluyor. Bu özel değil, bu genel genel. Bu genel bir ahlaksızlıktır”.
Tayyip Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından... Gayet açık bir şekilde... “Seks kasetleriyle ilgili yeni Tayyip Erdoğan doktrini” nden söz edebiliriz.
Buna göre...
- Artık siyasilerin özel alanlarına gizli kamera yerleştirmek, meşru bir eylem haline gelmiştir.
- Artık özel alan/mahrem alan kalmamıştır. Bütün bir yeryüzü genel alandır. Yeryüzünün bütün yatak odalarına dalınabilir. Yeter ki yanındaki eşin olmasın.
- Artık gizli kamera yerleştirenler, kendilerini “bellerine hâkim olamayanları yakalama timleri” nin kutlu elemanları olarak nitelendirebilirler.
- Artık her şeyi gizli kameralar belirleyecektir:
- Yeni doktrin, tarifini kimin yapacağı belli olmayan “genel ahlak” a uygun olmayan her türlü telefon görüşmesinin gizlice dinlenmesine de meşruiyet sağlar. İtiraz edene yanıt hazırdır: “Sen de doğru dürüst konuş kardeşim” .
***
Kısacası... Bu yeni doktrin, neresinden bakarsanız bakın... İkiyüzlülüğü, röntgenciliği, bel altı vuruşları, mahrem alana ağır saldırıları, gizli kamera fareliğini meşru hale getirmektedir.
***
Kadim inanışlarda da “mahremiyet” adı verilen bir “özel hayat” anlayışı vardır.
İslam, “günah” kabul ettiği “zina” için... Bir değil, iki değil, üç değil, dört tanık ister. Bununla da yetinmez... O tanıkların tanıklıklarının geçerli olabilmesi için zorlu koşullar öne sürer. Bununla da yetinmez... Tanıkların zina halini dört başı mamur bir şekilde görmüş olmasını şart koşar. Bununla da yetinmez... Geçerli olmayan tanıklıklar yapanlara “müfteri” muamelesi yapar. Yani neredeyse “zina” suçlaması yapmayı “imkânsız” noktasına vardırır.
Mahremiyetin korunmasını sağlamak için...
***
Mahremiyet önemlidir.
Çünkü mahremiyetin ihlal edilmesine meşruiyet kazandırılırsa...
- Belden aşağı vurmalar çoğalır...
- İftira kapısı sonuna kadar
açılır...
- Mahremiyet ayaklar altına alınır...
- Günah zabit liği ortaya
çıkar...
- Birileri yakalanır, birilerine göz yumulur.
- Yakalanan rezil edilir, yakalanmayan vezir edilir.
Yani...
Neresinden baksanız ahlaksız, müptezel, röntgenci, riyakâr, adaletsiz, hukuksuz ve gayrimeşru yolları meşru kılan bir ortam...
***
Ele, dile, bele hâkim olmak... İradeyle olur, devlet zoruyla değil.
Başbakan Erdoğan’a buradan sesleniyorum: Lütfen herkesi günahlarıyla baş başa bırakmayı deneyin.
Böylece hiç olmazsa daha fazla vebal altına girmemiş olursunuz.
Ahmet Hakan / Hürriyet
+++
Kuran’ı bile sansür ettiler
Tayyip Bey ezanın Türkçe okunmasını CHP’nin başına kakıyor. Amma kendi iktidarlarında Kuran bile sansür edildi.
1-2007’de İstanbul Eminönü’ndeki Zeynep Sultan camiinin duyuru tahtasına; Maide Suresi 51. ayeti yazan imama soruşturma açtırmadınız mı? Bu ayeti sildirmediniz mi? Bu tutumunuz; Kuran’ı silmek değil de nedir?
2- ’Allah katında din, İslamdır’ diyen Al-i İmran suresinin 19. ayetini hutbelerden bu hükümet kaldırtmadı mı?
3- ’La ilahe illallah’ demek yeterlidir; ’Muhammeden Resulallah’ demeye gerek yoktur!’ modasını çıkartanlar bu hükümetin 1. ayağı değil mi?
Sen Kuran’ı sansür et, Peygamberimizin adını kelimeişahadetten çıkart bu dindarlık olsun; CHP bir dönem ezanı Türkçeleştirsin, bu dinsizlik ve zulüm olsun.
Saldır Tayyip Bey, saldır!
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Amerikan kapitalizminin zafer gösterisi
Amerikan İmparatorluğu hiç vakit kaybetmeden Bin Laden’in öldürülmesini de kapitalizmin bir zafer gösterisine dönüştürmeyi başardı. Bayraklarını kapıp çeşitli yerlerde kutlama yapanlar kadar Amerikalı bir davranış biçimi hemen devreye girdi: Osama Bin Laden t-shirt’leri, kahve bardakları, anahtarlıklar piyasaya sürüldü...
Bu sürat, bu refleks şaşırtıcı
değil mi?
Pazartesi sabahından itibaren sokak satıcıları ’Osama’yı Obama Bitirdi’sloganlı t-shirt’leri tezgahta sergilemeye başlamıştı bile. Bin Laden’in suratına çarpı atılmış yaka iğneleri, otomobil çıkartmaları, anahtarlıklar da ’terör korkusunun bittiği günün’diğer eşantiyonları arasındaydı.
10 dolara satılan bu t-shirt’ler Amerikalıların zaferden de terörden de ticaret çıkarabileceklerinin kanıtı.
Sadece sokak satıcıları değil, ’cupcake’ satan pastaneler bile ’NOSAMA Günü Kutlu Olsun’ mesajları yazmıştı pastaların üzerine.
Sonuçta Amerika ekonomin bütün güçlerin üzerinde belirleyici, baskın olduğu bir ülke.
Zaten son 10 yıldır terörle mücadelenin temelinde de ekonomi yatmıyor mu? Bin Laden’in varlığı Amerika’nın ekonomik çıkarlarını daha rahat uygulayabilmesi için bir aracı olmadı mı? Petrol için savaşların terörizme karşıymış gibi gösterilmeye çalışıldığını bilmeyen yok zaten.
Oray Eğin / Akşam
+++
‘Darbedar toplum’ olduk
Son yılların dikkati çeken hukuk adamlarından Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, Gazetecilere Özgürlük Kongresi’nde konuşurken yaşanan günlerin kısa ve öz bir değerlendirmesini yaptı... Dedi ki:
“Darbecileri soruşturuyoruz diye özgürlükleri yok etmek, bir toplumu paranoyaya sürüklemek de bir darbedir. Bu toplumun bireyleri, gelecekleri konusunda korku ve endişeye sevk ediliyor. Bu ülkede her 100 tutuklamanın 99’u gerekçesizdir. Bu nedenle zindanlardaki gazeteciler hâlâ neden hayatlarından koparıldıklarını bilmiyorlar. Süreci bekleyelim deniyor. Tuzu kuru olanlar sürecin sonunu bekleyelim der. Kolaysa 4 yıl parmaklıkların arkasında süreci bekleyin bekleyin bakalım...”
Melih Aşık / Milliyet
+++
Düşünmek öldürür...
Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir vakıf tarafından yayınlanan ’Güncel Dini Meseleler’ isimli kitapta, “Yüksek dozda düşünce özgürlüğünün insanları intihara sürükleyebileceği” söyleniyor...
Bu yüzden, bizi intihardan korumak için büyük özveride bulunarak internete ulaşımımızı kısıtlayan...
Ve düşünce özgürlüğünün zararlarını öğrenmemizi sağlayan tüm devlet büyüklerine en derin saygılarımı sunarım!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Deniz Feneri dosyasını o savcıya verin
Bir yiğit savcı olduğu
söyleniyordu.
Egemene baş eğmemişti.
Kuvvetin önünde eğilmemişti.
Adaleti kutup yıldızı yapmıştı.
Şemdinli iddianamesini hazırlamıştı.
2005 yılında Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt (sonra Genelkurmay başkanı oldu), Van Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Selahattin Uğurlu, Van Asayiş ve Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Erdal Öztürk’ü “çete kurdular ve suç işlediler” diyerek iddianamesine koymuştu. Başta Cumhurbaşkanı...
Sonra Başbakan...
Sonra bakanlar...
Sonra tüm AKP milletvekilleri...
Sonra tüm yandaş medya mensupları ve pek çok aydının övgüsünü almıştı. Bu yiğit Van savcısı Ferhat Sarıkaya, “mesleki yetersizliği var” gerekçesiyle o dönemin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından görevinden uzaklaştırılmıştı.
Sonra zaman aktı.
Devran değişti.
HSYK da değişti.
Savcı Ferhat Sarıkaya görevine geri getirildi ve dün gazetelerde yayınlanan haberlere göre HSYK, adli kararname ile Ferhat Sarıkaya’yı Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na atadı.
Allah yüzümüze baktı. Yeni bir kapı açtı.
Ben şimdi eğer kabul ederlerse “adalete-dürüstlüğe-temizliğe- şeffalığa-yüksek ahlaka-yüksek etik değerlere” önem verenler adına, yiğit savcımız Ferhat Sarıkaya’nın “Deniz Feneri Dosyası” nı devralmasını, ülkem adına öneriyorum.
Necati Doğru / Sözcü
+++
GÜNÜN SÖZÜ
Taraf gazetesi yazarı eski emniyetçi Emre Uslu, Erdoğan’ın konvoyuna yapılan saldırıyı bir hafta önce tahmin etmiş.
Bir koltukta üç karpuz...
Emniyetçi, yazar, müneccim...
Haldun Ertem