Âbide Hatun’un sandukası bulundu mu?
Başlıktaki bu soruyu, 2000 yılından beri her yıl; rastladığım tanıdık bir Merzifonluya veya Merzifon Kaymakamlığı’na yöneltirim. On yıldır aldığım yanıt şu olur: “Hayır, bulunamadı!”
Bu soruyu, geçen ay Merzifon Kaymakamı Sayın Kazım Tekin’e de sordum. Sayın Tekin de üzgün ses tonuyla bulunamadığını söyledikten sonra “Konu üzerinde hassasiyetle duracağını” da belirtmesine çok sevindim. Sayın Kaymakamımıza başarılar diliyorum.
Âbide Hatun’a olan ilgimin nedenini merak ettiğinizi tahmin edebiliyorum. Hemen açıklıyorum: Âbide Hatun, Osmanlı’nın ‘son’ büyük devlet adamı olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın anasıdır. Biraz sonra Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dan çok kısa olarak söz edeceğim; ama önce şu ’sanduka’konusunu açıklığa kavuşturmalıyız.
Âbide Hatun’un mezarı Merzifon’un Kara Mustafa Paşa köyündedir. Bu kutlu kadının, 17. yüzyıl motifleriyle süslü sandukası (lâhiti) 1999 yılında çalındı. O yıldan beri bu sanduka bulanamadı. Ve ben de bu konuyu kendime dert edindim. 2001 yılında Merzifon’a gittim. Kara Mustafa Paşa köyü mezarlığını inceledim. Köylülerle görüştüm. İlgililer -sanduka çalındıktan sonra- mezarı koruma altına almışlar... İzlenimlerimi o sırada çalıştığım Yeni Düşünce’de, fotoğraflı olarak sayfalarca anlattım.
Gelelim, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya... Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 4. Murat’ın Bağdat Seferi’nde şehit düşen Sipahi Beylerinden Oruç Bey’in oğludur. Sayın Yılmaz Öztuna, Merzifonlu için “O, Osmanlı’yı Kanuni zamanındaki kudretine kavuşturmaya çalışıyordu. Merzifonlu gibi devlet adamı, Osmanlı yıkılana kadar gelmedi” der. Bu yargı doğrudur. Merzifonlu, gerçek bir devlet adamıydı. Sadakati ve dirayeti herkesçe biliniyordu. Söz gelimi, Çehrin Kalesi seferinde -Padişahın (Avcı Mehmet’in) seferi bırakıp ava çıkması üzerine- ordunun başına geçip o büyük kaleyi eşsiz stratejiyle Rusların elinden çekip alan, odur! Sert ve kararlarında ısrarlı olması, yeteneksiz ve yağcı takımından pek çok düşman edinmesine neden olmuş; özellikle bir Türk olarak devletin başında bulunması devşirme grubunu tedirgin etmişti.
Töreye uyar, padişahına gerçekten sadık, en zor anlarda bile telaşa düşmeyen, üstün yetenekli, yüksek karakterli, kaya gibi bir Türk idi! Viyana bozgunundan hemen sonraki günlerde, hiç panik eseri göstermeden ordusunu toparlaması, az kayıpla Belgrat’a çekilmesi, Padişah dahil herkesin takdirini toplamıştı. Tüm bunlara karşın, bu yiğit Türk; devşirmenin fitnesi sonucu idam edildi. Zayıf iradeli Padişah 4. (Avcı) Mehmet’ten devşirmelerce alınan idam fermanını, Belgrat’ta bulunan Merzifonlu’ya, yine devşirmeden Kapıcılar Kethüdası Ahmet Ağa ile Çavuşbaşı Kadıköylü Mehmet Ağa götürdü. Koca ordunun komutanı Merzifonlu, elinde Padişah buyruğu ile gelen bu iki devşirmeye başını teslim etti! İdam haberi İstanbul’a geldiğinde -İ.H.Uzunçarşılı’nın ifadesine göre- saraydaki devşirmeler ellerine mendil alarak oynadılar! (İliştiri: Nasıl ki, Osmanlı’da ’zihniyette’çöküş; 1598’de Takiyüddin’in dünya çapındaki gözlemevi (rasathanesi) “Gökleri incelemek Allah’a karşı gelmektir” diyen bir Şeyhülislam mektubuyla yıkılması sonucu başlamışsa; devletin fiziki çöküşü de Merzifonlu’nun 1683’deki idamıyla başlamıştır. Bu konuda geniş bilgi için Osmanlı’nın Arka Bahçesi adlı çalışmamıza bakılmalıdır.)
Bu büyük Türk’ün anası Âbide Hatun’un mezar sandukası benim derdimdir. Kimilerine tuhaf gelse de, sanduka bulunana kadar bu konu gündemimde olacaktır.
Haftaya buluşmak dileğiyle...