ABD varken size mi kaldı dünyayı değiştirmek

Aslı Aydıntaşbaş yolu hazır NewYork’a düşmüşken birkaç saatliğine “Wall Street işgalcileri”ne takılmış...
Kapitalizme karşı kendi sosyal tepkilerini geliştiren kitleden değil de saray soytarılarından bahseder gibi üslubu... Zaten “panayır yeri” olarak tarif ediyor göstericilerin karargâhını...
Ha bu arada “gösterici” ifadesinden ziyade “işgalci” yahut “isyancı” demeyi tercih ediyor...
Nerde o Tahrir Meydanı’nda toplananlara gaz veren, coşku veren “yürü be koçum” havası, nerde dünkü “eh tabii zaman lazım...”, “zaten popüler bir öfke...”, “problem yok onlar Obama’yı Obama onları seviyor...”, “hepi topu bir grup işsiz solcu...” ağzı...
“Söylemdeki naifliği, hedeflerin karışıklığı ve konuştuğum göstericilerin, biraz da medyanın verdiği sarhoşlukla, sanki bütün dünyayı değiştirecekmiş gibi havalarda olmalarını bir kenara bırakırsanız, bu hareketin bir yerlerde bir damar yakaladığına şüphe yok”muş...
ABD dünyayı değiştirir, ABD’nin sponsor olduğu Arap gençler Orta Doğu’yu değiştirebilir ama Amerika’yı değiştirmek sadece “naif bir hayal” olabilir öyle mi!...
Nasıl bir “put” dikmişsiniz bilinçaltınıza?



BASINDAN SEÇMELER


Öcalan’la “şartlı salıverilme” müzakeresi

Başbakan’ın “Terörle mücadele, siyasetle müzareke” sloganı, özellikle yandaşlar arasında büyük ilgi gördü. Ancak, “siyaset” olarak tarif edilenin kim olduğu konusunda muğlak bir durum var. Eğer görüşmeler yine Apo ve adamları ile yapılmaya başlanacaksa, bundan Apo’nun nasıl bir çıkarı olduğunu da bilmemiz gerekiyor. Püf noktası buradadır.

***


Eğer bir devlet, siyasi muhatap olarak 40 bin kişinin ölümünden sorumlu tutularak ömür boyu ağırlaştırılmış hapisle cezalandırılan birini alıyorsa, karşılığında mutlaka ona da bir şey teklif etmiş olmalıdır. İşin doğası ve mantığı budur. O halde Başbakan’ın temsilcilerinin Apo’ya ne vaat ettiklerini öğrenmek Türkiye’de yaşayan herkesin hakkıdır.

***


Apo, kendi halkının sorunlarının çözümü için elinden gelen her türlü fedakârlığı yapabilir ama “Siz sorunu çözün, halkım dilediğine kavuşsun, ben burada ölünceye kadar kalmaya razıyım” demez. Devletin resmi görevlilerinin Apo’ya onun için çok cazip gelecek bir teklifte bulunmadığını söylemek akıl ve mantıkla bağdaşmaz. Önemli olan vaadin ne olduğudur.

***


Apo ile görüşen heyetin “özerklik, ana dilde eğitim, Apo’nun serbest bırakılması” konularında sözler verdiği yandaş medyada sürekli yer aldı. Çünkü belli ki yandaşlar, işin buraya gideceğini artık tahmin ediyordu. Şimdi durum farklı belki ama o zaman şu soru gerekli oluyor: Apo heyeti bu talepleri Başbakan’dan izinsiz iletebilir miydi?
Can Ataklı / Vatan




O şimdi mutlu

Balyoz Davası duruşmalarında ilginç savunmalar görülmeye başlandı.
Tutuklu Albay Mustafa Önsel eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ı kastederek şöyle demiş:
’Durup dururken saçma Nisan bildirisi yayımlayarak siyasete şekil vermeye çalışan pek sevgili komutanım; biz cezaevinde iken zırhlı aracınla gezmekten mutlu musun? Sahi şu Dolmabahçe’de başyetkili ile sen ne konuştun, ne verdin, ne aldın?’
Hay albay kardeş, bil ki biliniz ki Bay Büyükanıt şimdi çok mutlu...
Verdi TSK’yı; aldı zırhlıyı...
Rıza Zelyut / Güneş




Buna “öğrenilmiş cehalet” diyorlar

Şöyle yazmış Çalışlar, “Kaba bir hesapla, Türkiye’nin bütçesinden askeri harcamalara ayırdığı oranın Almanya’nınkinin yaklaşık 10 katı düzeyinde seyrettiğini görebiliyoruz.”
Buna “öğrenilmiş cehalet” diyorlar.
Oral Çalışlar’ın, önce ülkelerin askeri harcamaları ve Türkiye’nin yerini araştırması beklenirdi. Bunu yapacak becerisi yoksa, bir uzmandan yardım isteyebilirdi. İsveç merkezli kısa adı SIPRI olan düşünce merkezi, askeri harcama yıllığı yayınlar.
Çalışlar’ın pek övündüğü 17’nci büyük ekonomi olarak Türkiye, askeri harcamada da 16’ncı sırada. Yazarın örnek verdiği Almanya ise 7’nci sırada ve Türkiye’nin harcadığının 3 katı askeri harcaması var. Aynı kaynağa göre, Türkiye’nin askeri harcamaları son 10 yılda artmak bir yana, yüzde 22 azalmış.
Oral Çalışlar ve benzeri bazı sivil toplumcu geçinen zevat, AKP’ye yaranmak gayretiyle mi nedir, önce sloganımsı şeyler yazıp sonra altını doldurmak üzere gerçekliğin, olguların belini kırıp, canına okuyorlar. Bunu da okura hiç saygı duymadan yapıyorlar. Gelin görün ki, askeri vesayete karşı görünürken AKP’nin polis vesayetini geliştirmesini, “sivilleşme” olarak görecek kadar aymazlar. Örneğin sadece 2008-2011 döneminde merkezi bütçede asker bütçesinin payı yüzde 5’e indirilirken, polis bütçesinin yüzde 7’ye çıkarılmasına, sivilleşme adına omuz veriyorlar.
Mustafa Sönmez / Cumhuriyet




Konu İsrail ise NATO hikaye

Bir: Türkiye’yi yönetenler “AN/TPY-2” X-band radarının elde edeceği verilerin İsrail ile paylaşılmasını istemiyorlarsa bunu NATO ile değil ABD ile müzakere etmek durumundadırlar. Sistem, uzaydaki füze ihbar ve ikaz uyduları, yerdeki izleme ve hedef tespit radarları, komuta kontrol altyapısı ve nihayet füze katili füzeleriyle tamamen Amerikan’dır.
İki: Kürecik’teki radar, İsrail’deki eşi gibi Amerikalı personel tarafından çalıştırılmakla birlikte NATO’ya tahsisli olacaktır.
Dolayısıyla Türkiye’nin NATO üyesi olmayan İsrail’in bu radarın sağlayacağı verilerden mahrum bırakılmasını istemeye hakkı vardır.
Üç: İsrail, ABD’nin stratejik müttefikidir. Ve füze savunma sisteminin NATO’ya entegre edilmesi, İsrail gibi diğer ABD müttefiklerinin bu sistemden faydalanmasına tamamen engel teşkil etmez.
(...)
Türkiye’nin, İsrail (nükleer) tehdidi hususunda diğer 27 NATO ülkesini ikna etmesi de imkânsızdır, bu konuda anlayış görmesi de...
NATO üyelerine yönelen yeni tehditlere en önde maruz kalan bir cephe ülkesi olsa da Türkiye, kendine seçtiği başka cephelerde yalnız konumdadır...
Kadri Gürsel / Milliyet




Paşa kalmayınca işimiz ABD’nin paşa gönlüne kaldı

Recep Tayyip Erdoğan, geçen ay Obama ile görüşmesinden sonra, Türkiye’nin ABD’den terörle mücadele için insansız hava aracı (Predator) isteminde bulunduğunu açıklamıştı.
Aradan geçen sürede anlaşıldı ki, Washington, bölgeyi denetimine almak için Predator’ları İncirlik’te konuşlandırmak amacındaymış, AKP iktidarı da fırsattan istifade bunlardan yararlanmak istiyormuş.
Daha önce Türkiye’nin edinmiş olduğu ve terörle mücadelede tek başına kullandığı -daha sonra da hurdaya atılan- insansız hava araçlarının denetimi ABD’de olacak, biz ise onlara ancak rica edebileceğiz; “Coni’ciğim, hazır oralardan geçiyorsun, hele bir baksana, bize saldıracak olan var mı?” diye.
Yapacak bir şey yok. Dışarıda tutuksuz general pek kalmadığından terörle mücadelemiz el alemin paşa gönlüne kalacak.
Işık Kansu / Cumhuriyet




Atatürkçülüğün geri vitesi olmaz!
İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı
Ersin Özince (Cumhuriyet)




Iskatçı yüzsüzlüğü...

Gazetelerde; “vefat ilanları” başlığı altında küçük ilan büyüklüğünde “ölümü duymayanlara haber verme” amacıyla yayınlanır. Abartılmaz, “reklama ve kulperestliğe” dönüştürülmez.
Bunu ölü yakınları yapar.
Sadece tanıdığı törene çağırır.
Hepsi budur. Bizde holdingler, şirketler, işadamları “Başbakanın annesinin vefatını” ölü evine para sızdırmaya giden “ıskatçı yüzsüzlüğüne” çevirdiler.
Bilir misiniz ıskatçı kimdir?
Vefat duyulduktan sonra ölü evine koşuşturlar ve ölen kişinin göreceği bir şekilde kendilerini yerden yere atarak, ağlamaya, dövünmeye, rahmetlinin kendilerini ne kadar sevdiğini söylemeye başlarlar. İçlerinde daha ileri gidip sözüm ona ölüm acısından kendilerine ustura atanlar bile olur. Iskatçı ne kadar çok dövünürse ölü sahibinden o kadar çok para koparır.
Necati Doğru / Sözcü




Meclis olsa da olur olmasa da

Suriye’ye parlamenter sisteme geçişi önermişiz.. Başkasına kurtuluş reçetesi olarak parlamenter sistemi öneriyoruz da (göstermeliği zaten Şam’da da var, hakikisine geçin diyoruz) kendimiz uyuyor muyuz?
Torba kararname yöntemiyle o kadar çok hayati değişiklikler yapıldı ki kimse takip edemez oldu.. Parlamenter sistemde bu değişiklikler nasıl yapılır?
Yasayla.. Kim yapar? Meclis yapar..
Bizde kim yaptı? Hükümet yaptı..
Hem yürütme hem yasama oldu!..

***


Şimdi denilecek ki hükümet bu değişiklikleri Meclis’e gönderseydi aynen geçecekti, zaman kaybını önlemek için bu yöntem seçildi!..
Anladığımız ve başkalarına önerdiğimiz parlamenter demokrasi buysa söylenecek söz yok.. Meclis yılda bir kez toplansın hükümete yetki versin, olsun bitsin!..
Mehmet Tezkan / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları