Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

AKP batıyor

Benim güzel hemşehrilerim kitabın ortasından konuşur. 2011 yılında YouTube yüklenen “sana verdiğim oy için köpek gibi pişmanım” diyen ablamızın konuşmasını mutlaka izleyin. Sokaktaki insanımızın hislerine tercüman olduğuna tanık olacaksınız. Nevruz’u İstanbul’da karşıladım. Baharın geldiği İstanbul’un her yerinde, “Yeni Türkiye” afişleri var. Elbette yeni olan her şey güzeldir. Yeni gün, yeni bahar, yeni elbise, yeni aşk vs.. Ama Türkiye’nin eskiliğinden şikayet edip yeni arayışlara girenlerin iyi niyetinden şüphe duyuyorum. Yeni Türkiye söylemini yıllardır liberaller dile getirirken bugün AKP ile bazı CHP’lilerin bu yeniliğe sarılmaları eski Türkiye’den duydukları kuyruk acısını çağrıştırıyor. Hiç kimse kusura bakmasın, yeni Türkiye arayışı, cumhuriyetin kazanımlarına açılan savaşın ta kendisidir. Yeni Türkiye diyerek, özgürlükler söylemleri ile Türkiye’yi bölmeyi, parçalamayı amaçlıyorlar. Alın işte Diyarbakır meydanında Yeni Türkiye diyerek son iki yıldır hükümet eliyle İmralı’dan gelen mektup okunuyor. Bebek katilinden medet umuluyor. Üstelik ülkemizin istihbarat teşkilatı, BDP’li milletvekillerini postacı olarak kullanıyor. AKP hükümeti de kurdukları bu ortaklıktan nemalanmak için her türlü tavizi veriyor. Bir dönem teröristbaşına “sayın” demek suç iken şimdi terörist demek suç sayılır hale dönüştü. On yıl önce bu günlere ışık tutmaya çalıştığımızda bizleri komplo teorisi üretmekle, paronaya ile itham edenler gelinen noktadan memnun görünüyor. İki yıldır Diyarbakır’dan İmralı mesajını naklen yayınlayanlar, önümüzdeki günlerde kameralarını İmralı Adası’na gönderip, oradan hükümet eliyle yayına geçerlerse şaşırmayalım. Öcalan’ın mektubu üzerine günlerce televizyon ekranlarından yorum yapıp, barış mesajlarından dem vuranlar o meydanda önemli bir ayrıntıyı görmezden geldiler. Hayal kırıklıkları, mesajın beklendiği gibi sert olmayışı idi. Oysa mesaj, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da önce Kürt lehçesiyle sonra da Türkçe okundu. Pervin Buldan, eline tutuşturulan metni okurken meydanı dolduranlardan hemen hemen hiç tepki gelmedi. Alkışlayan, tezahüratta bulunanların sayısı parmakla sayılıyordu. Sonra gerçek mesleği artistlik olan Sırrı Süreyya Önder Türkçe okudu yazılan metni. Alandan dönen tepkiye bütün ülke tanık oldu. Kürtçeyi kimse anlamamış, Türkçeyi ise meydanın tamamı anlamıştı. Yani Öcalan’ın “rüyalarımı bile Türkçe görüyorum” sözlerinde olduğu gibi Diyarbakır, Türkçe düşünüyor, Türkçe anlıyor. Dolayısı ile Kürtçe eğitim, ana dil taleplerinin nasıl da boş olduğuna tüm dünya tanık oldu. Barış ve kardeşlik mesajı verildiğine dair yorum yapanlar, meydanda Türk bayrağının olmayışının eksikliğine dikkat çekiyor. Türk bayrağı ile kimin sorunu olduğu meydanda. Bazıları ise düne kadar gelmeyen mektubun içeriğinden ziyade “gelmese felaket olurdu” anlamında lakırdılarla bölücülerin ekmeğine yağ sürdüler. Mektubu kimin yazdığı, kimin okuduğu önemli değil. Bu mektubun kutsanması asıl mesele. Paketlenip uçağa konduğu andan itibaren yalvaran, canının bağışlanması karşılığında hizmet edeceğini her fırsatta söyleyen bir katilin getirildiği nokta önemli. Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal, Öcalan’ın görüntülerini yayınladığında “montaj” yalanına sığınanlar bu kutsiyetin mimarlarıdır. Dahası o görüntüleri görmezden gelenler de Apo’nun değirmenine su taşımıştır.
AKP’nin üstlendiği, Erdoğan’ın tam 11 kez kabul ettiği “BOP Eşbaşkanlığı” iflas etmiştir. ABD’nin senaryoları gerçekleşmediği gibi Irak, işgale rağmen direnerek bölünmemiştir. AKP’nin taşeronluğuna rağmen Suriye, direnmiş, bölünmeye karşı çıkmıştır. İran, emperyalizmin ayak oyunlarını hissederek önlemlerini almıştır. Mısır’da tezgahlanan plan tutmamıştır. İran’dan başlayıp, Irak’ın kuzeyinde Barzanistan oluşumu ile Suriye’den Akdeniz’e açılmayı hayal edenlerin rüyası kâbusa dönüşmüştür. Burada Diyarbakır’ı bölgenin yıldızı yapma projesi çöpe atılmıştır. Yakında Kandil’de beyaz bayrak açılırsa şaşırmayın. Büyük Kürdistan hayalini yıkan, aslında Diyarbakır’ın kendisidir. AKP ile BDP arasındaki ittifak, 30 Mart seçiminden sonra çökecektir. Ülke, AKP’den kurtulduğu gün bölücülük bitecek, Türkiye yeniden bütünleşecektir. Tayyip Erdoğan bunun farkına vardığı için çıtayı aşağı çekmek zorunda kaldı. Bir dönem dilinden düşürmediği “yüzde elli” lafını etmediği gibi “Bu seçimde birinci parti çıkacağız” diyor. Meydanlarda siyasi rakiplerine “Birinci parti olamazsanız çekilecek misiniz?” diye meydan okuyor. Bu bile, Erdoğan’ın, yüzde 35’in altına düştüğünü itiraf etmesidir. Bu düşüşü, oy kaybını önleyebilmek için insanların iletişim özgürlüğünü kısıtlamak gibi garabete sığınışı, çaresizliğin ta kendisidir. Anadolu’da “Şaşkın ördek geri geri yüzer” derler. Erdoğan’ın kaptanlığındaki gemi su alıyor. Batışı yakındır.

Yazarın Diğer Yazıları