Acaba, Bağış Dışişleri Bakanı mı olacak?

Geçenlerde Washington’da duyduğum bir dedikoduyu nasıl yorumlamalı, bilemiyorum. Türkiye’deki gelişmelerle ilgili bir Amerikalı arkadaşım bana, Başbakan Erdoğan’ın, Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın yerine Egemen Bağış’ı hazırladığını ileri sürdü. AB Başmüzakerecisi unvanı ile Devlet Bakanlığı’na getirilen Egemen Bağış, dış politika konularında AKP içinde görevli.
Tabii bu iş için Bağış’ı atarken Erdoğan’ın mazereti de bir başka hayret konusu. Ne dedi hükümet, AB Başmüzakerecisi ile Dışişleri Bakanlığı bir arada olmasın diye bu atamayı yapmış. Peki, Abdullah Gül her iki işi de yıllarca bir arada götürmedi mi? İşte bu durumda olayın altından başka şeyler çıkıyor.
Her ne kadar Ankara’dan Washington’a sıcak mesajlar yollansa da anlaşılan Amerikan tarafından yeterli karşılığı alamadıkları için, iki hafta arayla yeni bir parlamento heyeti ABD başkentine geliyor. Birincisinin verdiği rapor anlaşılan Başbakan’ı memnun etmemiş. Bunlar da Yahudi lobisi ile arayı düzeltip Başkan Obama’ya yanaşmaya çalışacaklar.
Biliyorum bu hafta ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Ankara’ya gelecek. Ancak Bakan Clinton’ın ziyaret edeceği ülkeler listesine bakınca durumun söylenen sözlerden çok farklı olduğu ortaya çıkıyor. Hillary Clinton’ın ilk durağı Mısır, İsrail, işgal altındaki topraklar, Belçika, İsviçre ve ardından Türkiye. Bu program bile Türkiye’nin Ortadoğu barışı sürecinde dış kapının dış mandalı olduğunu gösteriyor. Tabii Hillary geldiğinde Ankara’da ne kadar önemli ülke olduğumuzu falan söyleyecek. Tabii yerseniz.
Geçenlerde arkadaşlarla fikir jimnastiği yaparken Ergenekon olayının neden ortaya çıkarıldığı kafamızda gayet net bir şekil aldı. Tahmin edeceğiniz gibi, ABD yavaş yavaş Irak’tan çekiliyor. Kürtlerle Arapların çatışması başladı. İran alesta bekliyor, bize de Barzani’nin muhafızlığı görevi verildi. Bu arada PKK’lıları da bu yıl içinde dağdan indirecekler. Tabii genel bir af ilan ettirerek.
İmralı’daki bebek katili de bir kulp takılarak oradan çıkarılacak. Yakında Meclis’te görebilirsiniz... Bu gelişmelere itirazı olabilecek, aleyhte konuşabilecek gazeteci, politikacı ve askerlerin bir şekilde içeri alınmasındaki gerekçe bence bundan. Bu konuda millet kavramına inanmayan iki ideoloji de işbirliği yapıyor. Millet kavramına inanmayan solcularla ümmet mantığına inanan radikal dinciler işbirliği halindeler.
Tabii bu konuda ekonomik krizin de büyük katkısı olacak. Kendi derdine düşen halkın Kürt sorunu hiç de umurunda olmayacağa benziyor. Onlar zaten belediye seçimleri ardından mart ayı sonunda da mangalda kül bırakmadıkları IMF anlaşmasını imzalayacaklar. Bu işin temelini oluşturmak ve taze para alabilmek için ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Nazım Ekren de Washington’a geliyor. Bakalım buradan elleri nasıl
dönecek.
Özetle sevgili okurum Türkiye rahmetli Aziz Nesin’in “Memleketin Birinde Hop Trininam” adlı eserinde olduğu gibi. Adamın, bizler için söylediği her doğru şey beni hâlâ hayrete düşürmeye devam ediyor. Yani yaşasaydı, acaba yazacak konu mu bulabilecekti diye de düşünmüyor değilim. Şu anda Türkiye, Aziz Nesin’in kitaplarındakinden çok daha komik.
Başbakan çözüm önerin yapacağım diyor, ardından nedenini açıklamadan, önerilen çözümlere “hadi canım sen de” diyebiliyor. Delip geçen ekonomiyi teğet geçti diyebiliyor. Bakanları da ayrı festival. Ya bizler?.. Kömür-yiyecek paketleri uğruna geleceğimizi satıyoruz. Evet, gerçekten memleketin birinde hop trininam.

Yazarın Diğer Yazıları