Açılımla ilgili hesap hatası!
İktidar “Kürt” ya da “demokratik” açılımını, Türkiye’yi terör belasından kurtarmak için yaptığını açıklamıştı. Beklentiler, Türk ve Kürdün arasına düşmanlık sokan ve barışı bozan terör örgütü bu açılım sonrasında silah bırakarak dağdan ineceği yolundaydı. Söylendiğine göre açılım sürecinde terör örgütü mensuplarından daha çok suç işlememiş olanlar Türkiye’ye, bir kısmı Avrupa ülkelerine, kalan kısmı da Barzani bölgesinde kalacaktı.
Nitekim dörtte biri Kandil’den, kalan kısmı da Mahmur Kampından olmak üzere otuz küsur terör örgütü mensubu Habur’dan Türkiye’ye gelmişti. Habur’dan ülkeye girenler, kendilerine “barış elçisi!” adını verdiler. “Pişman değiliz!” diyerek, pişmanlık yasasından yararlanmak da istemediklerini açıkladılar. Terörist kıyafetleri içinde “terör müfrezesi” olarak sınırdan girdiler. Açıkça “PKK örgütü mensubuyuz”, “Öcalan’ın talimatıyla geldik” dediler. DTP ise kan dökmek için dağa çıkmış olan eli silahlı “terör müfrezesini” binlerce kişiyle kahramanlar (!) gibi karşıladı.
Bu arada devlet yetkililerinin tutumu, başta şehit ve gazi yakınları olmak üzere kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu. Bunun üzerine iktidar, Avrupa’dan Türkiye’ye gelmeyi planlayan terörist gurubun gelişini erteledi.
Başbakan Erdoğan’ın açılımla ilgili olarak “sil baştan yaparız” tehditleri sonrasında Dışişleri Bakanı Irak’a gitti. Türkiye’nin Erbil’de Başkonsolosluk açacağı duyuruldu. Barzani, PKK’ya çağrıda bulunarak “süreci sabote etmemesi” gerektiğini söyledi. Böylece Türkiyeli yetkililerin Irak, ABD ve Erbil ile kurdukları tavizkar ilişkilerin, sonuçta PKK’nın dağdan inmesine katkı sağlayacağını düşündüklerini ortaya çıkarmış oldu.
Teröristler Öcalan’sız nasıl iner!
Elbette taraflarla kurulan ilişkiler teröristleri Kandil’de bloke etmeye katkı sağlayacaktır. Ancak bunun teröristlerin dağdan indirilmesine yeteceğini düşünmek hiç doğru değildir. Unutmamak gerekir ki, AKP iktidarı, PKK’yı dağdan indirmek için onun orada tutunmasına katkı veren ABD, Irak ve Kuzey Irak Kürt Yönetimiyle görüşüyor. Her üç taraf da şartlarının Türkiye’deki iktidar tarafından kabul edilmesine rağmen bu konuda söz vermekten başka yaptıkları bir şey yoktur. İktidar, Türkiye’deki tepkiler yüzünden “Öcalan muhatap alınmayacak, alınmıyor” diyor. Dağdaki eli silahlı eşkıya ise “biz Öcalan’a bağlıyız o ne derse onu yaparız” mesajı veriyor. DTP de “çözüm” için Öcalan’ı işaret ediyor.
O halde iktidar yetkilileri, eğer kendileri de biliyorlarsa Öcalan’sız Kandil’deki teröristleri dağdan nasıl indireceklerini kamuoyuna açıklamak zorundadır.
Çok açıktır ki, “demokratik açılım” adı altında yapılan tartışma ve uygulamaların ortaya çıkardığı fiili tek gerçek vardır: O da terör örgütünün İmralı’daki başının Kandil’deki örgütünü, oradan yönettiğidir. Öcalan, açıkça hiçbir taviz vermeden, aşağıdan da almadan devlete dayatmada bulunuyor. Devletle adeta kedinin fareyle oynaması gibi oynamaya devam ediyor. Devlet yetkilileri de buna bile bile izin veriyor. Yaşanan süreç açılımla dağdan teröristleri indirme arasındaki bağlantıyı fiilen bitirmiştir. Kimse kimseyi kandırmasın, iktidar “Demokratik” değil Öcalan açılımı yapmadığı sürece teröristleri dağdan indirmesi mümkün değildir.