Allah vermemiş biz nasıl verelim!
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında yaptığı “şehit” tanımına tepki gösteren Radikal dün “Peki ya Sevag!” manşetiyle çıktı.
Vatani görevini yaparken PKK ile girdiği çatışmada hayatını kaybeden bu Ermeni genç “şehit” değil miydi!
“Şehit” değilse cenazesi neden şehitlere özel törenle kaldırılmış, Genelkurmay neden ailesine şehit maaşı bağlamıştı!
Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can köşesinde yayınladığı “açık mektup” ta sordu: “Geçen yıl askerde öldürülen er Sevag Bıçakçı’nın durumu ne olacak?”
Cüneyt Özdemir MHP’nin bu soruya cevap veremeyeceğini savunan iddialı bir yazı yazdı: “Bahçeli’ye ‘Bundan bir süre önce Batman’daki askeri birliğinde öldürülen er Sevag Şahin Balıkçı’yı şehit sayacak mısınız?’ diye sorduğunuzda alacağınız cevap koskocaman bir sessizliktir.”
Şehit diyemeyiz
Özdemir’in gelmeyeceğini ileri sürdüğü “ses” dün sabah saatlerinde MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’dan geldi. Eleştirilerdeki üsluptan “söylenenin iğfal edildiği” sonucunu çıkaran Yalçın’a göre bu tepkinin arka planında “diyalog kardeşliği” vardı.
Hem AKP’nin, hem de medyadaki destekçilerinin ortaya koyduğu tezin “Dinlerarası Diyalog” çağrışımı yaptığını savunan Yalçın’a göre “şehitlik” kavramının sulandırılması, İslami ritüellerin sulandırıldığı “Ilımlı İslam” sürecinin sonuçlarından biriydi.
“İslam tektir. Şehitlik de yüce dinimize ait bir hadisedir. Bir gayrimüslimi Müslümanlar’a özel olan makama nasıl koyalım? Bunu Allah vermemiş, biz nasıl verelim!” diyen Yalçın, AKP iktidarında Türkiye’deki azınlıkların kendilerini ötekileştirmeye hazır hale getirildiğinden hareketle sözlerine farklı bir anlam yüklenebileceğini belirtti ve altını çizdi: “Bu ülke için canını vermiş vatan evlatları hangi dine mensup olurlarsa olsunlar elbette törenle toprağa verilecektir. Elbette hakettikleri saygıyı göreceklerdir. Elbette ailelerine maaş verilecektir. Irk ve din ayrımı olmaksızın her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı eşit haklara sahiptir. Herbiri elbette bu haklardan yararlanacaktır. Ama bir gayrimüslimi “şehit” ilan etmek dinle oynamak anlamına gelir...”
Kavramları harcamayın
Din sosyoloji konusunda uzmanlaşmış bir isimle Prof. Dr. Yümni Sezen’le de konuştuk. Kavramların bu şekilde “harcanması”na itiraz eden Sezen de Bahçeli’nin sözlerini destekledi: “Yaşadığı topluma hizmet etmiş, insanlığa faydalı olmuş bir gayrimüslim vatandaşımızı takdir ederiz, tebrik ederiz ama “şehit” diyemeyiz. Şehitlik İslam’a ait bir kavramdır. Müslümanlar için de şehitliğin şartları vardır; herkes olamaz. Dolayısıyla en doğrusu bunun takdirini Allah’a bırakmaktır.”
Başbakan’ın uçağından ABD’ye jurnal var...
Bu satırlar Güney Kore gezisine katılan yayın yönetmenlerinden birine ait: “Irak’ta işler hiç iyi gitmiyor... Şu anki Irak yönetimi, İran ile çetin bir ittifak kurarak ülkeyi parçalanmaya sürüklüyor. Amerika bunun farkında mı? Dünya bunun farkında mı?”
Beyefendi Irak yönetimini “komşusu” ile iyi geçindiği için ABD’ye jurnalliyor resmen; “işler iyi gitmiyor”muş! ABD’nin işgal orduları milyonlarca sivili katlederken, binlerce Müslüman kadının, kızın ırzına geçerken mi iyi gidiyordu işler? Füzeler yağarken, camiler, türbeler bombalanırken, halk ırk ve mezhep temelinde cepheleştirilirken parçalanma riski yoktu, ABD Irak’ın yönetimini Iraklılara terk edince bu risk oluştu öyle mi! Emperyalistlere “geri dön” çağrısını yapan bu zatın temsilcisi olduğu “camia”yı düşününce, Mehmet Şevket Eygi’nin isyan ettiği kadar var:
“Ne oluyor bu Müslümanlara böyle!”
Issız bir adaya düşmüş olmasın
Orhan Erinç’in sağlığından şüphe etmeye başladım. Neredeyse bir hafta olacak, hemen her gün başkanı olduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin son dönem politikalarından memnuniyetsizliğimizi yazıyoruz. Şikayette bulunuyoruz. Soruyoruz:
TGC bir kliğin eline mi geçti?
Eğer öyleyse meslektaşlarımız bilsin, ona göre tavır geliştirsin değil mi!
Ama tık yok... Kapı duvar...
Var olan sadece kuşkularımızın yersiz olmadığının delili sayılabilecek manidar bir sessizlik... Sükut ikrardan gelir!
Gazetecilerin sorunlarına çözüm üretmek, çözüm üretilmesi için lobi yapmak, kamuoyu oluşturmak durumunda olan TGC ve Başkanı Erinç’in günlerdir ortaya koyduğumuz sorunlara verecek bir tek cevabı bile yoksa, yandı gülüm keten helva! Bahçıvansın biberin yok Gazeteciler Cemiyeti Başkanısın gazeteciye verecek cevabın yok!
Nerededir, nasıldır, ıssız bir adada filan unutulmuş olmasın, belki o bağırıyordur da biz duymuyoruzdur gören duyan varsa bildirin bari...
Not: Gördünüz mü başınıza gelenleri! Milli Savunma Bakanlığı akreditasyon uygulamasını kaldırmış. Bakalım şimdi “yandaş mahalle”ye hangi malzemeyle şirinlik yapacaksınız!
Nilgün ile çanak tutma saati
- Devlet Bahçeli şunu, şunu, şunu söyledi ne diyorsunuz?..
- (Konuk “atış serbest” özgürlüğü içinde bir güzel saydırır)
- Teşekkür ederim...
***
- Kemal Kılıçdaroğlu bunu, bunu, bunu söyledi ne diyorsunuz?...
- (Konuk ağzına geleni sıralar)
- Teşekkür ederim...
***
- Muhalefet cephesi öyle-böyle diyor ne diyorsunuz?
- (Konuk kendini aklarken onları karalamasını sağlayacak her lafa başvurur; ucu açık teşbihte hata olmaz nihayetinde)
- Teşekkür ederim
***
Lafı eğmeye, bükmeye lastik gibi uzatmaya gerek yok. NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın Bekir Bozdağ’ı konuk ettiği dünkü programından sonra bu artık elzem oldu.
Balkaç, programının adını acilen şu şekilde değiştirmeli:
“Nilgün ile çanak tutma saati”
Tabii, benimki sadece izleyici ne izlediği bilsin diye ortaya atılmış bir öneri!
Öteki gazeteler açık mı sanki...
“Özgür Gündem’in kapatılması konusunda ne diyorsunuz” diye soruyorlar...
Ankara’da siyasi tarihimizde bir ilk yaşanıyor... Ana muhalefet partisi grup toplantısını, eğitim sistemine saldırmalarına tepki olarak Tandoğan Meydanı’nda yapıyor... Miting sürerken gazetelere baktım; haber yok...
Kapalılar çünkü...
Hürriyet büyük vermiş... Birinci sayfada manşet, orta halısı gibi... İnanılmaz kalabalık... “Daha miting olmadan kalabalığı nasıl çektiler?” diyeceksiniz...
Tuhafsınız... CHP’nin tarihi mitinginin değil, taaa mayıs ayında yapılacak AKP il kongresinin haberi bu... Terlik harflerle “Ak Parti kongresi Arena’da yapılacak” diye manşet... Fotoğrafta, yapılmamış toplantı ful kalabalık... İki ay önceden çeken çekiyor... Ama aynı gün yapılacak CHP’nin tarihi meydan grubu ise... En dipte, en küçük harflerle, kibrit kutusu kadar var yok...
Televizyonlar... Kapalı...
Altan Öymen çıkıyor ama şartlı; sağında Nagehan Alçı diye birisi, solunda Nazlı Ilıcak, anca o şartla...
Nitekim Altan Öymen ağzını her açtığında, Nagehan Alçı’nın sesinin çıkması ondan...
***
Sosyal medyadan gazeteci arkadaşlarımız dün bana, “Özgür Gündem gazetesinin kapatılması konusunda ne diyorsunuz” diye sorduklarında işte öyle yanıt verdim:
“Öbürleri açık mı?..”
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
4+4+4’te konuşulmayan 9.2 milyar lira
4+4+4 önerisine eklenen bir madde, tablet bilgisayarları kamu ihale yasası dışında bırakıyor. Onların toplam maliyeti 9.2 milyar lira. 4+4+4 kaçırılırken, 9.2 milyar lira gibi çok büyük bir değerin neden ihale yasası kapsamı dışında tutulduğunu pek kimse sormuyor. Oysa, sormak gerek.
Yalçın Doğan / Hürriyet
Sağlı sollu çakıyorlar
Gazete kapatmak, sıkıyönetim ve darbe dönemlerine ait bir ceza. “Askerî vesayeti kaldırıyorsun ama kendi vesayetini kuruyorsun” diye yüklenmenin bulunmaz fırsatı...
Hüseyin Gülerce / Zaman
***
Milli Görüş geleneğinden gelen bir siyasî partinin, kendisini ataerkil zihniyetten kurtarması kolay değil. (...) AKP demokrat olmak isteyen, ancak olmakta zorlanan ve bu zorlanmayı da kabullenmekten gocunan bir parti...
Etyen Mahçupyan / Zaman
Onur savunması
Bir Genelkurmay başkanının terörist suçlamasıyla yargılanması bırakın kendisini ve mensubu olduğu orduyu... Vatandaşı olduğu ülke açısından da zuldür...
İktidar bir generali Genelkurmay başkanı olarak atıyor... Onunla iki yıl çalışıyor... Orduyu onunla yönetiyor, güvenliği onunla sağlıyor... Bu Genelkurmay başkanı emekli olduktan bir buçuk yıl sonra darbe yapmakla, terör örgütü yönetmekle suçlanıyor ve hapse atılıyor... Üstelik darbeyi emrindeki orduyla değil üç dört internet sitesiyle yapmaya kalkışmış...
Bunu gören - duyan ne düşünür? Bu kadar aymaz bir ülke yönetimi olabilir mi?
Melih Aşık / Milliyet
“Silivri Toplama Kampı cümlesi davayı itibarsızlaştırma çabalarının bir parçasıdır” diyen Ilıcak’a cezaevinden cevap geldi: Esir hukuku uygulansın
Evet, Nazlı Hanım burası bir toplama kampıdır. HSYK’ya başvurup, bana esir hukuku uygulanmasını talep ettiğimi de duymuş olmalısınız. Neden bunu istedim? Çünkü burada haksız hukuksuz, hatta kanunsuz tutukluyum.
Evet, kanunsuz; bana söyler misiniz “kara pro-
paganda ve halkı yanlış bilgilendirme” gibi bir suç, hangi kanunun, hangi maddesindedir? Artı, bir projenin gereği olduğu için Silivri, tam da toplama kampıdır. 13 aydır sesimi duyan olmamış. Benim koğuşumu Erdoğan’ın Pınarhisar’daki makamı gibi donatsanız, Silivri’nin tapusunu verseniz ne yazar?
Sağ olun, madem bizlerle, Adalet Bakanlığı arasında arabuluculuk yapıyorsunuz; şu iki sorumun da yanıtını verebilir misiniz?
-Tutuklu insanların duruşması neden 3,5 ay sonraya bırakıldı?
Avukatımı bıraktım “imaj-maker” arıyorum
- Üç-beş polis, üç- beş aylık kursla bilişim uzmanı olmuş, onların verdiği üstün körü raporla tutuklanmışız. Devletin üniversitelerinden alınan raporlara itibar edilmemiş, TÜBİTAK’a gönderilmesi de aylarca geciktirilmiş. Bizlere sabah-akşam “terörist-tecavüzcü” diyen, “bu davanın savcısı olduğunu” açıklayan Başbakan’a doğrudan bağlı TÜBİTAK’a ben nasıl güveneceğim?
Belki biliyorsunuzdur hakkımdaki tek “suç delili”, o sözde dijital veriler. Ve bu CMK’ya göre, tek başına tutukluluğu gerektirmiyor. Ama işte 13 aydır Silivri’deyim. Meselenin adalet değil, “imaj” olduğu resmi ağızlardan açıklandıktan sonra avukatımı da bıraktım. Hukukun bulunduğu yerde avukat lazım olur. Şimdilerde artık bir İmaj maker arıyorum!...
Velev ki, burada şartlar çok kötü, zulüm görüyorum, anlatır mıyım sanıyorsunuz? Kendim değil, dışarıda benim için 1 yıldır ızdırap çekenlere daha fazla acı çektirir miyim hiç?
Müyesser Yıldız / Silivri Cezaevi