ABD’nin kerhen muhabbeti

Washington’da dün olanları duysa çok üzülürdü. Tam da Netanyahu özrünün üzerinden hafta geçmeden, tadını adam gibi çıkarmadan, olmadı bu iş. ABD başkentinde, Ulusal Basın Kulübü’nde çoktandır, ilk defa Türkiye’de basın özgürlüğünün tartışıldığı bir toplantı vardı. Toplantı konuşmacılarından biri 20 ay Silivri’de tutuklu kalan Odatv’den Barış Terkoğlu, ötekiler İngiliz yazar Gareth Jenkins ile Washington’daki Özgürlük Evi adlı düşünce üreten kurumdan Avrasya Programı direktörü Susan Corke’tu. Toplantı çağrısını Amerika Atatürk Cemiyeti ile Türk Politika Merkezi yapmıştı. Barış Terkoğlu’nun anlattıkları yabancınız değil. Az sayıdaki gazetede ve yayın kurumlarında yüzlerce defa gündeme getirilen, sizlerin de pek aldırmadığınız boyunuzu aşan ciddi şeyler. Biz yabancı ülkede çalışan gazeteciler, Türk konuşmacılardan daha çok, yabancıların ne dediğini izleriz. Onların söylediklerini sizlere ulaştırmak önemlidir. İki yabancı konuşmacı Türkiye’deki basın özgürlüğü konusunda açıklamalar yaptı. Aslında onların mesajı özetle “Tayyip Bey, Türkiye içinde neler yaptığınızı, halka ne tür bir demokrasi verdiğinizi biliyoruz” şeklindeydi. Tabii bu açıklama son günlerde Türkiye’deki Erdoğan yönetiminin maskesini indirmiş olan Batı dünyası için sürpriz değil. Zira tüm bunlara ek olarak toplantı günü Uluslararası Af Örgütü’nün, Türkiye raporu da açıklandı. Rapor sanki bir kaya vur başını duvara! Hoş PKK’lı ve Kürt kardeşler nezle oldu diye yeri göğü yıkan, duruşmalarından çıkmayan insan haklarının bu saygıdeğer örgütleri, ne hikmetse Silivri’deki duruşmaları insani buluyor. Orada olanlar bu saate kadar onları rahatsız etmedi.
Onların insan hakları ve demokrasi kavramları doğrudan çıkarları ile bağlantılı. Mesela Arap Baharı, ne hikmetse ne Suudi Krallığına ne de Kuveyt şenliği ile Körfezin ağzındaki küçük petrol emirliklerine hiç uğramaz. ABD ve AB ile uygar ve demokrat Batının ne hikmetse çok farklı ve adamına göre, insan hakları değerlendirmeleri vardır. Mesela Kürt kardeşleri için yeri göğü yıkan, Diyarbakır’daki duruşmalara katılmak için, Adana’ya yeniden yeni konsolosluk açan ABD Dışişleri Bakanlığı, gazetecilere, profesörlere, işçilere, sendikacılara ne olduğunu hiç mi merak etmez. Onların adaleti de insan hakları da demokrasileri de hep çifte standarda tabidir. Onların ağzına bakarak ülke yönetilmez. Onların değerleri göstermeliktir. Her ülkeden politikacıları kullanırlar, sonra işleri bitince, ellerinin kiri diye atar giderler.
Gelelim uluslararası konulara. Özür konusunda İsrail’in DEPKA sitesinde yapılan değerlendirme yürek yakan cinsten. Bir kere bu özrün karşılığında İsrail’in beklentilerinin ne kadar fazla olduğu anlatılıyor. Bu konu dışında ayrıca başka kötü nokta, Türkiye’nin İsrail’den doğal gaz alması...
İsrail’in doğal gazı nereden geliyor dersiniz?
Hani Kıbrıs Rum yönetimi ile ortaklaşa çıkardıkları ve bizim de durdurmaya çalıştığımız, adadaki gaz aramaları vardı ya, işte ondan söz ediyorum. DEPKA, işte o konuda Tayyip Bey hükümetinin anlaşma imzaladığını ileri sürüyor. Ne zaman özür dilendi de ne zaman anlaşma sağlandı, buyurun siz karar verin. Demek ki Obama çadır tiyatrosu başlamadan önce, alttan alta pazarlıklar tamamlanmış.
Şimdilerde yapılan hazırlıklar hep İran üzerine. Nutuklar, açıklamalar Suriye, ama hedef İran. Bakın Suriye’deki adını muhalif koyan çapulcular, kendi arasında önemli çıkışlar yapıyor ve ne hikmetse anlaşamıyorlar. Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan hükümetine ince ayar verdi. ABD Dışişleri Bakanlığı olağan brifingi sırasında Erdoğan’ın Filistin ziyareti ile ilgili bir soru üzerine sözcü Patrick Ventrell, “Filistin’e yardımdan yana olduklarını ancak hâlihazırda tesis edilen kanalların kullanılarak bu yardımın yapılmasını ve Hamas ile temas konusunda derin kaygı duyduklarını” iki kez tekrarladı. Var olan kanallar, İsrail üzerinden demek. Bilmem bir şey anlatabildim mi?

Yazarın Diğer Yazıları