AKP, neden bu kadar ısrarlı?
Kent merkezlerindeki bilboardların tamamı “Evet” deyiniz türünden lakırdılarla doldurulmuştur. Gazetelerin hemen hepsine “Evet” deyiniz ya da “demeliyiz” türünden yüklüce reklâmlar verilmiştir. “Evet” deyiniz türünden ellişer bin kişilik iftar yemekleri düzenlendiği haberleri televizyon ekranlarından eksik olmamaktadır. Halk oylaması “umreden” daha önemlidir fetvaları verilmiş ve nihayet ölüler bile canlanıp ’evet’ demeliler türünden halkı irşat eden cemaat talimatları halkın üzerine boca edilmektedir.
Yönlendirmenin diğer yanında da kitlelere davudi bir sesle “bu böyle biline” türünden ferman irat eden konuşmalar, posta kutularına tıkıştırılan “neden evet” demeliyiz broşürleri ve sokakların her yanına asılan “evet” propagandalı afişleri vardır. İnsanların yalnız mideleri değil ruhları da “evet” mengenesi altına alınmıştır.
Halkın üzerindeki baskı yalnız bu yönlendirici ve etkileyici faktörlerle de sınırlı değildir. İşi şansa bırakmamak için bütün kurum ve kuruluşların “taraf” olması gerektiği aksi takdirde “bertaraf” olacağı tehdidi iktidarın tepesi tarafından ifade edilmiştir. Bugün “evet” deyip kesin kanaat bildirmeyenlerin yarın iktidardan talepleri olursa benzer muameleye tabi tutulacakları yüksek sesle ortaya konulmuştur.
Kirli ve şaibeli “evet” kampanyası!
İktidar halk oylaması için adeta seferberlik ilan etmiştir. Ülkedeki bütün kurum ve kuruluşlar iktidar tarafından tehdit, şantaj, blöf ve yönlendirme operasyonlarına tabi tutulmuştur. Kimi illerde bizzat valiler “hayır” kampanyasını yürüten partilerin afişlerine müdahale etmiştir.
Terörist başı bile bilinçli olarak referandum kampanyasına dahil edilmiştir. Bizzat Başbakan bile Öcalan ile “Ben görüşmedim, devlet görüştü” demiştir. Devlet, Öcalan ile görüşüyor ve Öcalan “boykot” kampanyasını AKP lehine rölantiye alıyor.
Halk oylamasına yönelik kampanya eşit olmayan şartlar altında yürütülmektedir. Kirli, şaibeli, adaletsiz bir “evet” kampanyası sürdürülmektedir.
Vatandaş, iktidara “düş yakamdan” diyecek durumda değildir. Çünkü yalnız vatandaşın yakasını değil; midesini, zihnini, imanını, iradesini her yanını, iktidar pençesi altında tutmaktadır.
İktidarın referandum karşısındaki tutumunu yakından izleyenlerin bunun sıradan bir kampanya olarak yürütülmediğini görürler. İktidarın referandumu bir istiklal ve istikbal daha açıkçası bir var olma/yok olma sorunu olarak gördüğü ortadadır. Öyle ki referandumda “hayır” çıkması durumunda Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı kaos ve kıyamet senaryoları birbiri peşi sıra iktidar yandaşları tarafından tedavüle sürülmektedir. Başbakan “Hayır kazansa dünyanın sonu değil ama demokrasi ciddi travma geçirir. Ekonomide bir travma olur. Biz çok ızdırap görüyoruz. Prangalar var” diyor.
Referandumla amaçlanan nedir?
Halk oylamasına iktidarın bu denli ölümüne asılmasının nedeni ne olabilir? Herhalde siyaseti askeri vesayetten kurtarmak için olamaz. Çünkü mevcut anayasa ve hukuk sistemiyle zaten “asker vesayet” altına alınmış bulunmaktadır.
İktidarın demokrasi için, referandum kampanyası sırasında bu denli masrafa ve riske girdiğini söylemek de gülünçtür. Çünkü %10 barajının, YÖK’ün, Siyasi Partiler Yasasının, dokunulmazlıkların aynen muhafaza edildiği yerde demokrasi havariliği komik kaçmaktadır.
Geriye bir ihtimal kalmaktadır o da AKP’nin referandumu kaybetmesinin 2011 seçimlerini kaybetmesinin önünü açacağını, bu durumun da AKP için sonun başlangıcı olacağının hesaplamış olmasıdır. Bu ihtimal çok güçlü görüldüğü için Tayyip Erdoğan bu seçimlerin katılacağı son milletvekili seçimleri olacağını açıklamış bulunmaktadır. Yapılacak referandum, Anayasadan daha çok Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanlığı yolunu açacak ya da ebediyen kapatmış olacaktır. Referandumun bütün risklerini ve maliyetlerini AKP bunun için üstlenmektedir!