Ağzından akanın farkında mı!
İki hafta önce...
Bekir Coşkun La Fontaine’den esinlenerek yazdığı ve kurt ile köpeğin hikayesini anlattığı masal tadındaki Pazar yazısında (ki her Pazar hayvanları yazar) köpeğin adını “Paşa” koydu diye çok öfkelendi. Ayağının tozuyla, yurda giriş yaptığı havaalanında demeç
verdi:
“Kaleminden pislik akıyor!”
Yetinmedi, TSK’yı Bekir Coşkun’dan davacı olmaya davet etti.
***
İki gün önce...
Medyaya seslendi:
“Sizi o tasmalarınızdan kurtardık.”
Takunya kayışını kastetmediğine göre tasma ne?
Köpeklerin boynuna takılan kemer!
Konuyu Bekir Coşkun’un başına gelenlerle aynı rotada ilerletecek olursak; bu milyonların şahitliğinde alenen “köpek” demek değil mi gazetecilere!
Hani Coşkun’un hikayesindeki “Paşa” gibi bir nevi!
Bu durumda tam yerine denk geldi;
Milliyetçisi, muhafazakarı, sosyal demokratı, liberali, mazohisti, dindarı, kindarı, ateisti, ulusalcısı, faşisti, yandaşı, candaşı... Beyefendi’nin gözünde “Hepimiz Paşa’yız” ey medya mahallesi
sakinleri!
Bekir Coşkun’un “Paşa”sı ile Usta’nın “medyası” arasında ne fark var / fark var mı şimdi!
Usta ağzından akan lafların farkında mı?
Coşkun “TSK’yı kastetmedim” diye üzerine basa basa söylediği halde üzerine alınıp hakkında soruşturma açtıranlar oldu, bakalım “o tasmalı benim” deyip yargıya başvuracak bir medya mensubu çıkacak mı!
Yandaşlara tur bindirdi
TT Arena’da düzenlenen “Tayyip Erdoğan şov” u amacına uygun biçimde kamuoyuna sunma yarışını kazanan gazete şüphe yok ki Hürriyet’ti!
“Resmen yandaş” olan gazeteler bile haberi Erdoğan’ın sözlerinden yola çıkarak manşetlerine taşırken, Hürriyet birinci sayfasında çerçeveye alınmış iri puntolarla şöyle bir başlık atmayı tercih etti:
“Arena’ya sığmadı!”
Sanırsın Çağlayan’dan Topkapı’ya kadar izdiham dolayısıyla dışarıda kalanlar kuyruğu vardı!
İçerideki rengarenk resimler ve coşku dolu sözlerle süslü akıllara zarar iktidara yarar karşılıklı iki sayfa da cabası... Hürriyet’in içine AKP teşkilatlarının faaliyet bülteni sıkıştırılmış gibiydi.
Erdoğan’ı yok saydılar
Yandaşlar poster yaptı, yandaşlığa tayin yolu bekleyenler “Bakın biz de yapabiliyoruz” diyerek Erdoğan’ı idolleştirmek konusundaki marifetlerini sergiledi, muhalifler eleştirdi; hepsi rutindi. Dün iki gazetenin tavrı dikkat çekiciydi; Zaman ve Bugün’ün birinci sayfa düzenleri adeta Erdoğan’ı “ezmeye” yönelikti. Zaman gazetesi birinci sayfanın kıyısına, düğme kadar resim ve tek sütuna yazılmış üç satırlık bir anons koyarken, Bugün de haberi birinci sayfanın eteğinde iki sütuna beş santimlik bir alandan duyurarak “görünmez” hale getirdi.
Ayıp oluyor beyler
İçişleri Bakanı istifa etmediğine göre.. İçişleri Bakanı sözlerini geri almadığına göre..
Başbakan destek çıktığına göre..
AKP sözcüsüne istifa etmek düşer!
İçişleri Bakanı’nın Uludere’de ölenlere figüran demesine PKK’nın kaçakçısı ilan etmesine hak ettiler demeye getirmesine en sert tepki AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten gelmişti.
İçişleri Bakanı’nın yaklaşımının hükümet ve AK Parti’ye ait bir yaklaşım olmadığını söylemişti..
Daha da ötesi..
Bakan’ın yaklaşımını insani bulmamıştı..
Bu çıkışı partisi adına, AKP adına yapmıştı..
Ama gördük ki;
Başbakan, partinin genel başkanı benim diyerek AKP sözcüsünü onaylamadığını belli etti..
Yaklaşımı insani bulunmayan Bakan hakkında tek kelime etmedi.. Görevde tutmaya devam etti..
Bunun siyaset dilindeki anlamı bellidir..
Başbakan Bakan’ının arkasındadır..
İleri demokrasi varsa..
Ya Bakan istifa etmeli..
Ya AKP’nin ikinci adamı..
İkisi de hiçbir şey olmamış gibi koltuğunda oturursa -korkarım böyle olacak- kelimenin en hafifiyle ayıp olur!..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Gül’e “memuriyet” arayışı
Erdoğan ve ekibi, Cumhurbaşkanı’na bir “koltuk” daha önerdi: NATO Genel Sekreterliği! Gül, Hayır teşekkür ederim, almayacağım, dedi...
Erdoğan’ın önünde iki temel engel var... Yooo hayır Cemaat değil; Gül ve anayasa!
Gül, “Erdoğan’la eş düzeyde”, üstelik cumhurbaşkanlığı yapmış kişi olarak AKP’ye, politikaya dönecek.
Bugünkü yasal çerçevede, Gül’ün Başbakanlık’a gelmesi ve kendisinin Köşk’e çıkması durumunda, Başbakanlık’ı ve hatta partiyi yöneten ipleri de epey veya tamamen bırakmak durumunda kalır. Gül, Köşk’ün müdahalesini kabul etmez. Tıpkı Erdoğan gibi! Roller tam ve eşit değişmelidir!
Erdoğan, en kötü senaryoyu garanti altına almak niyetinde: Diyelim anayasa değişmedi veya başkanlık sistemi kabul olmadı, cumhurbaşkanı da seçildi; ama o zaman Başbakanlık’ta ve parti başkanlığında, onu dinleyecek ve dediklerini uygulayacak birileri olmalı...
Orhan Bursalı / Cumhuriyet
Uludere’yi Suriye’ye, kürtajı da Ergenekon’a bağlamaları yakındır.
Mehmet Ali Güller / Aydınlık
Adalete balyoz inmesin
Deniz Feneri yolsuzluğu şüphelilerinin savunma hakkını neden Silivri’dekilerden esirgiyoruz?
İstanbul Barosu; Balyoz şüphelilerinin avukatlarının savunma haklarının kısıtlandığını; bu yüzden onların duruşmalara girmemesinin haklı olduğunu düşünerek mahkemenin talebini kabul etmemiş.
Vay sen misin bunu yapan?
Bu kez Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı; İstanbul Barosu’nu suçlu gösteren bir tavır ile Baro Yönetimi’ni ‘Şüpheli’ sıfatıyla ifade vermeye çağırmış.
Ve İstanbul Barosu yönetimi; ‘Hukuksuzluğa teslim olmayacağız’ açıklaması yaparak; Silivri Cumhuriyet Savcılığı’na ifade vermeyeceklerini açıkladılar.
Ne oluyor ey HSYK? Deniz Feneri yolsuzluğu şüphelilerinin savunma hakkını neden Silivri’dekilerden esirgiyoruz? Türkiye’de adalet çift yargılı hale geldi de biz mi bilmiyoruz?
Rıza Zelyut / Güneş
Ya o soruyu senin ailenden birine sorsalar
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek Twitter’da bir takipçisiyle “kürtaj” tartışmasına girmiş. Gökçek’in hem de başkent belediye başkanı olarak yazdığı cümleler -ne diyeceğimi kestiremiyorum inanın- tam bir şok!
Gökçek kendisiyle kürtaj konusunu tartışan Gizem Suyolcu isimli genç kıza soruyor; “Sen çok mu kürtaj yaptırdın?”
(...) Herhalde Gizem Suyolcu yerden göğe haklı olarak “özür dilemesini” istemiş ki cevap şöyle geliyor Gökçek’ten; “Ne özür dileyeceğim. Sen önce benim sorularıma samimi cevap ver” .. “Sen sen ol bir daha haddini aşma” .. Tabii genç kız binlerce kişi tarafından izlenen bu cümlelerin şokuyla önce ailesini düşünüyor ve şu cevapları veriyor;
“Şahsım adına böyle bir olayın içinde yer aldığım ve kalp hastası annemin gözyaşlarına neden olduğum için önce ailemden özür diliyorum.”
“Bunun her şeyden önce aileme yapılmış bir saygısızlık olduğunu gördüm.. Hayatta insanlar onuru, şerefi için yaşar” ..
En sonunda Gökçek “Özür dilemek erdemdir, Gizem özür diledi” diyerek bitiriyor twitlerini..
Tazminat öder
...Bırakın bir belediye başkanını, sıradan bir insan bile mumla arasa kendini bu kadar zor duruma düşürecek bir eylem bulamaz. En azından yazarken “kendi ailesindeki kadınlara bir erkek bu soruyu sorsa ne hissederdi” diye düşünür, empati yapar.. Zira eğer anlayışı buysa yakında “kürtaj” konusunu yazan kadın gazetecilere de aynı soruyu sorabilir Gökçek.. Mesela ben yazdım, sorusunu cevaplamamı mı isteyecek? Ona ne bir kadının özel yaşamından, bu nasıl cesarettir? Gizem dava açsa tazminat ödeyeceğini bilmiyor mu?
Gazetecilere “bir tek kelime”leri için bile iddianame hazırlanabilen, soruşturma açılabilen ülkede neden herkese açılamasın?
Ruhat Mengi / Vatan
Kimse kalmayınca birbirlerine saldırdılar
Liberaller kapışıyor
Etyen Mahçupyan, 16-17 Mayıs 2012’de yayımladığı iki yazıyla benim üzerimden liberalizm eleştirisi yapmaya çalıştı. Eleştirilerinin onun entelektüel kapasitesinin elverdiği ve gerektirdiği ölçüde anlamlı, ufuk açıcı, zorlayıcı olmadığını söylemek zorunda olduğum için çok üzgünüm. Bunun en önemli iki sebebi, “demokrat zihniyet” dediği düşüncenin ahlâki, felsefî boyutlarının ve temel ilkelerinin ne olduğunun belirsizliği ve buna bağlı olarak Mahçupyan’ın nerede durduğunun ve neyi savunduğunun yeterince net olmaması. Belki de, Mahçupyan için, “demokrat zihniyet” dediği ve bir ideoloji olduğuna inandığı kavrayışı etraflı bir şekilde temellendirme ve açıklama zamanı geldi geçiyor. Bana göre post-modernizm, nihilizim, cemaatçilik, otoriteryenizm karışımı bir pozisyondan dünyaya bakan Mahçupyan, (...) gayet indirgemeci bir yaklaşımla, modernlik çöktüğüne göre liberalizm de çökmüş veya çökmektedir sonucuna ulaşıyor... (...) Mahçupyan, tabiri caizse “Hücum futbolu” oynamayı seviyor, böylece tartışmayı rakibinin alanına yıkıyor. Bu ne adil ne de kendisi için düşünce müşevviği sağlayıcı.
Atilla Yayla / Taraf
Mehmet Metiner’le girdiği tartışma çileden çıkardı
“Ekran zombisi”
Konuk olduğum tartışma programlarında beni en çok geren durum, her türden “ekran zombisi” ile yüz yüze gelmek ve onlara tahammül etmeye zorlanmaktır.
“Zombiler”, yani “yaşayan ölüler” efsanesinin gerçek hayattaki suretleri...
Yani o programda nasıl görünebilirdim?
Zombi görmüş bir insan nasıl görünürse öyle...
Gergin ve endişeli...
Siz de hayal edin. Kendinizi aniden zombilerin alacakaranlığında bulsanız nasıl olursunuz?
Ruhunu, aklını ve vicdanını teslim etmiş, dolayısıyla düşünmeye de ihtiyaç duymayan, daha ilk hamlede, hemen o anda etinize dişini geçirip açlığını gidermek dışında bir motor refleksi olmayan bir “zombi” karşısında şaşkınlığa düşmez, dehşete kapılmaz mısınız?
Kadri Gürsel / Milliyet