Ahlatlıbel buluşması nedir ne değildir
Konu bütün bir hafta sonu yazıldı, çizildi, tartışıldı. Bu sebeple hiç uzatmayacağım.
CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi genel başkanlarının Ahlatlıbel''deki buluşmaları;
Bir parlamenter sisteme dönüş mutabakatıdır.
Bir seçim ittifakı değildir.
Bir erken/peşin koalisyon fotoğrafı hiç değildir.
***
Altı siyasi parti, seçime hangi şart, koşul, şekil, ittifaklarla girerlerle girsinler, seçimden sonra "parlamenter sisteme dönüş"ü öngören bir Anayasa değişikliğinde ortak tavır almayı taahhüt etmişlerdir; sadece!
Kaldı ki, "sadece" bu taahhüt kendi başına yeterince anlamlı, yeterince takdire değer, yeterince önemli, yeterince tarihîdir; buluşmaya bunun ötesinde anlamlar yüklemek, dayatmalar iliştirmek lüzumsuz olduğu gibi, Millet İttifakı''nın ahengine de uzun vadede yalnız ve ancak zarar verir.
***
Zira…
İlkesel ittifaklar "eşitlik" zemininde kurulabilir ama siyasi ittifaklar aynı zamanda "matematiksel"dir ve farklı açılardan oran/orantı hesabını da gerektirir.
Bir gecede seçimi kazanıp, üzerine koalisyonu kurup, bakanlıkları, başkan yardımcılıklarını bol kepçeden dağıtan kulis gazetecilerinin gazını kesmek gibi olmasın ama bunu hatırlatmak zorundayım:
İlkeleri elbette bir "yuvarlak masa"nın etrafında konuşabilirsiniz. Ve fakat, isterseniz bir tek kanatlarınız eksik olsun, öyle siyasi melaike olun yine de "listeleri", "kontenjan pazarlıkları"nı o zeminde oluşturamazsanız.
O gün yuvarlak masa gider yerine siyasi kantar gelir. Herkesin özgül ağırlığı, kütlesi, yoğunluğu, çarpan/domino/kelebek etkisi neyse hesaplanır. Kimsenin veremeyeceğinden fazlasını almaya talip olmayacağı, dayatmaya kalkışmayacağı bir ortam sağlanır.
Sonra da karar "millet"e bırakılır;
Egemenlik kayıtsız şartsız onun ya hani; o bakımdan!
ERKAN MUMCU BU SÖZLERİ UNUTTU MU?
AK Parti döneminde Kültür ve Turizm Bakanlığı da yapan ANAP eski Genel Başkanı Erkan Mumcu, Tayyip Erdoğan ve iktidarı için, "Kendisini sultan gibi gören, ''Bu böyle biline'' diye hitap eden, kompleksli, bilgisiz insanlara itaat etmeyiz" demişti.
***
"Onlar, diğer imtiyazlı kesimler lehine hizmet ederken biraz kendilerine, kendi çevrelerine ve kendi siyasi hesaplarına avanta çıkarmanın peşindeydiler dört sene boyunca. Bunu da bir güzel yaptılar. Onlar bunu yaparken çok net söylüyorum; çalar çırparken biz feryat ettiğimiz zaman, bu memleketin bir çok insanı vatandaşımız kardeşimiz diyor ki; bunlar muhafazakarlardır. Ben diyorum ki bunlar muhafazakar falan değil sahtekar. Muhafazakarlık soylu işi…" demişti.
***
"(Erdoğan''ın cumhurbaşkanı olmasını) Ben onaylamıyorum, Ben oy kullanacak olsam, oy vermezdim, çünkü hak etmiyor. Liyakatiyle hak etmiyor, birikimiyle hak etmiyor, ülkeye millete sadakatiyle hak etmiyor. Ben halkına yalan söyleyen birinin cumhurbaşkanı olabilme cesaretini taşıyamayacağını söylüyorum. Sabahleyin söylediği yalanı akşam inkâr etmek zorunda olan birinin bu kadar onurlu makamlara talip olma hakkı yok." demişti.
***
"Millete, milletin sözcülüğünü yapan bir vatandaşa ''sahtekâr'' diyorsun. Kim sahtekâr? Sensin sahtekâr. Milletin parasını çaldın. Milletin inancını çaldın. Milletin ömrünü çaldın. Milletin itikadını çaldın. Sensin sahtekâr. Şimdi gidecek, yine bizi mahkemeye verecek. Vermezse hatırım kalır" demişti.
"İhanet edenlere bin kere yazıklar olsun. İhanet edenlere ve zulmün gönlünün görünmez ordularıyla iş birliği yapanlara yazıklar olsun. Bugünden itibaren haftada bir yolsuzluğu bu kürsüye getirmeyen Erkan Mumcu''ya da yazıklar olsun. Tütün yolsuzluğunun, demir yolu yolsuzluğunun hesabını sormayan Mumcu''ya da yazıklar olsun…" demişti.
Kime, ne olsun şimdi?
ZORAKİ HATIR
Oy derdine düşen siyasetçi kimlere sarılmaz.
"Ver Bilal''i al hilali" diyerek kendisini en hassas yerinden vuran siyasiyle can-ciğer kuzu sarma ittifakı yapmış, HDP oyları için İmralı''daki caninin yazdığı mektubu okutmuş bir siyaset anlayışının, bitpazarına nur yağdırmaya çalışması normal.
Damlaya damlaya yüzde 50+1 olur.
O "1" için kimden, nasıl, ne koparılsa kâr…
Normal olmayan, mahkûm olduğu tazminatı ödemediği için Erdoğan''ın avukatlarının maaşına haciz bile koydurduğu Mumcu''nun tutumu; ne ara, hal hatır soracak kadar yakınlaştı iktidara?
Ne seçimin kaybı halinde koltuğunu da kaybetme tehlikesi yaşayan bir siyasi parti başkanı, ne de, "umut hakkı"nın peşine düşmüş bir "müebbet mahkûmu" olmadığına, eh yukarıda sıraladığım ifadelere bakarak "gönüllü" olması da mümkün görünmediğine göre nasıl bir zorunluluğu olabilir kendisinin?
Yandaş medyanın, belden aşağı vuran iddiaları dışında bilmediğimiz bir Demokles Kılıcı var mı sallandırılan başında?