Ah şu MHP olmasa!
Sevgili okuyucum; üç ayrı konumuz var. Önce Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)... Biliyorsunuz; günlük siyasetle ilgilenmiyor; sadece izliyorum... Hemen belirtmeliyim ki; son günlerde kimi partilerin, MHP’nin soylu tavrından rahatsız olmalarını da çok tuhaf buluyorum. Türkiye’de bir siyasi parti, ‘Çözüm süreci’ denilen ‘acayiplik’ için -kendi iradesiyle değil de- Kandil’deki teröristlerden, İmralı’daki bebek katilinden görüş alarak Türkiye’de siyaset ortaya koymuşsa, o partiye ne demeli? Lütfen sakinlik içinde düşününüz; ne demeli? İşte sadece MHP bu konuda konuşuyor ve diyeceğini de diyor! MHP, 78 milyonun gözleri önünde yıllardır oynanan bir ‘tiyatronun’ gerçek yaşamı ifade etmediğini açıkça belirtiyor. Ve MHP lideri Sayın Bahçeli, uyarıcı-şok bir ifadeyle, o parti için “Yok hükmündedir” diyor!
Değerli okuyucum; MHP üzerinde ısrarla duruşumun nedeni şudur: MHP sıradan bir parti değildir. Millî Mücadele yıllarında “Müdafaa-i Hukuk” ne yapmışsa, MHP de Türk milletini, Türk Devletini esirgemek adına günümüzde onu yapmaktadır. Perdeli ihanetin mimarları, bu partimizden elbette çok rahatsız oluyorlar. Olsunlar! ‘Yel kayadan ne aparır?’ Başta MHP’miz olmak üzere, ülkemizin esenliği için çalışan her kuruma başarılar diliyorum.
Çanakkale’nin topları nerede?
Çok saygı duyduğum bir bayan okuyucumun gönderdiği bir metni sizlere sunuyorum: “Çanakkale’de, İntepe Jandarma Kampı’nın biraz yukarısında çam ağaçları arasında mevzilenmiş, Çanakkale Savaşı’ndan kalan bu devasa topları 1983 yılında görmüştük... Hareket edebilmeleri için raylar döşenmiş. Bizi oraya bir Jandarma Binbaşısı götürmüş ve göstermişti. Bu unutulmuş toplar hurdacıların ulaşamayacağı bir yerde idi. Yanlış hatırlamıyorsam; 2009 yılında Anayurt Gazetesi’nin Yurt haberlerinde “Kaderine terk edilen toplar” başlığıyla fotoğraflı, küçük bir haber olarak da yer almıştı... Demek ki yıllar geçmiş askeriyemizin ’emir komuta kademelerinden’kimse ilgilenmemiş! Şimdi buradan Genelkurmay Başkanlığı’na ve ATASE’ye soruyorum: Bize bu topları Osmanlı’nın borç içinde yüzdüğü son devrinde, herhalde Kayzer Almanyası bedava vermedi! Bu topların bedelini kanımızla, canımızla ve ağır toprak kayıplarıyla ödedik... O toplar Orman Bakanlığı sahasında yok! “Efendim Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgi alanında ben karışamam” gibilerden sudan bahanelerle kendinizi aklayamazsınız. Toplar bize tarihin emaneti; ama ilgilenen yok!”
Okuyucum, ayrıca şu bilgiyi de veriyor: “O topların 137 adedi, 1954’te Menderes zamanında hurdacıya satılmış. (Kaynak: Turgut Özakman, Diriliş).”
Ve kitap...
Efendim, 1970 ile 1980 yılları arası gerçekten zor yıllardı. Nice canlar yok oldu. Ve nice canların ömrü hapishanelerde geçti. Özellikle ülkücü gençler -Afganistan’da olduğu gibi- ’Yurdumuzda Babrak Karmal’lar iktidar olmasın; Kızıl Ordu’yu ülkemize davet etmesin’diye, mücadele ettiler; can verdiler; mahpuslarda ömür tükettiler... İşte o ömür tüketen yiğitlerden birisi de, Sayın Selahattin Arpacı idi. Sayın Arpacı, 1979-1981 yılları arasında değişik hapishane koğuşlarından; dışarıdaki arkadaşlarına, dostlarına, yakınlarına gönderdiği mektupları “Taş Medrese’den Mektuplar” adıyla kitap haline getirmiş. Kitap, ilginçliklerle dolu... En ilginci de, hapishane gibi bir yerde, bir mahkûmun dertlenmeden, yakınmadan yaşamasıdır. Sayın Arpacı’daki bu görkemli inanç, dışarıya gönderdiği her mektupta seziliyor. Öyle ki kendisi içeride ama o, dışarıdakileri erdem yüklü bilgilerle donatıyor! Taş Medrese’den Mektuplar okunacak bir eser. Bu kitap, fizîken kuşatılmış bir insanın, beyin özgürlüğü ile neler başarabildiğinin de bir kanıtıdır... Kitabın Ön Söz’ünü Prof. Dr. Semih Yalçın, Girişi’ni: Prof. Dr. Orhan Kavuncu, Reşat Gürel ve sevgili Muharrem Şemsek yazmış. Esere, Berikan Yayınevi’nin 312. 232 14 99 numaralı telefonundan ulaşabilirsiniz.