Adaletin 'duble' yollarında
Araya “Taraf” vak’ası girince konu “hızlı değişen gündem mezarlığı” na gömülüp gitti diye hayıflanmıştım; Hürriyet sürmanşet artı tam sayfasını “şirin, şeker, güleç Selek” pozlarına ayırınca kuyruğundan da olsa tartışmaya katkı fırsatı yarattı.
***
Balyoz kararını takiben yazdığı yazıda, “darbeler dönemini sona erdireceği düşünüldüğünde usul hatalarının hoş görülebileceğini” savunan Cengiz Çandar birkaç gün önceki yazısında ise tam aksi bir tavırla Mısır Çarşısındaki patlamanın bombacısı olduğu iddia edilen Pınar Selek’le ilgili yargılamada “usul hataları” yapıldığını ve bunun bir “hukuk cinayeti” olduğunu söyledi.
Silivri davalarını, bütün “hukuk ihlallerine rağmen” adeta Türkiye’nin “demokrasi nişanı” sayan Çandar, Selek davasını “adaletsizlik simgesi” ilan etti.
“Ergenekon” sepetine atılan 20’den fazla dosya ve Oda TV davası süreçlerinde Boğaziçi gibi, İTÜ gibi, YTÜ gibi, ODTÜ gibi Türkiye’nin “bilim” alanında en güvenilir kuruluşlarından, ABD ve Avrupa’daki çeşitli adli bilişim kurumlarından alınan raporların “yok sayılması” ndan rahatsız olmayan, hatta uluslararası basında çıkan eleştirel yazıları da “Ergenekoncuların uzantılarının PR” ı kabul edip, bunlara kulak vermeyen Çandar, bir vakitler “Karen Fogg’un şekeri” namıyla makbuz karşılığı iş yaptığı Brüksel’de edindiği izlenim sonucu “Selek davasının Türkiye’nin imajını olumsuz etkilediği” kanaatini paylaştı.
Bir gün olsun Hasan Iğsız’ın, İsmail Hakkı Pekin’in, Mustafa Kemal Tutkun’un, Dursun Çiçek’in, Mustafa Korkut Özarslan’ın, Mehmet Haberal’ın “çektiği kahra dayanamayıp” vefat eden annelerinden, yine Mehmet Haberal’ın, Hüseyin Çınar’ın “çektiği kahra dayanamayıp” vefat eden babalarından, Mustafa Dönmez ve Fatih Hilmioğlu’nun evlatlarının cenazelerine giderken maruz kaldıkları zulümden hareketle sürecin “vicdani yönü”nü ele alma ihtiyacı duymayan Çandar, Selek’in annesinin çektiği kahra dayanamayarak vefat ettiğinden dem vurdu.
80 yaşının üzerindeki İlhan Selçuk 48 saat boyunca sorgulanırken gıkı çıkmayan Çandar, Selek’in babasının 80 yaşını aştığına dikkat çekti.
Silivri davalarında yargılanan yüzlerce insanın kızı/oğlu babaları için cüppe giyip hukuk mücadelesine girişmesini neredeyse “suç ortaklığı” gibi servis ederken, Selek’in kardeşinin “sırf ablasını savunmak için hukuk okuyup avukat oluşu” nu bir “fedakarlık, kahramanlık masalı” na çevirdi.
Silivri’de 2’ye 1 sürgünü yiyen, tahliye kararlarının karşılığında soruşturmaya uğrayan, davalarından alınan hakimlerin itibarsızlaştırılmasına susarken, Selek davasında “beraat” kararı veren mahkeme başkanının değiştirilmesinden yakındı.
Ve finalde de, “bağımsız yargı” ya sesleneceğine Başbakan’a seslenerek, zaten “hukuk” tan, “adalet” ten ne anladığını ortaya koydu.
Çandar’ın bunları yazdığı günün akşamı “hukukçu yazar” Taha Akyol katıldığı televizyon programında Pınar Selek için eşi benzeri görülemeyecek bir yorum yaptı:
“Sosyolojiye de meraklıyım, sosyolog olduğu için beraat etmesini çok isterim!”
Yıllardır, dehşetengiz Mısır Çarşısı olayı her gündeme geldiğinde yürütülen algı yönetimi malzemesi bu:
“Sosyolog Pınar Selek’in yargılandığı dava...”
“Sosyolog Pınar Selek hakkında verilen karar...”
“Sosyolog Pınar Selek şöyle mağdur, böyle kederli...”
Görev gereği yurt dışında olan ve hakkında “yakalama emri” çıktığı gün Türkiye’ye dönüp “adaletin yerini bulması için” teslim olan subayların “kaçma şüphesi” bulunduğunu yazanlar, Selek’in “kaçışını” hiç utanmadan “adalet savaşını yürütebilmek için yurtdışında yaşıyor” diye meşrulaştırmaya çalışıyor!
Balbay, Özkan, Çiçek, Özlü, Yalçın, Yıldız, Pehlivan, Yıldırım, Akkaya, Terkoğlu gibi gazeteciler söz konusu olduğunda “gazeteci olmaları suç işlemeyecekleri anlamına gelmez” diye “yargısız infaz” yarışı yapanlar, “sosyolog” oluşunu gerekçe göstererek Selek’in “İnsan hakları savunucusu”, “Güzel yürekli”, “Parıltılı bakışlı”, “Güzel insan” olduğunu söylüyorlar.
Bir “bilim insanı” niye, nasıl “bombacı” olurmuş, zaten “bomba” da yokmuş!
Mehmet Haberal “bilim insanı” değil mi? Fatih Hilmioğlu “bilim insanı” değil mi? Mehmet Perinçek “bilim insanı” değil mi?
Onların niye, nasıl “terörist” olsun peki?
Bu insanların “bombası” mı ele geçirildi yoksa “eserleri” ne bomba muamelesi mi edildi?
Bunları her yazışımda “taş kalpli”, “vicdansız”, “faşist” diye hakarete uğruyorum anlamamakta direniyorlar ne söylediğimi;
Pınar Selek Taksim meydanında sallandırılsın demiyorum, esas olan adalet ise neden hukukun herkese eşit uygulanmasını savunmak yerine Pınar Selek’i peşin peşin masum, Silivri’de yargılananları ise peşin peşin suçlu saymasını istiyorsunuz
diyorum.
Adalete giden yol “duble”mi;
Sizin mahalleden olanlar “her koşulda” beraata, “öteki”ler “hukuksuz”da olsa daracağına!