AKP’de bazı yanlış belirtiler
Türk dış politikasının son aylarda vurgun yemiş gibi duvarlara çarpa çarpa ilerleyişini yazmaya karar vermiştim. Çalışma odamda kafamı toparlamak için İnternette bulduğum ve sürekli klasik Türk müziği çalan TRT Nağme adındaki bir istasyonu açtım. Ama keşke açmaz olaydım, yazı yazmaktan çok beni eski şarkılar aldı, 1950’li yıllara, taa çocukluğuma kadar götürdü. Ne kadar özlemişim klasik Türk müziğini. Affedin bugünlerde eller havaya türüne ben müzik diyemiyorum.
Sonra fark ettim ki bizim bir özelliğimiz var, Osmanlıya kadar uzanan. Türk veya Osmanlı halkına tarihin başından beri birileri kendi kültürlerini empoze etmeye, itelemeye çalışmış ama olmamış. Arap müziği de dinledim ama hiç biri gece dinlediğim müzik kadar beni etkilemedi. Belki vatan hasreti, belki toprağın çekmesi bilmiyorum, burnum sızladı. Asırlarca bize müziklerini kakalamak istediler ama biz onların sazlarını alıp kendi müziğimizi yapmışız.
Bazılarının dış politika dâhisi diye pompaladığı Davutoğlu’nun Arap başkentlerinde yaptığı mekik diplomasisi ve açılımı bence fasarya. Nedeni hem komik hem de gayet basit, bir kere Tayyip Beyin monşerler diye tanımladığı altındaki ekibi halkla bütünleştirmek için Mardin’e götürmüş. Burası komik, ne yani bu adamlar görev yerleri olan, Paris, Washington veya Londra’ya gidince de İngilizleşecek, Amerikanlaşacak ve Fransızlaşacaklar mı?
Ama unuttuğu bir şey var. Dışişleri garip bir camiadır. Ben hatırlarım, ihtilallerde askerler en çok hariciyeden çekerdi. Polisin tümünü lağveder, memurları falan yer değiştirir ama ne hikmetse Dışişleri askerlerle bir tür köşe kapmaca oynayarak hem kayıp vermez hem de dolanıp gene kendi istedikleri yola sokardı ihtilalcileri. Açın 1960 ve sonrasındaki askeri darbelerle ilgili kitapları okuyun. Yakında korkarım Davutoğlu da monşer olur ve Tayyip beyin hışmına uğrayabilir. Gerçi bunun ilk sinyalini Beyaz Saray’da gördük ama kabak Büyükelçi Nabi Şensoy’un başına patladı. Erdoğan isteseydi, Obama ile olan görüşmeye Davutoğlu’nu çağırabilirdi. Demek ki istemedi.
Demiştim ki AKP’nin hızlı inişi sürüyor. Hele hele grevler ve ekonomik sorunlar güncelleşsin göreceksiniz, Tayyip beyin sinirini. Yakında o arabasıyla sokaktan geçerken özel kolluk kuvveti ve ordusu olan polisler sokaklardan halkı çıkaracak, bugün öğrencisiz yapılan toplantılar gibi. Dikkat edin, son zamanlarda partililer, gidiş paniğinin sinyallerini de veriyor.
AKP’li bazı politikacılar, artık darbe paranoyasından çıkıp şizofreniye doğru yol almaya başladı. Paranoya tıp sözlüğüne göre kişinin çevresindeki herkesten kuşkulanması ve korkması anlamına geliyor. Zaten ne kadar her şeyden korktukları ortada, birisi höt demesin diye polis herkesin ağzını kapatıyor. Bunların rahatsızlığı paranoyak şizofreniye girmeye başladı. O da hem korkup hem de çifte kişilik sergileme anlamına geliyor.
Kürt açılımı daha önce de yazdığım gibi bebek katiline af olayına dönecek. Ermeni soykırımı konusuna berdevam, Kıbrıs’ta Talat yolcu. AB’de her önüne gelen Türkiye’nin üyeliğine karşı olduğunu söylüyor. Hadi bıraktım içerde sönen ocakları, yahu dışarıda bacası tüten tek bir ocak bırakmadılar. Ha bu arada hatırlatayım, Tayyip Bey Nisan ayında gene Washington’a gelecekmiş. Nükleer silahların sınırlandırılması zirvesi için. İyi de o tam buradayken, Ermeniler soykırımı tasarısını Meclisten geçirirse ne yapar? Bu kez de Ermenilere mi “one minute” diyecek. Galiba artık sıra ona birilerinin “one minute” demesine geldi.