“Ademi Merkeziyet” hayatın olağan akışına aykırı
“PKK, IŞİD’e karşı devreye girmişken(!)”, “İmralı çözümden yanayken(!)” şu “100 yıllık patinaj” kafasını kurcalıyormuş Güneri Cıvaoğlu’nun:
“ 27 Aralık 1917... Paris...
Avrupa’ya kaçarak Sultan Abdülhamid’e baş kaldıran “Jön Türkler” hareketiyle yakınlaşan “Prens” Sabahaddin’in Berlin Sokak’taki evinde “2. Jön Türkler Konferansı” toplantı halinde...
Neredeyse yüz yıl öncesinin bu toplantı gündemi neydi dersiniz?
“Prens” Sabahaddin -Osmanlı Devleti’ni kurtarmak ve büsbütün parçalanmasını önlemek- için “imparatorluk coğrafyasındaki çeşitli bölge halklarına genişletilmiş hak ve özgürlükler verilmesi gerektiğini savunuyor, yerel yönetim formülünü” dile getiriyordu.
Bir çeşit “özerklik” de denebilir.
(...)
O konuşma toplantıya katılan Jön Türklerden çoğunluğu oluşturan “İttihat Terakkicilerin” sert muhalefet duvarına çarptı.
“Prens” Sabahaddin yalnız bırakıldı.
(...)
Aradan yüz yıla yakın bir zaman geçti.
Bakın...
2014 Türkiye’sinde “çözüm” için hâlâ “Prens” Sabahaddin’in 1917’deki “formülü” tartışılıyor.
Yüzyıl boyunca Paris’in Berlin Sokağı’ndaki evde konuşulan formül hâlâ patinaj yapmakta.
“Ademi merkeziyetçi” yani “yerinden yönetim...
Devletin bütünlüğü içinde kalarak eğitimden sağlığa, yerel vergilere, altyapılara... Pek çok alanda “yerel yönetimlerin” genişletilmiş yetkilerle donatılması.
***
Bu köşede de, bu gazetenin başka köşelerinde, sayfalarında ve hatta manşetlerinde de yüzlerce kere okuduğunuz için işin “siyasi” boyutunu geçelim...
Hadi hiç “eyalet modeli”nden “federasyon”a uzanan o “bölünmüş” yolu tarif etmeyelim.
Peki işin “insani boyutunda” ki karşılığı nedir “ademi merkeziyetçiliğin?”
Hadi diyelim; etnik çeşitliliği olan, haritası sallantıda bir ülke değiliz... Herkesin ana dili de bir, eğitim dili de, dini de, mezhebi de, soyu-sopu da diyelim...
2014 Türkiyesi’nde güya “insana hizmet” amaçlı bu “yerelden yönetim”in günlük hayatımızdaki “pratikleri” neler mesela?
- İşçilere mezar olan İSKİ çukurları.
- Çöken üst geçitler.
- Yağmurda denizle bütünleşen yollar.
- Kafa kafaya giren metrobüsler.
- Metroda “gaipten(!)” vücudumuza saplanan demir çubuklar.
Saymaya devam edeyim mi?
Peki siz -hem de merkezi denetime rağmen- vuku bulan bu “yerel yönetim” facialarına karşı hiç “nerede bu belediye” diye bağıran “vatandaş”a rast geldiniz mi?
Böyle zamanlarda herkesin sığınmayı arzu ettiği adres belli:
- Nerede bu devlet!
Kalk sen şimdi -şehircilik, çevrecilik, sosyal yardımlaşma, dayanışma, sivil toplum gibi kavramlardan bihaber olmayan, kurumlarını kendilerinin yahut ekiplerinin şahsa münhasır kabiliyetleriyle parlatan belediyeleri tenzih ederim elbette ama- iki saksı ekmekten, kaldırım boyamaktan, sokak hayvanlarını insanların huzurunu bozmadan yaşatmaktan aciz ellere “The Başkan”cık statüsü ver!..
***
Lafın kısası...
Bütün diğer koşullar elveriyor olsa bile, dünyanın bambaşka bir yerinde, bambaşka bir etnik haritada, “kuyruk acısız” bambaşka bir bölgede olsak bile; “ademi merkeziyetçi model” bu toplum ve yönetenlerinin zihniyetine; yani Türkiye’deki “hayatın olağan akışı”na aykırı bir kere...
Tecrübe tabii...
Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarına “en yakın” üç beş gazeteciden; -böyle yazdım ama içime sinmedi, malum daha ziyade “partili” gibi- biri olan Yeni Şafak Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi yazmış. “Doğru söze ne denir”; yorumsuz aktarıyorum:
“AK Parti iktidarı döneminde bu paralel yapı ortalama 15 kat büyüdü.”
Selvi, yazısının devamında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “dostça bir uyarı(!)” da bulunmuş:
“Başbakan Erdoğan, ‘Ne istedilerse verdim’ derken yanındaki gazetecilerden biriydim. Bunlar Erdoğan’ı bile devirmeye kalkıştılar ki sana ne yapmazlar. Hani sana Adana’daki MİT operasyonunun görüntülerini izletmişler diye bir rivayet dolaştı ya, izlediğin sırada senin görüntülerini de çektiklerinden emin ol.”
Sayın Selvi,
Madem ki Erdoğan yaşadıklarına tanıklığınız yazdırıyor size bunları, sormadan olmaz:
“Görüntü izlerken görüntüsü çekilen lider” ikazı da böyle bir tecrübenin neticesi mi? Malum Sayın Erdoğan’ın da muhalefetteki siyasilere ait “özel” görüntüleri izlerken görüntülendiği çok yazılıp, çizildi!
Yoksa o anlarda da “yanındaki gazeteciler”den miydiniz?
Matematik
Bence de matematik zorunlu ders olmasın bıbıcım!
Millet hesap kitap bilmesin; sayılar herkesin dünyasında farklı değer ifade etsin ki;
“Çok az bir trilyon lira” dediğimizde, “4.5 milyoncuk” dediğimizde, “30 milyon avro kaldı bozuk” dediğimizde infial oluşmasın “asgari ücretle yaşama mucizesi”ni gerçekleştiren gariban seçmende!
GÜNÜN SORUSU
Üç gündür TV kanallarına, gazetelere bakıyorum da herkes -sadece- “üniversitelerimizdeki IŞİD yanlıları”na hayret ediyor...
Peki ya “IŞİD’cilere karşı çıktıkları” gerekçesiyle alkışladığınız “üniversiteliler”? Kulak kabarttınız mı; onlar ne diyor:
- Katil IŞİD, Kürdistan’dan defol!
Üniversitelerde “terör örgütü sempatizanı veya militanı” istemiyoruz madem; IŞİD destekçileriyle birlikte; PKK destekçilerine de tepki göstermemiz gerekmez mi?