Ajan gazeteciler
Her şeyin cılkını çıkarmakta mahir olan zevat, WikiLaks’ınkini de pazara çıkardı. Julian Asange’nin tutuklanması olayının bile magazin haline dönüştürdüler. Hazır, Asange kırmızı bülten ile aranırken, tecavüz, taciz gibi suçlamalarla tutuklamak ABD diplomasisinin rezaletini kamufle etmeye yönelik ise pesten başka ne denir? Durun bakalım 251 bin sayfanın daha kaçta kaçı açıldı ki? Türkiye için yazılan 8 binde daha 50-60 sayfa olmadı bile. Siyasetçisi de, medyası da “Bizim için de rapor vardır” endişesi ile bir an önce işin üzerini kapatmak istiyor. Ama bu önemli malzemenin seçim sürecinde itina ile kullanılacağı gerçeğini de inkâr eden yok. Öyle ise mevziler sağlamlaştırılmalı, en iyi savunma taarruzdur. Karşı taarruza şimdiden başlayan AKP’nin WikiLeaks skandalından kârlı çıkacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. İlk gün yazdıklarımın arkasındayım. Bir süre için rafa kaldırılan BOP’u gerçekleştirmek, BOP’un eşbaşkanı Erdoğan’ı Çankaya Köşkü’ne çıkarıp memleketi dönüştürmenin şifreleri WikiLaks’ta var. Asıl mesele bunu doğru okumaktır. Bu konuda basının özeleştiri yapması, devlet birimlerinin söz konusu istihbarat bilgilerinin kimler tarafından, nasıl sızdırıldığını tespit ederek, ajan provokatörleri, muhbirleri, hanutçuları, yolunu bulanları ifşa etmesidir. Lakin tuz kokmuştur memlekette. ABD’nin milyar dolarlar dağıttığı ortamda payına düşeni kapanlar hallerinden memnun. Devletin en önemli birimlerinde görev yapan personel neden mercek altına alınmaz? Bunların oğulları, kızları, damatları, bilmem neleri sınırların dışında okyanusun ötesine hangi imkanlarla gitmiş, nerelerden burs almış, hangi okullarda, kurslarda özel olarak bilgilendirilmiş, görev verilmiş, hangi konularda ödev hazırlayarak aferin almışlardır, hâlâ nerelerde çalışmaktalar vs.. gibi bir araştırma yapılmış mıdır? Emniyetin istihbaratındaki sıradan bir komiser ABD’ye 6 aylığına kursa gidip neredeyse ‘10 yıl süreyle uçamaz’ raporuyla orada kalıyor, harcırahı devlet kesesinden ödeniyorsa bunda bir iş yok mudur? Canım memleketimdeki bürokrasi hazretlerine takılacağından emin olduğum bu geniş çaplı soruşturma, araştırma için sabırla beklemenin anlamı yoktur. Önce herkes kendi evinin önünü süpürmelidir. Yeni Şafak’ta İbrahim Karagül, “Medya dünyasında CIA’nın Parmak izi” adlı yazıyı dün kaleme aldı. Karagül, Eric Edelman’ın Fehmi Koru aracılığıyla kendisinin yazılarına nasıl son verdirmek istediğini dillendiremedi tabii. Koru da günlerdir yazılanlara cevap veremiyor. Üstelik Emin Çölaşan’ın ’Suriye’de yıllardır ne işin vardı, kimlere, hangi istihbarat örgütlerine rapor verdin’gibi soruları üzerine kulağının üzerine yattı. Köşeye sıkışmasına rağmen iki ayrı köşeden savunma dahi yapamıyor. Ama çifter çifter maaş ile televizyon ekranlarında ahkâm kesmeye devam ediyor. Alın size somut örnekler: Fehmi’yi korumaktansa, Koru’dan başlanmalı bu işe ve tabii Edelman’ın melekleri ile devam edilmeli.
Tam yarım asrını başkentte gazetecilikle geçiren Ünal Baba’ya asıl işleri CIA ajanlığı olan yabancı diplomatlarla, “Türkiyeli gazeteciler”in ilişkilerini sordum. Başlı başına bir kitap konusu. Allah uzun ömür versin İnanç bunları yazacak. Bakın bana neler anlattı:
“Elli yılda diplomatların dışında yüzlerce yabancı gazeteci tanıdım. Oturup yemek yedik, sohbet ettik. Bizimkiler ikinci dubleden sonra, ‘Bizim Cumhurbaşkanının hanımı, Başbakanın oğlu, Bakanın yeğeni, müsteşarın baldızı ve saire’ diye söze başlayıp piyasada ne kadar dedikodu varsa övünçle anlatırdı. Bu görüşmelerin adı, ‘Karşılıklı bilgi alışverişi’ sayıldığından bizim işgüzarlar dönüp, ‘E sizin oralarda böyle şeyler yok mu?’ diye acemi yoklaması çekerlerdi. Adamlar ya da kadınlar gayet açık, ‘Hayır, bizde böyle şey olmaz. Olsa bile bizi böyle şeyler ilgilendirmez’ cevabını verir, bizim işgüzarların da ağzı açık kalırdı. Dünyayı gezdim böyle şeyler, böyle rezaletleri yaşamadım” diyor.
Hasbel kader benim de çeşitli yurtdışı seyahatlerim oldu. Doğuştan muhalif olduğum için, çoğu zaman muhalif gazetecilerle temas kurdum. Ülkelerinin siyasi, ekonomik ve demokratik konuları ile ilgili endişelerini anlattılar hep. Ama belin altına ve üstüne vurarak ülkelerini ve yöneticilerini satanı tanımadım. Bana göre asıl mesele bu. Gelin buradan başlayalım.