Alkışlayacak değildiniz ya...
Bir tanesinin adı Taraf... “Devlet Bey diktatör oldu” manşetiyle çıktı dün.
Öbürünün adı Bugün... “Ongun’dan ağır cevap”tı onun da dünkü manşeti.
Manidar piştiye mevzu bahis haberin içeriğindeki iddiaları cevaplamak gazeteci olarak bizim haddimiz değil! “Haddimiz değil” derken Ahmet Altan’ın “özür anıtı karşısında boynum kıldan ince” edasıyla yaptığı “kulluk beyanı”yla karıştırmayın sakın; aman diyeyim! Bizde ölçü belli; “gazetecilik”. “Haddimiz değil” derken söylediğimiz şu aslında: “Mesleğimiz bize bir siyasi parti adına cevap misyonu, sorumluluğu yüklemiyor!”
Ama iş “manşet piştisi”ne gelince... Bunu fotoğraflayıp kamuoyunun dikkatine sunmak, nedeni, nasılı konusunda afilli tabirle “farkındalık” yaratmak, işte bu, gazetecinin haddine!
***
İlkinin, yani Taraf’ın sahibi Başar Arslan! Taraf’ı, gazetecilerin yaptığı hesaplamalara göre ayda en az 500 bin TL zararı göze alarak çıkaran ama bunca fedakarlıkla çıkardığı gazeteyi, kendisini mahkemelik eden, yalanlanmasına yol açan “belgelerin nerden geldiğini sormayacak” kadar kendi haline bırakan ilginç bir patron modeli!
Bu gazete, “Kadıköy’de bir apartmanın en üst katında, misyonu uğruna karın tokluğuna çalışmak için” CNN Türk’ün Washington muhabirliği gibi “kaymak gibi işini” ve ABD istihbaratında çalıştığı yazılıp çizilen “eşini” bırakıp, Türkiye’ye kesin dönüş yapan Yasemin Çongar tarafından yönetiliyor!
Taraf personelinin deyimiyle “çakma genel yayın yönetmeni” olan Ahmet Altan’a gelince; Onun sicili de “Atakürt” yazısı dolayısıyla Milliyet’ten şutlanmış olmak gibi parlak sayfalarla dolu! Milliyetçilik/ülkücülükle ilgili “zehir” benzetmesi yapan Altan, toplumun değer yargıları, ahlaki yapısıyla bağdaşmayan, ensest dahil her türlü sapkın ilişki biçimine onay veren “life style(!)”ıyla ünlü! Bir de “Türklüğe hakaret”le suçlanmışlığı vardı kendisinin...
2007’den bu yana yargısız infaz, linç çağrışımı yapan manşetleri faşizan bir zihniyetin egemen olduğunu düşündürse de, Taraf kağıt üzerinde “liberal demokrat” olarak tanımlıyor yayın çizgisini... Bu gazete için düşünülen ilk ismin “İkinci Cumhuriyet” olduğu ve yazarlarının tamamının “Cumhuriyet’in yıkılması ve yerine neo-osmanlı çıkışlı ikincisinin kurulması gerektiğini savunduğu” biliniyor. Taraf’ın işlevi, bizzat çalışanları tarafından “Amerikan politikalarını benimsetmek” olarak da tanımlanıyor.
***
Ve piştinin diğer kahramanı olan Bugün..
Sahibi Akın İpek. Bu isme dikkat kesilmemiz “muhalif medya”yı satın almak suretiyle yandaşlaştırma operasyonu çerçevesinde oldu.(Bkz. Tuncay Özkan’ın Kanaltürk’ü satışı!)
Bugün Taraf’tan farklı olarak yayın çizgisini “muhafazakar” olarak tanımlıyor... Ama Gülay Göktürk gibi eski Maocu şimdilerde ise “sübyancılığı savunacak derecede liberal(!)” yazarları istihdam ediyor.
Bu iki gazete bir araya getiren ilk ortak manşet malzemesi “Ramiz Ongun” sanıyorsanız yanılıyorsunuz. İttifak dosyaları hayli kabarık;
Ümraniye soruşturmasının ordu, üniversite, yargı ve medyayı kapsayacak şekilde genişleyeceği kehanetinde bulunurken de omuz omuza gidiyordu manşetleri... Henüz sanık dahi olmamış insanların boy boy resimlerini basıp “darbeci” diye yaftalarken de... TSK’yı yıpratmaya dönük “çuval dolusu belge”nin topluma yayımında da “ortak”tılar... Yargı hedef tahtasına konulurken de... AB uğruna verilen tavizleri de birlikte alkışladılar, Obama’nın “dünya imparatoru” oluşunu da beraber kutladılar! Öyle sevdiler ki onları, bir sözleriyle “açıldılar”! En son, bugünlerde Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini değiştirmek dahil nelerin aracı edildiğini gördüğünüz “Evet” kampanyasında gönüllü çalışırken yanyana geldiler... Şimdi de “bugünkü MHP çizgisi”ne nişan almış saldırıyorlar...
***
Bu fotoğrafa göre, onlar görevlerini yapıyorlar. Atatürk’ün mirasını reddeden, Türklükle kavgalı, cumhuriyet değerlerini hedef alan, milli-üniter devletin yıkılması ve yerine eyalet modelinin gelmesini savunan, dil, din, tarih şuuru, kültür; bir milleti bir ve bütün ne varsa yozlaştırmaya çalışanların beslendiği taraftan, cumhuriyetin kurucu ideolojisi Türk Milliyetçiliği’nin siyasal adresi olmak iddiasındaki MHP’ye alkış gelmesi garip olmaz mıydı... Onlar bu kadar acı içinde kıvrandıklarına göre demek ki MHP olması gereken yerde!
+++
Ermenistan’a açılan yol Kars’tan geçiyor
Radikal, “Kars’taki değişimin şifreleri”ni yazmış dün! Şifreleri çözdüğünüz vakit anlıyorsunuz ki “o heykel” aslında “Ermenistan ile ortak projeler platosu”nu sembolize ettiği için önemli...
Yoksa “tükürürüm böyle sanatın içine” demedikleri hatta hiç de atmak zorunda olmadıkları bir adım daha atıp; “madem sanat, madem Ermenistan’a özür yollamak değil amaç o zaman taşıyalım bir müzede sergileyelim, çok görmek isteyen Ermenistan vatandaşı varsa da gelsin görsün” dedikleri halde neden topa tutulsunlar! O heykel yıkılırsa, günlerdir durmadan iddia ettikleri gibi bir “sanat yapıtı” yıkılmayacak aslında... “İnsanların basit sınır meselelerine takılmadığı duyarsız bir kent markası” yaratmaya dönük hayalleri yerle bir olacak!
O heykeli yerinden edecek “nakil araçları” Taliban bombaları olmayacak şehrin üzerine yağan; aksine Anı’yı, taş evleri, Kars Kalesi’ni, Ebu Menucehr Camii’ni, Havariler Kilisesi’ni velhasıl Kars’ı Kars yapan kültürel mirası koruyan kalkan olacak! Sahi “heykel”e “töre cinayetine kurban giden kız” muamelesi yapıp ağıt yakanlar madem o denli sanat aşığılar, Türkiye’nin şehircilik açısından en planlı, mimari açıdan en zengin şehrinin gecekondulaşmayla büründüğü çarpık, ilkel görüntüye bugüne kadar kaç kere dertlendiler köşelerinde?.. Kaç defa uyardılar Kültür Bakanlığı’nı? Kaç kere ayıpladılar tarihi binaları “güzelleştirmek” için “boya” vuran cahil kafayı?
Radikal, “değişim” diyor ama aslında Soros’dan fonlanan vakıf ve derneklerin 2 yıl içinde “sanat” bahanesiyle 22 bin 637 kişiye “siz bir mozağin parçalarısınız” dayatmasında bulunduğu bir şehir olarak “dönüşümden önce son çıkış”tan özüne dönme hakkını kullanıyor Kars! Türk, Kürt, Çerkes, Rus, Alman, Şii, Sünni ve Hristiyan nüfusuna bakıp iştahlanan “çokkültürlülüğü” reddederek aslında “milli” mi dersiniz, “ulusal” mı keyfinize kalmış; “kimliğine” sahip çıkmaya çalışıyor Kars!
+++
Bakalım piyango kime vuracak
Hepsi ne kadar kendinden emin görünüyor değil mi?
Hepsinin yeri ne kadar sağlam, keyifleri ne kadar yerinde. Aralarında bir mesele, ideolojik çatışma, kavga olduğuna dair en küçük belirti yok. Yüzler munis, takallüs etmiş tek surat göremiyorsunuz.
Bu 12 kişi, 1 Mayıs 2008 günü, Türkiye’nin önde gelen 12 gazetesinin genel yayın yönetmeniydi.
Aradan sadece 2.5 yıl geçmiş. Tasfiye, değişim falan diyoruz ya;
meğer farkında olmadan epey bir
değişim olmuş.
- Ben artık Hürriyet’in genel yayın yönetmeni değilim.
- Sedat Ergin, o fotoğraf çekildikten bir yıl sonra Milliyet’in genel yayın yönetmenliğinden ayrıldı.
- Tayfun Devecioğlu Vatan’ı bıraktı, Milliyet’in başına geçti.
- İsmet Berkan artık Radikal’in genel yayın yönetmeni değil.
- Eyüp Can Sağlık, o tarihte Referans’ın genel yayın yönetmeniydi. Şimdi Radikal’in başına geçti.
- Selahattin Sadıkoğlu, Bugün Gazetesi’nin genel yayın yönetmeniydi, artık değil.
- Ergun Babahan. O da artık Sabah’ın genel yayın yönetmeni değil.
Yerinde kalanlara gelince;
Rıfat Ababay: Posta, Ekrem Dumanlı: Zaman, Mustafa Karaalioğlu: Star, İbrahim Yıldız: Cumhuriyet, Yusuf Ziya Cömert: Yeni Şafak.
***
Anlayacağınız, Hüseyin Gülerce’nin tebliğ ettiği “büyük değişim” aslında başlamış bile.
Benim merak ettiğim, 12 Haziran “kutlu değişim haftasında” piyango kimlere vuracak?
Kriter başarı olsaydı, fotoğraf üzerinden tahminde bulunabilirdik.
Ama başarı diye bir kriter olmadığı için merakımızı gidermek için
12 Haziran’ı beklemekten başka
yapacak iş yok.
Şimdilik söyleyebileceğim tek
şey şu:
Hayat sürprizlerle dolu...
Ertuğrul Özkök / Hürriyet
+++
Basın Konseyi’nin, Kenan Evren Paşa’nın izni ile kurulduğu ve Oktay Ekşi’nin “değişmez başkan” olduğu cümlenin malumu iken bir de tutup siyasi bir partiye katılması o konseyin ne işe yaradığının kanıtı değil mi?
İlhan Turalı
+++
Muhalif olsa bir gün tutmazlardı
Neler yapılmamış ki? Dizel araçlara benzin faturası alınmış... 290 kişinin çalıştığı birimde 680 kişi çalışıyor gösterilmiş... Satış bedelinden pahalı araç kiralamaları yapılmış... Anıtkabir’e hayali geziler düzenlenip faturalar kesilmiş. Bu yolsuzluklara direnen belediye bürokratları görevlerinden alınıp başka yerlere sürülmüş. Bütün bu raporlar karşısında İçişleri Bakanlığı ne mi yapmış? AKP’li belediyeler söz konusu olduğunda her zaman neyi yaptıysa onu yapmış; Elazığ Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu ile diğer belediye görevlileri hakkında son derece ciddi suçlamalar içeren rapor için “işleme koymama” kararı vermiş. Neyse ki Danıştay devreye girmiş de bakanlığın bu kararı iptal edilmiş. Müfettişlerin suç duyurusunda bulunduğu raporlar şimdi Elazığ Cumhuriyet Savcılığı’na işleme konmayı bekliyormuş. Adana başta olmak üzeri muhalif belediye başkanlarıyla ilgili en küçük bir yolsuzluk iddiası söz konusu olduğunda hemen “görevden alma” mekanizmasını çalıştıran İçişleri Bakanlığı Elazığ Belediye Başkanı’nı görevde tutmaya devam ediyor. Selmanoğlu hâlâ görevde.
Melih Aşık / Milliyet
+++
Emeğe düşman...
Sinan Çetin ’Kâğıt’ filminde fon müziği olarak sürekli 1 Mayıs Marşı’nı kullanıyor. 1 Mayıs Marşı, müzisyen Sarper Özsan’ın 1974 yılında sözlerini yazdığı ve bestelediği bir eser.
Sola ve emeğe düşmanlığıyla bilinen Sinan Çetin, film boyunca kullandığı müziğin sahibinden ne izin aldı, ne de telif ödedi. Bunu biz değil, eserin bizzat sahibi Sarper Özsan söylüyor.
Odatv.com
+++
ABD Partisi
ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden Abromoviç’in yönettiği Bakalli adlı bir kuruluş tarafından 2001 Haziran’ında Tayyip Erdoğan’a bir belge gönderiliyor. Arslan Bulut’un ortaya çıkardığı bu belgede Türkiye’den küreselleşme / yerelleşme adı altında eyaletleştirme isteniyor. Bu istek de AKP’nin Kurucular Kurulu kitabına giriyor. Güneydoğu özerkleşme adı altında bu program gereği Türkiye’den koparılıyor. Hükümet üst üste ABD’ye eyalet sistemini inceleyecek heyetler yolluyor. CHP bundan söz edemiyor.
Rıza Zelyut / Güneş
+++
Yandaşlar kaça ayrılır
- Yüzde yüz yandaşlar: Kim oldukları, ne yaptıkları belli. Efendileriyle gelip, efendileriyle giderler. Hiçbir inandırıcılıkları yoktur... Dinci ya da sonradan dönüştürülmüş gazetelerde yazarlar. Tek bir ilkeleri vardır: ’Padişahım sen çok yaşa!’ Ne yapılırsa alkış tutarlar, ne emredilirse onu yazarlar. İktidarın her kararını överler, her demeci alkışlarlar, bütün başbakanların okumayı en çok sevdiği gazetecilerdir.
- Rafine yandaşlar: Çoğu sol kökenlidir ve dönmüştür. En büyük özellikleri geldikleri yere durmaksızın küfretmeleri, geçmişlerinin intikamını alma çabalarıdır. Her devrin adamlarıdır. Her iktidarı evlerinde ağırlar, her lidere çanak tutar ve yanağını okşarlar. Biraz daha zeki ve kurnaz oldukları için iktidarın her yaptığını över gibi görünmek istemezler. Kendilerine ’demokrat’ ve ’liberal’ süsü vermek için Başbakan’ı canını çok sıkmayacak konularda eleştirir gibi görünürler. Medya üzerine çıkışlarda ’Olmadı Başbakan’ derler, heykel konusunda ’Sanata saygı’ diye çağrıda bulunurlar... Bu göstermelik muhalefet bitince biata kaldıkları yerden devam ederler.
- Gizli yandaşlar: Onları muhalif, iktidarın üzerini çizdiği yazarlar zannederiz. Genellikle Başbakan’ı, hükümeti, icraatları eleştirirler. Kendilerine göre bir hesapları vardır: Yüzde 80 eleştiri, yüzde 20 övgü... Ama o yüzde 20 yok mu... En kritik anlarda verdikleri destek yüzde 80’lik eleştirilerini unutturur bile. Hükümetin en fazla köşeye sıkıştığı anlarda ’Bir saniye’ diyerek iktidardan yana tavır almaları altmetni fark etmeyen okuru şaşırtır, ama ikna eder. En kıymetli yandaş grubudur. Çünkü sermayeleri ustaca kurdukları inandırıcılıklarıdır.
Oray Eğin / Akşam
+++
Açılımın
‘ucube’si
Harem marem yoktu... Oraya topladıkları sülün gibi kızlar padişahlarımızın dünya ahret bacısıydı!
Şaka bir yana, ecdatmış haremmiş filan değildir sorun... Ahali bunlara oy verince, vezir, aynı ahali bunların beğenmediği diziyi seyredince, rezil... Budur.
Heykel de değildir sorun.
O heykeli diken kim?
AKP’li belediye
başkanı.
Sonra n’aaptı o
başkan?
CHP’ye geçti.
CHP’ye geçince n’ooldu?
SİT’tir oldu!
(Detaya girersek... Ermeni açılımı, işin rengini değiştirdi, Kars’ta MHP güçleniyor. Kars’a vaat edilen lojistik köy projesinin Erzurum’a kaydırılması ise, tuzu biberi oldu. Ermenistan’a şirin görünmek için apar topar dikilen Barış Anıtı’nın aniden ucube ilan edilmesi, o anıtın dikildiği alanın şehit kanlarıyla sulandığının hatırlanması, sit alanı hikâyesi, sebebi budur... )
Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++
Ertuğrul Günay, “Başbakan ucube kelimesini İnsanlık Anıtı değil etrafındaki gecekondular için kullandı” demiş. Biz de, “insanlık bir koltuk uğruna kendisini bu kadar da kullandırmamalı” diyoruz.
Fahrettin Fidan
+++
Devletlûlar beğenmese de olur...
Yaparken bize sormuyorlar, biz de elbette beğenmeme, burun kıvırma, “Ucûbe bir şey olmuş” deme hakkına sahibiz fakaaat, Başbakan Erdoğan’ın ucûbe nitelemesini yaptıktan sonra “Bunu kaldırın; daha düzgün bir şey yapın” demesi ile o anıtı vaktiyle oraya diken irâde arasında bir fark yoktur. Biz başbakanların, bürokratların, devletlûların beğendiği abideler heykeller istemiyoruz; halkın bizzat beğendiği, oyladığı eserler olsun istiyoruz.
O “ucube”yi de vaktiyle Karslılar’ın takdirine sunsalardı bugün Başbakan dahil kimseye söz düşmezdi.
A. Turan Alkan / Zaman
+++
The Simspson imparatorluğu
“The Simpson” dizisinin 22. sezon 10. bölümünde, “Ottoman Empire Collapses” yani “Osmanlı İmparatorluğu çöktü (yıkıldı)” manşetli gazete Türk izleyici arasında infial yaratmış... “The Simpson”ın gücü yıkılmış imparatorluğu bir kere daha yıkmaya yeter mi bilmem ama yıllardır “hamburger-bira-televizyon” üçlemesini sözüm ona “ti”ye alarak öyle güzel dayattı, öyle muhtaşam bir Amerikan yüzyılı başlattı ki; yeme de yanında yat!