“Adalet” mi!
İktidar sermayesiyle kurulan kanallardan birinin, Ümraniye Davası kapsamında hakkında “yakalama” kararı bulunan Milli Güvenlik Kurulu eski Sekreteri Tuncer Kılınç’ın teslim oluşuyla ilgili haberi:
- (Garip, insanı yerinden oynatan ses ve görüntü efektlerinden sonra ciyaklar gibi bir bağırışla...) Adalete teslim oldu!
O anı animasyonla anlatacak olsam karşılığı bu olurdu;
Kafamın yerinde kocaman bir ünlem:
!
Adalet mi dedi o!
Yüzlerce insanı, sahteliği üniversiteler, adli bilişim şirketleri, bilirkişilerce tekrar tekrar kanıtlanmış dijital verileri “delil” göstererek gözaltına alan, tutuklayan, mahkum eden şey “adalet” öyle mi?
Bizzat kalemşorlarının “evet çok hukuksuzluk yaşandı ama bu bir hesaplaşma ve zafere giden her yol mübah” diye tarif ettiği şey “adalet” !..
“Eşitlik” kavramının gözünü çıkarıp terör örgütünün başındaki cani ile genelkurmay başkanını “eşitleyen” şey “adalet”!
Ömrünü PKK’yla mücadeleye vakfetmiş kahraman Türk subaylarını yargısız infaza tabi tutup Abdullah Öcalan’ı “1 numarası” olduğu KCK’da yargılayamayan şey “adalet” !
Yıllar süren dava boyunca tutuksuz yargılanmış hiçbir yere kaçmamış insanlar hakkında “yakalama” emri çıkarırken, Kandil’den Ankara’ya transfer etmeye hazırlanılan Murat Karayılan, Cemil Bayık gibi “teröristler” hakkında yasal işlem yapılabilecek bir tek karar alamayan şey “adalet”!
“Örgüt kasası” diye cezaevine atılıp, o insanlık dışı koşullarda birkaç ayda eriyip biten ve kanserden öldüğünde parasızlıktan cenazesi ortada kalan Kuddusi Okkır’ın hayatını çalan şey “adalet”!
Uçkun Giray’ın, Türkan Saylan’ın, İlhan Selçuk’un “son yolculukları”nı hızlandıran, Ali Tatar ve daha birçok onurlu askeri “intihar”a sürükleyen kahredici şey “adalet”!
İnsanları yıllarca cezaevine tuttuktan sonra “pardon” deyip salıveren şey “adalet”!
Sonu yok...
Gözyaşlarından barajlar inşa eden şey “adalet” öyle mi!
Kul hakkı yiyen şey “hak” ile “haksızlığı” ayırt etmekle görevli “adalet”!
MHP lideri Devlet Bahçeli haklı; hakikaten “hadi oradan” yani!
Ya da AKP’li Bülent Arınç ne demişti:
“Şeyini şey ettiğimin şeyi” mi?!
Allah korkusu da kalmamış...
AKP’nin akillerinden Mithat Sancar soruyor, PKK’lı Cemil Bayık yanıtlıyor, Demirören’in -Erdoğan ve Gül’ün talimatları doğrultusunda “gözyaşları içinde(!)” -yeniden dizayn ettiği “Yeni Milliyet” yayınlıyor...
Hoş -sadık Milliyet okuruna karşı kalkan olarak kullanılan çok kıymetli, saygın birkaç gazeteciyi çıkarırsak- eskisi neydi ki!
Gelelim Mithat Sancar’ın Hasan Cemal’den devraldığı “Kandil Postası”ndan çıkanlara;
Önümüzdeki hafta Erbil’de “Kürt Ulusal Kongresi” adı altında yapılacak toplantıyla “Yüzlerce yıllık rüya”larını gerçekleştireceklerini söylüyor Bayık.
Yumurta kapıya gelmeden idrak edemeyenler varsa yumurta kapıda! Civciv mi çıkacak kuş mu diye biraz daha bekleyelim diyorsanız ikisi de değil; ağzını her açışında yakan kavuran bir ejderha nesli, kabuğu kırmaya hazırlanan!
“Kürtlerin yaşadığı ülkelere göre delege dağılımı yapacağız... Meclisi, başkanı, yürütmesi olan sürekli ve kalıcı bir mekanizma oluşturacağız... Komşu halklarla sorunlarımızı bu mekanizma üzerinden çözeceğiz... Ulusal birlik sağlayacağız... Sınırla sorunumuz yok ama ulus devlete karşıyız...”
Şehit değil barış geliyor diye rüyada olanlar; duydunuz çalar saatin sesini, uyandınız mı?
“Yaşadığımız ülkelerin hukukları, rejimleri bizi ırgalamaz biz kendi federal meclisimizi kurup, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de kendi kaderimizi kendimiz belirleyeceğiz” diyorlar.
Gizlemeden, saklamadan, gözünüze soka soka devlet içinde devlet kuruyorlar!
Yıllarca bugünün bir gün geleceğini yazanların gördüğü “paranoyak” muamelesine şahit olduktan sonra kimseye değil, kabirlerinde azap çektirilen o çocuklara yanarım;
Daha yirmisinde o körpe bedenlerini size siper eden ölümsüzlere; şehitlerimize...
Onlara da ebedi bir sızıyı reva gördünüz ya...
Allah’a havale edeceğim ama Allah korkunuz da kalmamış sizin...
Halep oradaysa mahşer burada; ne diyeyim...
Habertürk ve CNNTürk sansürde kendilerini de aştılar
“Geçenlerde Habertürk’ten bir program daveti aldım. Yayına 24 saat kala arayıp, programın AKP milletvekili olan diğer konuğunun rahatsız olduğunu beni konuk almaktan vazgeçtiklerini ilettiler. Aynı şeyi kısa süre önce CNN Türk’teki bir canlı yayın öncesi de yaşadım...”
Yukarıdaki sözler bir siyasetçiye, MHP’li Lütfü Türkkan’a ait.
Gazetelerin ve gazetecilerin hemen her gün yaşar olduğu ambargonun yeni hedefi TBMM üyeleri.
Sizin cevaplamanızı istiyorum:
Habertürk ve CNNTürk’ün sansürlediği kim/ne bu durumda;
Milletvekili mi, vekili olduğu milletin iradesi mi?