Aklınıza yazmayı öğrenin
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den Kütahya-Uşak gezisini takip eden gazetecilere “yazılmayan yazıya baskından korunma” formülü:
İstanbul’dan gidenlerin, “Ankara’nın en çok dönüşünü seviyorum” demesi gibi, yakındır gazetecilerin de “MHP gezilerinin en çok dönüşünü seviyorum!” diye bir deyiş üretmesi. Bu dönüş sevdasının şifresi “oh be bitti nihayet” avazından ziyade, MHP Genel Başkanı’nın yolculuk dönüşü mola verilen yerlerdeki sohbeti...
Bu sayfanın düzenli okurları pek ikna olmamış gibi; tamam itiraf ediyorum ikramların lezzeti de bu “yaşasın dönüş yolu” sevincinde etkili!
Son kullanma tarihi Tavşanlı’da bitti
Kütahya-Uşak programı sonrasında Afyon, molanın adresi.
Buradaki sohbete geçmeden önce gezinin son duraklarından birkaç not iletmeli;
Bahçeli’nin bir grup atlı tarafından karşılandığı Eşme’de Murat Başesgioğlu ilginç bir kimlik tespiti yapıyor meydanı doldurmuş kalabalığa dair: “Türk solu!”
MHP İl Başkanlığı binasının açılışını yaptığı Uşak’ta, izdihamda kendisine ulaşan genç bir baba adayının doğmak üzere olan oğlunun isim babası da oluyor Bahçeli bir anda. “Adı Işıkhan olsun” diyor ve bir öğüt veriyor genç baba adayına: “Önüne de kendi babanın adını koy mutlaka!..”
MHP Genel Başkanı, Cumhuriyet değerlerini, en önemlisi bu değerler doğrultusunda inşa edilen toplum düzenini baltalayan “ağa” lara bir yenisini ekliyor Banaz’da: “Paket ağaları!”
Çalışmadan hazır yemek uğruna iradesini satan insan tipine yatırım yapan AKP iktidarına Osmanlı döneminden bir örnekle sesleniyor Bahçeli burada: “Bir zamanlar yine böyle toplumda tembellerin çoğaldığı bir dönemde, sultan ferman buyurmuş, toplayın hepsini Sultanahmet Meydanına. Toplanan “tembeller”in etrafına çalı çırpı ne varsa yığılmış ateşe verilmiş. “Tembeller” birer birer koşmaya, atlamaya başlamışlar yükselen alevler üzerinden. Dışarıya atlayan iş bulmuş, atlayana iş vermişler. Çember daralmış; en sona sadece iki kişi kalmış. Biri sigarasını almış ağzına diğerine seslenmiş; şuradan bir ateş alıp yaksana! Bugün iki kişiyi bile bulamazsınız Türkiye’de tembellik yapacak; yeter ki iş olsun Sayın Başbakan!”
Ve...
Program sarktı, uzadı, geç kalındı, yağmur yağdı stresi olmadan, nihayet geleneksel “değerlendirme” vakti.
Sohbetin neresinden çeksek malzeme veren konu başlığı elbette TÜSİAD’ın hazırlattığı Anayasa Taslağı’na gösterdiği boykotlu tepki!
Bahçeli, “Ben zaten Beymen’den giyinen biri değilim. Zaman zaman kravat, gömlek aldığım oluyordu, bundan sonra onu da almamayı düşünüyorum” diyor.
- Ya bugüne kadar aldıklarınız?
- Onların son kullanma tarihini de Tavşanlı’da ilan ettim.
Bu arada ister istemez herkesin gözü birbirinin üzerinde;
“Var mı acaba içimizde Beymen giyen birisi!”
- Peki boykot çağrısı suç mu, değil mi?
Manidar, Bahçeli’nin bu soruya karşılık söylediği:
“Ülkeyi bölmek suç kabul edilmiyorsa bunda da bir şey yoktur herhalde!”
“Bu konuda çok hassasım” diye özellikle vurguluyor: “Ekonomik faaliyetleri yönlendiren üretim, istihdam, katma değer yaratan insanların hepsini suçlu göstermek bizim siyasi ahlakımızla bağdaşmaz. Ama TÜSİAD üyeleri de görüşlerini ifade etmeli ki anlayalım onları kapsıyor mu kapsamıyor mu, taslakla ülke gündemine getirilen bölücü önerileri.”
TÜSİAD’ın “sağduyu sahibi mensuplarına” çağrısı açık MHP Genel Başkanı’nın: “TÜSİAD’ı ya kapatın, ya bu yanlıştan kurtarın!”
Dilerlerse BDP’ye oy versinler
Ümit Boyner’in bir televizyon programında “Keşke MHP de gelse bu taslak üzerindeki değerlendirmesini söylese de, biz de kime destek vereceğimize karar versek” sözlerine karşılık “Biz kimsenin siyasi tercihine müdahale etmiyoruz, arzuluyorlarsa topluca BDP’ye de oy verebilirler” diyen Bahçeli itiraz ettikleri noktanın, ülkenin önemli bir sivil toplum kuruluşunun, bölücü bir projenin rol paylaşımında yer alması olduğuna dikkat çekiyor: “Bizim yapmak istediğimiz kendilerini uyarmaktır. AKP’nin anayasa değişikliği çalışmasını yürütenlerden ikisini TÜSİAD’ın çalışma grubu içinde de görüyorsunuz. Dolayısıyla bir zincir halkası oluşuyor. Biz AKP’ye “2011 seçimlerinden sonra yapmak istediğiniz anayasa değişikliği neleri içerecekse, bunu, başka konularda yaptığınız gibi yandaş gazetelere tam sayfa ilan vererek, AKP’nin sözü olarak açıklayın ki, halk ne için oy verdiğini bilsin” diyoruz. AKP’nin kaçtığı bu çalışmayı seçim öncesinde TÜSİAD yapıyor. O zaman akla şu soru geliyor, “Erdoğan ile Boyner arasında bir rol paylaşımı mı var?”
“Siz konuyu kamuoyunda tartışmaya açın ben de toplum hangisine reaksiyon gösteriyor görüp ona göre bir söylem geliştireyim” gibi bir pazarlık mı yapıldı?
Açılım söylemi, Anayasa değişikliği, sivil itaatsizlik, bazı taleplerin tekrarlanması, geriye döndüğümüzde Cem Boyner’in benzer görüşleri YDH bünyesinde dile getirmiş oluşu, Demokratik Toplum Kongresi adıyla yürütülen çalışmalar, sözde Kürt aydınlarının ortak imzalarıyla yayınlanan bildiriler, PKK’nın talepleri, AB’nin ilerleme raporları; hiç eksik yok iskambil kağıdı gibi hepsi tamamlıyor birbirini.
Bahçeli’ye göre “PKK’nın Kürdistan hedefine adım adım yaklaştığı gibi vahim bir gerçek var” ortada ve “Bütün bunlar 1 Ağustos’taki “kara gün”ün gölgeledikleri!”
340 sayfayı aklında tutmayı öğren
“Türkiye’ye yönelik tehdidi görmek için özel bir bilgiye sahip olmaya gerek yok” diyor Bahçeli her fırsatta. Ona göre herşey kaneviçe işlenmiş apaçık duruyor ortada.
Ha her şey bu kadar açıkken bile “Ben söyleyeyim de siz ister yazın ister yazmayın, çok riskli” demeyi ihmal etmiyor karşısındaki gazetecilere. Tavsiyesi günün anlam ve önemine pek uyuyor:
“Aklınızda tutma becerisini sağlayın. Aklınızda tutamayacağınız bir şeyi yazmayın. 340 sayfalık kitap yazın ki aklınızda tutabilesiniz içindekileri, 500 sayfa kitap yazmak yok artık mesela!..”
İyi de ya bu iktidar aklımıza baskının formülünü de bulursa yarın bir gün!!!
Basılmayan kitaba baskına yaptığı göndermeden ibaret değil Bahçeli’nin uyarısı aslında. “Bugün sayfalarınızda yazamasanız da aklınıza yazın bütün bu olanları, oyunu görün” çağrısı aynı zamanda.
Komutanı olmadan savaşabilen ordu
Libya’ya deniz ve hava unsurlarını gönderen Türkiye’nin bu kuvvetleri komuta edecek subaylarının tutuklu olduğu hatırlatıldığında “anlayana sivri sinek saz” demeye getiriyor MHP Genel Başkanı lafı: “Bu durum TSK’nın bilgisi, tecrübesi ve yönetim zenginliğin işaretidir. Komutanı olmasa da gemiler hareket edebiliyor demek ki!”
MHP genç kadrolarla geliyor
Sohbetin büyük bölümü adaylar, aday adayları, aday belirleme metodu üzerine... Öncelikle gazetelerde MHP’den aday gösterileceği söylenen örneğin Şenkal Atasagun gibi kimi isimlerle ilgili olarak “kesinlikle söz konusu değil” diyor Bahçeli: “21 Mart saat 17.00 itibarıyla partinin dış kapısı kapandı!”
Eee gazeteci milleti “sansasyonel isim” peşinde; “Var mı efendim adından söz ettirecek birileri?” Başesgioğlu’nu işaret edip “Sayın Bakanım var” diyor gülerek Bahçeli.
Kendisi de ayrıntılı inceleyememiş listeyi ama başvuruların yüzde 13’ünün kadın, azımsanmayacak bir bölümünün de 30 yaş altından geldiğini söylüyor. Kadın katılımı arzuladığı düzeyde değilmiş ama gençler konusunda iddialı: “Genç kadrolarla geliyoruz” diyor talip olduğu tek başına iktidara.
Teşkilatların eğilimi önemli
MHP aday belirlemesini “merkez yoklaması” usul ve esasına göre yapacağını bildirdi ama MYK ve İl Başkanları toplantılarında ağırlıkla ifade edilen “teşkilat yoklaması” nı göz ardı etmeyeceklerini önemle vurguluyor Bahçeli.
Masaya ilk oturduğumuzda bir gazetecinin “Bahçeli yüzüğünün patentini alsanız epey gelir elde edersiniz” önerisine gönderme yapıp “Elektronik oylama tekniğinin de patenti bizde” esprisiyle giriyor söze. İnternet kafe kiralamak, dosta akrabaya oy attırmak gibi yöntemlere başvurmayı planlayan aday adayları varsa şimdiden uyarmalı, “hepsi deşifre ediliyor ve tercihleri geçersiz sayılıyor” diyor Bahçeli. Geçtiğimiz seçimde “ben üst sıradaydım ama listeye giremedim” diye yakınan kimi adayların buymuş meğer “üst sırada olma” kerameti.
Barzani muhatap kabul edilemez
Başbakan’ın Irak gezisi konusunda temkinli. “Başbakan olarak kendisine Irak hükümetini muhatap almışsa ve Irak’ın kuzey bölgesine de Irak Hükümetinin bilgisi dahilinde teması sürdürecekse mahsurlu bir taraf yoktur ama Kuzey Irak’taki sanal yapı muhatap kabul edilirse biz buna karşı dururuz” biçiminde oluyor ilk değerlendirmesi.
Ölümü seyre dalanlar
Öğleden sonra olmuş... Koşar adım gazeteye yetişmeye çalışıyorum, E-5 üzerindeki üst geçitlerden birinde, adım atmak imkansız neredeyse.
Merdivenlerden başlayarak yığınlar halinde korkuluklara abanmış aşağıyı seyrediyor yüzlerce insan.
Aşağıda kafasından oluk gibi kan boşanan, ölüme koşan bir insan. Sanki onların yaşadığı dünyaya ait değilmiş gibi, sanki her birimiz bir diğerimizin acısının sebebi yahut sonucu değilmişiz gibi birer yabancı gibi izliyorlar o ana kadar kendilerinden hiç de farklı olmayan bir insanın “gidişi”ni...
Ölüm burada artık seyirlik bir oyun sanki...
Başörtüsünü AKP’ye soracaksınız
Bahçeli ne kadar “artık Türkiye’nin gündemi olmaktan çıkmalı” dese de polemiğe elverişli her malzeme gazetecinin gündemi... “Eeee ne olacak bu başörtülü aday adaylarının hali?”
Bahçeli’nin bu konudaki geleneksel cevabı “Bunu MHP’ye değil AKP’ye sorun, bizim başörtülü adayımız Meclis’e girdi.”
Bu kez ek olarak MHP eski Antalya Milletvekili Nesrin Ünal’ın Meclis’e girme sürecini de anlatıyor: “1999 seçimlerinde çok genişletilmiş bir teşkilat yoklaması yaptık. Baktım Antalya’da bir doktor hanım teşkilat yoklamasında birinci sırayı almış. ”Kimdir“ diye sordum arkadaşlara. ”Tesettürlü bir hanım“ dediler. Kendisini Genel Merkezimize davet ettim. Kendisinin seçilebilecek konumda olduğunu ancak TBMM’de tesettürle giriş konusunda bir yasak bulunduğunu
hatırlattıktan sonra sordum: Milletvekili seçilirseniz tesettürünüzü çıkaracak mısınız yoksa ısrar mı edeceksiniz?”
Ünal’dan bu konuda eşi, ailesi, annesi, babası, kayınvalidesi, kayınpederi kimi varsa hepsiyle konuşarak bir karar vermesini istemiş Bahçeli. Ünal da “Ben ihtisasımı yaparken başımı açmak mecburiyetinde kaldım ve açtım, Meclis’te de bu görevimi yerine getiririm ama çıktıktan sonra özel hayatımda, MHP grubunda tesettürümle olmamın da sakıncası yoktur” demiş.
Sonrası malum, Ünal seçildi, Genel Kurul salonuna kurallara uygun bir biçimde girdi yeminini etti...
“O zaman bizi” milletvekilini başını açtırarak Meclis’e soktular “diye eleştirenler bunun rızaya dayalı bir karar olduğunu görmezden geldi” diyor Bahçeli...
Önümüzdeki seçimler için de tutumu aynı; TBMM’nin kurallarına uymak koşuluyla başörtülü aday adaylarının aday gösterilmesi önünde bir mani yok MHP’ye göre.
Yavaş ve Zeybek gündem dışı
Mansur Yavaş konusunda yorum yapmak istemiyor “Kişiye özel yazılmış mektup kendilerinin müsaadesi olmadan bizim tarafımızdan açıklanamaz” demekle yetiniyor...
Namık Kemal Zeybek’ten gelen ittifak çağrısına ise 14 Mart’ta yayınladıkları ve “hiçbir partiyle seçim ittifakı ve işbirliği yapmayacaklarını, tek başına iktidar hedeflediklerini” ilan eden genelgeyi hatırlatarak cevap veriyor. Ha bir sözü daha var: “DP’nin Genel Başkanlığına seçilen Zeybek Bey daha önce partimizin bir mensubuydu. Partinin mensubu olduğu süre içerisinde uyumsuzluk gösteren biriyle seçim ittifakı ne şekilde yapılır düşünün...”
12 Haziran’ın MHP’nin seçimi olacağına çok inanmış Bahçeli. Bu hali, daha çok maçlarda duymaya alıştığımız o sloganı hatırlatıyor masadaki kimi gazetecilere: “Bizler inandık siz de inanın”
İki gün boyunca seçmene söylediğinin özeti de bu aslında.
Bir de hakkında yapılan “değişti, halkın arasına karışmaya başladı” yorumlarına itiraz ediyor sohbet vesilesiyle Bahçeli: “Zaten halkın arasında olan biri, neden halkın içine girmek için çaba göstersin. Zaten olduğum yer orası benim, ben hep halkın içindeyim, hala içindeyim, halkla birlikte, onlar gibi yaşıyorum!”