Ahmet Türk ne diyeceğini şaşırdı!
Önce Ermenilerle ilgili olarak “soykırım” iddiaları ortaya atılmıştı. Ardından Anadolu’yu işgal ederek binlerce Müslüman Türk’ü katleden Yunanlılar “soykırım” a uğradıkları iddiasında bulundular. Yetmedi Süryani ve Nasturilerle ilgili olarak da soykırım iddiaları gündeme getirildi. Bütün bunlar göstermektedir ki, Türkiye üzerine hesapları olanlar “hırsız yeğin olunca ev sahibine bastırır” misali işe “soykırım” iddiasıyla başlamaktadırlar.
Türk milletine yönelik isnat, iftira ve ithamlara bugünlerde Ahmet Türk de katıldı. Bu zat aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kurulmuş bir siyasi partinin genel başkanıdır. Şunları söylüyor: “1980 askeri darbesi hem Kürt halkı, hem de bütün Türkiye için eşi benzeri görülmemiş siyasi, sosyal ve kültürel soykırıma neden olmuştur. PKK bu darbeye hazırlık ve soykırım ortamında doğdu, büyüdü.”
Siyasi, ekonomik ve sosyal şartların iyi ya da kötü olması elbette tartışılabilir. Ancak PKK’nın işlediği cinayet, yaptığı katliam ve örgütlediği terör bu şartlar ileri sürülerek meşrulaştırılamaz. Ahmet Türk, soykırımdan bahsederken de soykırımın suyunu çıkarmış olmaktadır. O, bu konuşmasıyla “bayılmayı ölme zanneden” önyargılı ve hasta bir adam gibi davranmıştır.
Zira yasalara saygıyı bir yana bırakın, bu sözler sorumluluk duygusu ve akıl sağlığı yerinde olan bir şahsın ağzından çıkacak sözler değildir. DTP ve onun genel başkanına göre PKK aslında darbenin yarattığı “soykırım”a karşı koymak için ortaya çıkmıştır.
Kaldı ki DTP ve onun genel başkanı Ahmet Türk, PKK’nın işlediği cinayet ve yaptığı katliamları kınamaya dahi cesaret edememiştir. Terör örgütünün yaptıklarına “terör” diyemeyen bir zat kalkmış darbeyi “soykırım” olarak nitelendirmektedir. Sayın Ahmet Türk, PKK’nın kanlı terörist eylemlerine “terör” demek bir yana hem Kürt hem de Türk’ü çoluk çocuk demeden katleden bu insaf ve insanlık yoksunu kudurmuş terör örgütünü her canavarca eyleminden sonra demagojik yöntemler kullanarak savunmuştur.
Ahmet Türk ve arkadaşlarının TBMM yerineDiyarbakır’a giderek orada grup toplantısı yapmaları da manidardır. DTP’liler Öcalan’ı Kürt halkının önderi olarak gördüklerini açıklayarak bir anlamda bizce malum olanı, açıkça “biz PKK’yız” diyerek ortaya koydular. Onların yaptıkları binlerce insanı katletmiş bir hıyanet örgütüne eli kanlı bir çeteye meşru bir gerekçe yaratma gayretidir. Bu durum insani ve ahlaki değerleri çiğnemenin de ötesinde hastalıklı bir haldir.
Ahmet Türk, gerçekte PKK’nın bir tepki ya da kimlik mücadelesiyle ilgili olmadığını herkesten çok iyi biliyor. PKK’nın uluslararası bir proje olduğunu da biliyor. Bölge üzerinde hesapları olan emperyal güçler onlarca yıldır “ittihatçı-itilafçı”, “sağcı-solcu” ve “Alevi-Sünni” diyerek önce üzerinde yaşayanları, sonra da bu toprakları parçalamaya çalışmışlardı. Günümüzde de aynı güçler bunu “Kürt-Türk” ayrıştırması üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyorlar. PKK da “Kürt-Türk” ayrıştırmasıyla görevli kanlı bir cinayet örgütünden başka bir şey değildir.
Demokratik denilen her düzenleme sonucunda PKK eylemlerinin artması rastlantı değildir. Talep edilen, PKK’ya uygun eylem zemini yaratacak demokrasidir. Kendisini koruyamayan değil aksine güçlendiren bir demokrasi ile sorunlar belli ölçüde aşılabilir.
Terör örgütü ve uzantılarıyla demokratik çözüm arayışı içinde olanlar Türkiye’nin resmen bütünlüğüne kastedenlerdir. Türkiye’de demokrasi her şeyden önce terörün tehdidi altındadır. Türk demokrasisi, hem demokratik çözüm adı altındaki yıkıcılığa hem de terör örgütüne karşı gerekli önlemleri zaman geçirmeden almalıdır.