Ahmet Altan’laşıyor muyuz yoksa!
Bahçeşehir Üniversitesi’nin yaptığı Değerler Araştırması’ndan, bu ülkede yaşayan her 100 insandan 77’sinin “mutlu” olduğu sonucu çıkabiliyorsa bunun başka türlü bir izahı olamaz
değil mi?
Demek ki toplumun azımsanmayacak bir bölümü hızla Ahmet Altan’laşma eğilimi içinde; mazoşizmin pençesinde!
Ancak böyle bir denek kitlesine uygulandıysa inanabilirim, dün özellikle iktidara yakın gazetelerin “hepimiz ne de mutluyuz” nidalarıyla duyurduğu o ankete!
Mutluluk insanların “bütün özlemlerine eksiksiz ve sürekli olarak ulaşmaktan duyduğu kıvanç durumu, bahtiyarlık” ise eğer...
Milyonlarca insanın borç batağında olduğu, birbirini doğrayan çocuklar, kızlarına tecavüz eden babalar, karılarını öldüren kocalar, kocalarını öldüren kadınlar, bebeklerine işkence yapan analar, elinde iflas bayrağıyla dolaşanlar, karnını doyurmak için seçimde, Ramazanda dağıtılan erzak paketlerinden medet umanlar, çocuğunu okula değil sokakta mendil satmaya yollayanlar, “şifre”lerle eğitim hakkı çalınanlar, terör saldırılarıyla dul ve yetim kalanlar, suçlarını bilmeden tutuklananlar, kapısının her an “karşı devrim muhafızları” tarafından çalınması ihtimaliyle yaşayanlar, apandistini aldırmaya gittiği hastaneden -şanslıysa tek böbrekle- yahut kolsuz, bacaksız, midesiz filan çıkanlar, bahçesini ekemeyenler, ektiğini biçemeyenler, biçtiğini satamayanlar, yıllarca dirsek çürütüp “kaldırım mühendisliği”ne mahkum olanlar, sokaklarda yatanlar, kediler gibi çöp tenekelerinde yiyecek, giyecek arayanlar...’dan oluşan cinnet halindeki bir toplumun “mutluluk sarhoşu” olabilmesi için ya mecaz değil hakikaten kafayı bulmuş olması, ya da eziyetten hoşlanan sapkın bir tarikata üye olması gerekir!
Hoş aynı ankete bakılırsa, aynı zamanda muhafazakar ve milliyetçiymişiz de!..
Burası muhafazakar bir ülke olsaydı, göğüs fotoğrafı görmek için bir gecede 200 bin panpiş zuhur eder miydi internet ortamında!
Yahut milliyetçilik “karakteristik” özelliklerimizden olsaydı, her iki kişiden biri, Habur’da davul zurnayla terörist karşılaması yapan bir kafaya teslim eder miydi bayrağını Allah aşkına?
Anketteki tutarsızlıkları, akademi ile halkın gerçekleri arasındaki uçurumdan kaynaklanan sapmalar olarak görmek mümkün de, bu sonuçları hiç utanmadan manşet yapanlar, iki gün sonra kan, revan, acı, isyan dolu haberlerin altına hangi yüzle imza atacak acaba?
“Taş” ifadenin “yastık” faşist saldırının aracı
Aralarında Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası’nın da bulunduğu 11 örgüt tarafından hazırlanan raporda, Güneydoğu’da yaşanan olaylarda polise taş atan çocukların tavrı “kendini ifade biçimi” olarak tanımlanmış.
Buna göre, çoğu zaman emniyet mensuplarını ölümle burun buruna getiren şiddet eylemleri, “politik ve sosyal anlamda sağlıklı bir ortam ve geleceği yaratma çabası olarak okunmalı”ymış!
Çocuklar, bu eylemlerle “kendi ifade alanlarını açıyorlar”mış!
Bu haberin gazetelere yansıdığı gün, yani dün öne çıkan bir başka haber daha vardı gündemde:
Zeytinburnu’nda yaşanan “öfke patlaması”!
Radikal’in haberine göre “çatışma” nın sebebi “13 şehit verildiği günden beri, ilçede ellerinde Türk bayraklarıyla yürüyenler”di!
İyi de niye bu insanları günah keçisi yapıyorsunuz ki; onların kendilerini ifade etme aracı da “bayrak” demek ki!
Hem, Türklük duygusunun bu kadar aşağılandığı, horlandığı, ötelendiği, bastırıldığı bir ortamda gözlerinin içine baka baka yapılan “etnik cilalamalar” karşısında onlar da kendileri için bir “ifade alanı” açmaya çalışıyor olamazlar mı yani?
Keza Açıkhava sahnesinde Aynur Doğan’a yastık atanlar hakkında günlerdir süren o sövgü kampanyası!..
“Taş”ın kendini ifade aracı sayıldığı bir ortamda, “yastığı faşist saldırı silahı” ilan etmenin bir mantığı var mı?
Bütün terazileri şaşmış bu zihniyetin bir sonraki adımı ne?
“Silah” PKK’nın kendini ifade aracı mı diyeceksiniz?
Peki asker;
O da acilen silahsızlandırılmalı, çünkü onun taşıdığı “katil TC’nin cinayet silahı” değil mi!!!
BASINDAN SEÇMELER
“Kör kütük kul” köle olurlar
AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in sözü sayfanın orta yerinde imanın,
bilimin, demokrasinin canına okuyordu.
Hazret “Başbakan’a dokunmak bile ibadettir”
demiş!
“Kutsallaştırılan, putlaştırılan Başbakan, onu yücelten ise kendi seçtiği milletvekili; seni niye ilgilendiriyor?” diye sorabilirsiniz.
Bu olay herkesi ilgilendiriyor. “Her toplum lâyık olduğu şekilde yönetilir” özdeyişini unutmayalım. Yalnız beni, bizi değil çocuklarımızı da ilgilendiriyor.
Çünkü yeni anayasayı, içinde Hüseyin Şahin’in bulunduğu ve kim bilir aynı körü körüne teslimiyete saplanmış kaç kişinin bulunduğunu bilemediğimiz bu Meclis yapacaktır. Merak etmez misiniz; bu ve benzeri milletvekillerini ettiği yemin mi, yoksa Başbakan’a dokunmayı ibadet sayan kör kütük kulluk mu bağlayacaktır Anayasa yapılırken?
(...) Şahin örneği, milletvekilinin bilgi ve ruh kalitesini fire vermeden tutturmakta halâ sorunlarımız bulunduğunu
kanıtlıyor.
Başbakan’a dokunmak ibadet değildir ve olamaz. Ama bunu söyleyen kişilerden Meclis’i kurtarmak herhalde ibadet derecesinde sevap ve hizmet olur!
Güngör Mengi / Vatan
Başbakan’a dokunmak ibadet değildir ve olamaz. Ama bunu söyleyen kişilerden Meclis’i kurtarmak herhalde ibadet derecesinde sevap ve hizmet olur!
İyi de kardeşim, dokunulmazlığı var dokunamıyoruz; koruma ordusundan dolayı vatandaşlar olarak 1 metre yakınına yanaşamıyoruz! İnşallah dokunulmazlıklar kalkar da Erdoğan’ı halkın ibadetine açarsınız...
Engin Balım
Mırın kırın etmeden doooğru Ardahan’a...
Gülşen Hanım, Ankara’da devlet bankasında şube müdürü...
Hafta içi Ankara’da, hafta sonu İstanbul’da... Çünkü, Albay Dursun Çiçek’in eşi o... 16 aydır iki şehir arasında mekik dokuyor. Manevi olarak zaten darmadağın, maddi olarak da yıkılıyor. Genel müdürlüğe dilekçe yazıyor, eş durumundan tayinini istiyor, ki, hiç olmazsa eşinin hapis yattığı şehirde olsun. Devlet bankası anlayış gösteriyor, hay hay diyor, Gülşen Hanım’ı İstanbul’a 1.428 kilometre uzağa, Ardahan’ın Hanak İlçesi’ne tayin ediyor! Otobüsle 22 saat...
“Adalet” bu.
Bir başka devlet bankası, Denizli Valisi’ne dilekçeyle başvuruyor, “emrinize tahsis edilen milletin parasını bize yatırın, biz de size avanta Mercedes verelim” diyor.
Milletin parası, devletin bankasına transfer oluyor, gıcır gıcır S350 kapıya geliyor, 450 milyar liracık.
Gel zaman git zaman, İzmir Gümrüğü’nde kaçakçılık operasyonu başlatılıyor, yurtdışından kullanılmış ikinci el Mercedes’ler getirildiği, sıfırmış gibi kakalandığı tespit ediliyor. Bunlardan biri de, Denizli Valisi’nin bindiği Mercedes iyi mi!
Devletin valisi sinirleniyor, devletin bankasına dilekçe yazıyor, “milletin parasını size yatırdım, bana verdiğiniz Mercedes ayıplı mal çıktı, derhal yenisini gönderin” diyor!
Devletin bankası yeni bi S350 alacak şimdi, 1 trilyon 350 milyarcığa gelmiş olacak.
“Kalkınma” da bu.
Milletin hayrına çalışan devlet bankalarımızı tebrik ediyorum.
Dursun Çiçek’in eşine ise, hiç itiraz etmeden Ardahan’a gitmesini tavsiye ediyorum. Çünkü, mırın kırın ederse, “kaçak Mercedes ithalatını Dursun Çiçek’in eşi yaptı” bile diyebilirler.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
Başbakan trafo direği çünkü...
Kıbrıslı kardeşlerimizi uyarmalı; Başbakan’ı karşılarken
bizimkiler gibi “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye zıpladığınızı gördüm televizyonda...
Aman ha...
Anavatan halkı zıpladı; benzin 4.20 lira...
Yine zıplama; simit bir lira, sucuk 50 lira...
Bir zıplama daha; 350 bin esnaf iflas etti... Kredi kartı ve tüketici kredisi nedeniyle icrada olanların sayısı 2.5 milyon...
*
Anavatandakiler bir zıpladılar: Atatürkçüler toplatıldı...
Zıpladılar: TSK’nin komuta kademesi hapiste...
Bir zıplama daha: Hukuk, yargı, adalet gitti...
Yetmedi de, bizimkiler “bi daha, bi daha” diye zıpladıklarında işte: Türkiye bölünüyor...
*
İşte; zıplayanlar sayesinde milletvekilliğine zıplayıp da “Başbakan’a dokunmak bile ibadettir. Dokununca bize enerji veriyor” diyen arkadaş... Başbakan trafo direği çünkü...
Belli ki zıplama uzmanı olan milletvekilini dinleyip de “ibadet yapıyorum” diye bir zıplık el atarsanız, artık neresi gelirse...
Zıppadanak cennettesiniz:
5 milyon işsiz, 14 milyon aç...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
TRT düşünsün
Balçiçek İlter belli ki, tepki alma stratejisini benimsedi. Aynur Doğan’ı protesto edenlerin üstüne gitmeyi sürdürüyor. Bu kez, karşısına ’İki tescilli isim’ almıştı. Biri Muhsin Kızılkaya idi. Açık Hava Tiyatrosu’ndaki isyancılara ’Güruh’ diyecek kadar işi ileri götürdü.
... Muhsin Kızılkaya’nın ’Aynur’un yerinde olsam ben de zafer işareti
-PKK’nınki- yapardım’ çıkışını başkaları yorumlasın. TRT-ŞEŞ’te program verenler, karşılığında telif ödeyenler
duysun.
Burhan Ayeri / Akşam