Adalet dediğin Deniz Feneri e.V'dir
Deniz Feneri e. V, adlı davanın hakimlerinin görevden alınması bundan 2500 yıl önce yapılan bir tartışmayı yeniden hatırlamamıza neden oldu. O tartışma Sokrat ile sofist Thrasimakhos arasında yaşanmıştı. Bilindiği gibi Yunanlı sofistlerden Thrasimakhos, Sokrat ile yaptığı tartışmada adalet ile ilgili olarak şunu söylemişti; “Doğruluk, güçlünün işine gelendir”. Siyaset felsefesinde, mutlak bir hak kavramının olamayacağı, yönetenle, yönetilen arasındaki ilişkilerde, dinsel, ahlaki ya da hukuki herhangi bir prensip aramaya lüzum olmadığını, hukukun daima güçlünün işine gelen şey demek olduğunu iddia eden bu görüş, rölativistlerin, şüphecilerin daima tekrarladıkları bir öğreti olmuştur.
Kuşkusuz olgu, bu kadar basit değildir. Demokratik hukuk sisteminde güçlüyü sınırlandıran onlarca araçtan ve mekanizmadan söz edilebilir. Ancak son zamanlarda Türkiye’de yargı alanında yaşanan gerçekler Thrasimakos’a hak verdirir niteliktedir. Bugün Türkiye yargısının hükmünün iktidar yandaşlarına geçmediğini gösteren onlarca olgudan söz edilmektedir. Deniz Feneri e. V, davasıyla ilgili olarak son yaşananlar bunun en açık kanıtıdır.
Bilindiği gibi Deniz Feneri e. V, 3 yıldır süren bir dolandırıcılık davasıdır. Uluslararası boyutları vardır. Bu davayı yürüten savcılar Nadi Türkaslan, Mehmet Tamöz ve Abdülvahap Yaren, HSYK tarafından görevinden alınıyor ve yerlerine iki başka savcı atanıyor. Gerekçe olarak da bu davayı yürüten savcılar hakkında “sahtecilik ve usulsüz soruşturma” yürütmekten dolayı dava açılmış olması gösteriliyor.
Görevden alınan Deniz Feneri e. V eski savcısı Tamöz’ün konuya ilişkin olarak basına düşen sözleri şöyledir: “Savcılar cesur olmalı. Bürokraside yaranma duygusu ne kadar vahim ise, yargıda yaranma duygusu ile görev yapılmasını adaletin bittiği yer olarak görürüm” . Yargıçların yaranma duygusuyla hareket etmesi ya da güçlünün (iktidarın) arzuladığı biçimde yargılama yapılması, demokratik değil totaliter sistemlere özgü bir olgudur.
HSYK’nın, bağımsız yargıya bağımlılık görüntüsü veren tasarruflardan uzak durması gerekirdi. Ucu Hükümet’e dokunma ihtimali olan bir davanın savcılarını görevden almak, kimsenin aklından geçmemesi gerekirdi. HSYK, bu tasarrufuyla Deniz Feneri e. V, davasına büyük bir şaibe bulaştırmıştır. Yargıçları değiştirilen mahkeme bundan sonra nasıl bir karar vermiş olursa olsun kamu vicdanı tatmin olmayacaktır. Bu tasarruf, yargının bağımlılığının kanıtı olarak tartışmaların odağına oturacaktır.
Çok önemli davalarda HSYK benzer kararlar almıştır. Örneğin, bir süre önce yine “Ergenekon” adı verilen davaya bakan mahkemenin başkanı Köksal Şengün, özel yetkileri alınarak Bolu’ya tayin edilmişti. Konu Şengün’den ibaret de değildi. Mahkemede çoğunluktan farklı kararlara imza atan yargıçların (iktidarın arzu ve beklentileri hilafına karar veren) tek tek yerleri değiştirilmiştir. Özellikle “Ergenekon” ve “Balyoz” soruşturma ve davalarında görev alıp tutuklamaya karşı şerh koyan ya da tahliye yönünde oy kullanan yargıçlar bu davalardan alındı ve yeni görev yerlerine gönderildi. Bu durumu “muhalif yargıçların tek tek sürülmesi” olarak tanımlayanlar oldu.
İnternette dolaşan bir haber şöyledir: “AKP’li belde Belediye Başkanını rüşvetten tutuklama talebiyle mahkemeye sevk eden Büyükçekmece Savcısı bir hafta geçmeden Mardin’e tayin edildi” . Şu sözler de Başbakan Erdoğan’a aittir: “Bir ülkenin Başbakanı anma törenine gider de bir Korgeneral ayağa kalkmaz mı. Kalkması gerekir. Kalkmadığı takdirde bedelini öder. Bedelini de ödedi” . Sözü edilen Korgeneral MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan’dır. Sayın Alan, halen Silivri’deki hapishanede tutukludur.
Türkiye’de halkın bugün için en acil ihtiyacı adalettir. Türkiye’de adalet ise güçlünün, yani iktidarın işine gelen biçimine bürünmüştür. Adalet bundan böyle aksi kanıtlanıncaya kadar Deniz Feneri e. V’dir.