ABD’nin “şer parmağı” şimdi de Kıbrıs’ta!

AB destekli, İsrail’in de rol aldığı ABD’nin Kıbrıs projesi, daha doğrusu “tehlikesi” nihayet kendini göstermiş bulunuyor.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in adayı ziyareti Kıbrıs’ı yeniden gündeme getirirken, kuşku ve endişelere de neden oluyor.
ABD’nin ikinci devlet adamı konumundaki Biden’in, her ne kadar “açılım koordinatörü” rolüyle böylesine “stratejik” girişimde bulunduğu öne sürülüyorsa da, en fazla zarar-ziyana Türklerin uğrayacağı şimdiden anlaşılıyor.
Orta Doğu’daki yangının kıyısındaki Kıbrıs’a, şimdi daha çok stratejik ağırlık yüklenirken, başta “egemenlik” olmak üzere Türklerin bütün haklarını da ellerinden yavaş yavaş almanın planları artık uygulanıyor.
Gerçekten de, Kıbrıs’ı da içine alan senaryo, Doğu Akdeniz ve Ege’deki; petrol, doğalgaz rezervleri üzerinde oynanıyor.
Üç-dört ay kadar önce belirttiğimiz gibi; tarih boyunca jeopolitik konumuyla küresel güçlerin mücadelelerinin odak noktası olan Doğu Akdeniz, günümüzde de petrol, doğalgaz rezervleriyle, önemini koruyor.
Aslında, Doğu Akdeniz’in tarih boyunca stratejik öneme sahip olan bir deniz olduğu biliniyor.
Doğu Akdeniz’in kontrolü Orta Doğu ve Asya Pasifik petrol yollarının kontrolü anlamına da geliyor.
Buna bir de Doğu Akdeniz’in kendi doğal gaz kaynakları eklenince, bölge üzerine yapılan planlar daha da önem kazanıyor.
Artık Doğu Akdeniz petrol terminallerinin yoğun olduğu bir bölge iken yakın gelecekte petrol-doğalgaz üretim platformu yoğun bir coğrafya olurken, özellikle petrol ve doğalgaz tanker trafiğinin çok artacağı hesaplanıyor.
Tabii ki, Doğu Akdeniz’in doğalgazı, bölgenin güvenlik stratejisini de temelinden değiştiriyor.
İsrail, bulduğu doğalgaz kaynakları ile bölgede büyük bir enerji oyuncusu olmaya soyunuyor.
Nitekim, ABD petrol firmaları ile İsrail işbirliği içinde sondaj hazırlığı bile yapıyor.
Böylece, Doğu Akdeniz’den başlayan yeni bir enerji koridoru yaratma arayışı, bölgeyi “sürdürülebilir gerginlik” coğrafyası haline getiriyor.
Görünen odur ki “sürdürülebilir gerginlik” , ABD’nin istediği ve çoğu zaman uyguladığı bir stratejiyi sergiliyor.
Projeksiyon adanın üzerine çevrilecek olunursa, Kıbrıs’ta enerji terminalleri ve LNG tesisleri için harekete geçilirken, bu büyük yatırımlardan ABD’nin ve bazı güçlü AB ülkelerinin yanı sıra Rusya da payını almanın temellerini atıyor.
KKTC’yi tamamen ortadan kaldırma projesinin temelinde işte böylesine uluslar arası menfaatler ve pay kapmada yarışılıyor.
Üstelik; daha önce de değindiğimiz gibi, Kerkük-Yumurtalık hattıyla akan 60 bin varil petrole Bakü’den yola çıkan 50 bin varil de eklenince günde 110 bin varil petrolün güvenli bir şekilde dağıtım işlemi ortaya çıkıyor.
Ceyhan’dan dünyanın dört bucağına, büyük çoğunluğu deniz yolu ile dağıtılmakta olan petrol hatta gazın öncelikle Kıbrıs’ın Kuzeyi’nden geçen tankerlerin güvenliği, adanın önemini adeta kanıtlıyor.
Kuzey Kıbrıs’ın “birleşme” şemsiyesi altında, Güney Kıbrıs’a ilhakı anlamına gelen yeni ve çok tehlikeli girişimi ne acıdır ki, Türk medyası hala görmezlikten geliyor.
Açık açık ve üzüntüyle belirtmek gerekir ki; bu milli soruna cesaretle değinen bir-iki gazete ve televizyon dışında “medya uyarısına” rastlanmıyor.
Yazarların suskunluğu ise, tarihe mal oluyor.
Belki de, AKP iktidarının iç gafleti, böylesine önemli gelişmeyi örtüyor.
Zaten, yolsuzluklarla ağır bir şekilde yara alan; “Soma telaşı” içindeki AKP iktidarının, terör örgütü ile sürdürdüğü görüşmeler, verdiği tavizlerinin yanı sıra, üçüncü büyük gafleti Kıbrıs’ta kendini ele veriyor.
Ne yazık ki, diğer siyasi partiler de, Kıbrıs’ta Türklere kurulan tuzağa bigâne kalıyor.
Kısaca, “yeni bir enerji koridoru” yaratma peşinde koşan ABD, tarih boyunca stratejik öneme sahip olan Doğu Akdeniz’de hâkimiyetini tam olarak sağlamanın bir adımını daha atarken, Türklerin egemenliğini çiğniyor.

Yazarın Diğer Yazıları