ABD tarzı başkanlık için dokunulmazlık kalkmalı

Masaya oturdum bir yandan yazıyor bir yandan Başbakan Erdoğan’ın NTV’de gazetecilerin sorularını yanıtlamasını dinliyorum. Hukukçu olmadığım için Başbakanın anayasa konusunda ileriye sürdüğü hukuki mazeretleri pek fazla anlamıyorum. Yandaş medya kervanına son anda sıçrayan NTV, bir hukukçu muhabir bulamamış anlaşılan.
Başbakan benim de yaşadığım birçok ülkeden örnekler veriyor ama verdiği örnekler, sistemin içinden işine geldiği şekilde seçilmiş olanlar. Oysa sistem bütün halindeyken çalışıyor. İçinden bir iki maddeyi alıp uygulayamazsınız. Erdoğan bilgileri çarpıtıyor. Mesela, Anayasa Mahkemesi dâhil hâkim ve savcıların Meclisler tarafından atandığını söylüyor. Doğru, ama nasıl seçilmiş ve kimlerin oluşturduğu bir meclisten? Her şeyin sırrı seçimde ve dokunulmazlıkta yatıyor.
ABD’de milletvekilleri iki, senatörler 6 yıllığına seçilir. Amerikalı milletvekilinin adaylığı, Erdoğan veya bizim öteki parti liderlerinin yaptığı gibi parti genel başkanı tarafından belirlenmez. Yani atanmaz, halk tarafından seçilir. Amerika’da dar bölge seçim sistemi var. Milletvekilliğine aday olan herkes, seçim bölgesinde kayıtlı partili üyeleri arasında ön seçime girer. Dikkatinizi çekerim, delegeler tarafından değil, partili halk tarafından oylanır. En fazla oyu alan aday, parti adayı olarak seçime girer. Burada adayın kişiliği, geçmişi, önemli rol oynar. Bazen Demokrat seçmen, beğendiği Cumhuriyetçi adaya, Cumhuriyetçi seçmen de Demokrat adaya oy verir.
Seçilen milletvekili partisine değil, seçim bölgesindeki seçmene karşı sorumludur. Yaptığı işleri, yani verdiği önergeleri veya hangi yasa tasarısına ne oy verdiğini, seçim bölgesinde aylık bültenlerle seçmenine bilgi olarak verir. Halk beğenmez ve yeterli görmezse iki yıl sonra bir daha seçilmez. İşte bu nedenle birçok kez Amerikan Kongresinde milletvekilleri, parti çizgileri veya kendi liderlerinin tersine oy kullanır. Son örnek, ABD Başkanı Obama’nın sağlık sigortası yasa tasarısı konusunda, kendi partisi içinde yaptığı propaganda.
Böylesine seçilen Kongre’de oluşturulan komisyonlar, hâkim adaylarını sorgular. Komisyonun oluşumu da Meclis veya Senatoya giren kişilerin oylarıyla olur. Kongre, FBI ve öteki güvenlik kurumlarından, Başkan tarafından isimleri bildirilen hâkim adaylarının sicillerini ister. Bu adayların lehinde ve aleyhindeki tanıklar dinlenir. Sonuçta verilen karara göre adayın seçimi genel kurula gider, onaylanır veya reddedilir. Ben 30 yıl içinde, Başkanlar tarafından aday gösterilen nice anayasa mahkemesi adaylarının kendi partilerinin çoğunluğundaki komisyonlarda bile kaybettiğini gördüm.
Şimdi gelelim bu kararı alacak milletvekili veya senatörlerin geçmişine. Bunu dokunulmazlık belirler. ABD Anayasasının birinci maddesi 6’ncı bendi birinci şıkkında, “Kongre üyelerinin Meclis çatısı altında yaptıkları her türlü konuşma, hiçbir şekilde yargılanamaz ve sorgulanamaz” şeklinde. Dokunulmazlık bu. Yani adi suçlar dokunulmazlık kapsamına girmez. ABD’de olduğum yıllar içinde, yalnız 1999 yılında, 29 üye eşine kötü davranmaktan, 7’si yolsuzluktan, 19’u karşılıksız çek yazmaktan, 3’ü saldırganlıktan, 14’ü uyuşturucu kullanmaktan, 8’i dükkândan mal çalmaktan tutuklanmış. 117’si iflasını ilan etmiş, 71’inin kredi raporu kötü olduğu için kredi kartı alamamış.
Bu durum, Temsilciler Meclisi ve Senato etik komisyonlarına gider. Bu kişilerin oy verme konusundaki durumları belirlenir. Bu tür kişilerin kesinkes adaleti etkilemeleri önlenir.
Doğal olarak, sabıka kaydı bulunan milletvekili ve senatörler hâkim ve savcıları belirleyen Kongre Adalet Komisyonlarında görev yapamaz. Şimdi, Sayın Erdoğan anladınız mı, neden hâkim ve savcıyı seçecek milletvekilinin de hukukla sorunu olmaması gerektiğini.

Yazarın Diğer Yazıları