AKP'den AB'ye "İç İşlerimize Karışın" talebi!
Partiler demokratik hayatın vaz geçilmez unsurlarıdır. Demokratik sistemlerde partilerin iktidara gelip gitmeleri halkın oyuyla olur. İktidarlar meşruiyetlerini kendilerine oy veren halktan alırlar. Halk dediğimiz de Türk halkıdır. Ecnebiye sırtını dayayarak ayakta kalmaya çalışan partiler, meşruiyetini yitirmiş olurlar.
Türkiye’deki siyasi partiler yasası -dünyanın her yerinde olduğu gibi- Yunanistan Dışişleri Bakanı’na Türkiye’nin iç sorunlarıyla ilgili söz söyleme hakkı vermez. Yine Türkiye’deki siyasi partiler, AB’ye bizim “Partimizi koruyacak sipariş bildiri yayınlayın” diyemezler. İşin özü siyasi partiler yabancılara Türkiye’nin “iç işlerine müdahale ediniz!” anlamına gelen bir tutum içine giremezler.
Siyasi partilerin demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olmaları onlara, yasalara ve hukuka meydan okuma hakkı vermez. Partiler meşruiyetlerini halktan, iktidar etme yetkilerini de anayasal düzenden alırlar.
Bakınız! AKP’ye yönelik kapatma davası açılınca aniden Barroso ve Rehn Türkiye’yi hatırladı. Onlar, Türkiye’ye AKP’ye kapatma davası açan yargıya göz dağı vermek için geldiler. Bu davayla ilgili olarak Türk yargısına yönelik kabul edilemez sözler ettiler. Bu arada gerek Başkan Bush ile yapılan görüşmelerde gerekse Cheny’nin ziyareti sırasında ABD için “en iyisi AKP” görüntüsü verilmeye çalışıldı.
Kapatma davası adeta AKP’nin kimyasını bozdu. Salya sümük yabancılara yalvarırcasına kendilerine destek, yargıya baskı yapılması için büyük bir arayış içine girdiler. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Luis De Puig’den, AKP’nin “Kapatma davasıyla ilgili bildiri yayınlanması” nı isteyecek kadar işi ileri götürdüler. Gerçi AKP’li üyeler “biz istemedik” diyorlar ama CHP ile MHP böyle bir talepte bulunmayacağına göre böyle bir talebin kimden geleceği bellidir. Kaldı ki, De Puig de açıkça “Kapatma davasıyla ilgili bildiri yayınlanmasını AKP’li üyeler istedi” deyiverdi.
Her şeyin halka sorulması gerektiğini söyleyenler, kendileri söz konusu olduğunda herşeyi AB ve ABD’ye sormaktadırlar. Egemenliğin millete ait olduğunu söyleyenler egemenliğe yabancıların müdahalesini talep eder hale geldiler. Hatta küresel güçlere “bizi kullanın” ama “bize kıymayın” diyecek kadar işi ileri götürmüşlerdir. Bu zihniyetin nasıl bu topraklarda karşılık bulmakta olduğu anlaşılır değildir.
Yaşananlar, öteden beri siyasetini ve meşruiyetini Avrupa/ABD desteğinde arayan iktidarın durumunu göstermesi bakımından ilginçtir. Sonuçta Avrupa Konseyi AKP’nin kapatılmasına yönelik yargı süreciyle ilgili olarak AKP tarafından sipariş edilen bildiriyi yayınladı.
Avrupa Konseyi’ndeki 6 gruptan 5’inin başkanının imzasıyla yayınlanan bildiride ’AK Parti’nin kapatma davası ile ilgili yargı sürecinden endişeliyiz’denildi. Bildiride Türk yargısına, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyma çağrısı” yapıldı.
Ayrıca “siyasi partileri kurmak ve katılmak ve siyasi fikirleri ifade etmek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10 ve 11’inci maddeleri tarafından garanti altına alınmıştır. Bu, şiddet içermediği sürece Anayasal düzeni değiştirmeyi düşünmeye kadar varan fikirleri de içerir” cümleleri de bildiride yer aldı.
Kendileri “yargının bağımsızlığına” ve Türk yargısının kararlarına saygı göstermezken, bunu Türkiye’deki yargı makamlarından beklemeleri ilginç bir ironidir.
AKP’liler ise bu saygısız ve yargıyı etkilemeye yönelik bildirinin kabul edilemez olduğunu açıklamaları gerekirken, kendilerinden beklendiği gibi bildiriyi “dostane bir uyarı” olarak nitelendirdiler.