'Adalet kıyameti kopmuştur!'
Guantanamo üssüne dönüştürülen Silivri Cezaevi’nde yaptığımız tarihi açık görüşü yazmayı tasarlamıştım. Tutuklu gazetecilere “Türkiye’nin en iyi fitness salonu galiba burada” diye takılan Ertuğrul Özkök, gün boyunca tarihi bir itirafta da bulundu. Ergenekon Davası’nın ilk başladığı günden bu yana Türk basınının iyi sınav veremediğini belirten Özkök’ün, “kurunun yanında yaş da yanıyor” yaklaşımı ile “ben de hata ettim” sözlerini tarih adına not aldım. Bir de tutuklulukta dördüncü yılına giren Mustafa Balbay’ın Nietzsche’nin ünlü “Kaderini Seveceksin” sözünü... Hapishanelerin beylik temennisi “Allah kurtarsın” değişmiş. Uzun tutukluluk, Özel Yetkili Mahkemeler sayesinde “Halk kurtarsın” tabiri literatüre kazandırılmış.
Halk arasında “İki şahitle adam asılır” inancı Silivri’de geçerliliğini yitirmiş. Bırakın iki şahidi, bir Osman’dan üç Osman oluşturulup hem sanık, hem tanık hem de gizli tanık ifadesiyle iddianame hazırlanıyor... Silivri’de Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Turan Özlü, Deniz Yıldırım ve Hikmet Çiçek ile görüşme notlarımı diğer yazıya bırakıp “milat” olarak nitelendirilen 13 Aralık Silivri manzaralarına geçelim.
Bir yılı geçkin süredir “Direniş çadırları” olarak tanımlanan çadırlara uğradım. Hıdır Hokka ve Zeynep Abla’yla beraber onlarca gönüllü duvarları yıkmaya gelenlere sıcak çay, lezzetli yemekler ve kumanya hazırlığındaydı. Geceden Anadolu’nun çeşitli kentlerinden insanlar akmaya başladı. Bireysel olarak otobüse binip Silivri’ye gelen yüzlerce insan çadırlara sığmadı ama yakılan soba ateşlerinin başında türküler söyleyerek sabahladı.
Yazın kavurucu sıcağı ve kışın acı soğuk havası Silivri Ovası’nda adalet arayanlara vız gelip tırıs gidiyor. Güneşi göremeyen tutuklulara destek vermek için okunan marşlar, duvarları aşıp soğuk hücreleri ısıtıyor mutlaka... Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Guinness rekorunu kimselere bırakmıyoruz. Ekleri ile beraber 120 milyon sayfalık dava dosyası, her tarladan toplananları aynı çuvala atıp nasıl bir ürün alınacak bilemiyorum. Tıpkı Balyoz’da olduğu gibi savunma yapılmadan esas hakkında mütalaaya geçiliş, bir an önce bitirilme gayretini gösteriyordu. Vesayet altındaki hukuka isyan edenler bu defa sessiz kalmadı. ADD, TGB, CHP, İP, sendika ve dernekler Silivri’de “Adalet zinciri” oluşturmak için el ele tutuşarak etten, yürekten baraj oluşturdu. 29 Ekim ve 10 Kasım’daki uyanış mutlaka tetikledi. Ama Silivri’ye gelenler gaz sıkılmasına, tazyikli suya hazırlıklıydı. Nitekim çoğunun kısmetine gaz düştü!
Duruşma başladığında vaziyetin seyri de belli olmuştu. Benim sayabildiğim 23 ayrı davanın birleştirilmesiyle oluşturulan davada heyet başkanı yeni bir iddianameden bahsederek, aralarında Karagümrük çetesi üyelerinin de bulunduğu bir başka dava ile birleşeceği sinyalini verince savunma isyan etti. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen avukatlar ile Baro gözlemcileri, heyetin savunmaya söz hakkı tanımayışına ayaklandı.
Haklı itirazlara duruşmaya ara vererek cevap veren heyet, Av. Vural Ergin’in “Savunma hakkı istiyorum” sözlerini slogan atma diye nitelendirip dışarı çıkarmak istedi. Vural Ergin’e destek veren yüzden fazla savunma avukatının itirazına rağmen Başkan, Ergin’i jandarma robokoplarıyla karga tulumba dışarı attırdı. Bu tablo, dışarıdaki on binlerin dalgalanmasına, sloganların salonda yankılanmasına sebep oldu. CHP milletvekili grubunun çoğunluğu, böyle mahkeme görmediklerini söylerken, hapisteki milletvekili Mustafa Balbay mim koydu;
“Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de 21 Aralık’ta kıyamet kopacak tartışmaları yapılıyor. Maya takvimini bilmem ama Türkiye’de bugün adalet kıyameti kopmuştur. 13 Aralık’ın önemini biliyorduk. Ama adaletin kıyametinin koptuğuna Silivri’de tanık olduk” dedi. İzleyicilerle beraber hukukçu gözlemciler “vicdan cinayeti” deseler de dört yıldır Silivri’de duruşmaları takip eden biri olarak insanlığımdan utandım. Daha fazla lafın anlamı da yok. Olaylarla beraber duruşma devam ediyor. Yarına yüz kızartan fotoğraflarda buluşmak üzere...