ABD ile sonuçlara göre strateji
İlkesiz liberaller ile iktidar yandaşı muhafazakâr kesim Obama ABD’de iş başına gelince adeta sevinçten uçmuştu. Obama’nın Türkiye ziyareti sırasında ise adeta kendilerinden geçerek şu tür övgüler düzmüşlerdi. Muhafazakâr bir yazarımız ABD Başkanı Obama’yı şöyle takdim etmişti: “Çok dengeli bir insan.../...sırıtan hiçbir özelliği yok.../...hazımlı, özgüvenli.../...çok da sempatik. Gönlünü açıyor ve sabırla, umutla bekliyor; sıcaklık ve yakınlık gösterilmesini. Gösterişsiz ve mahcup bir vakarla bekliyor.../...tam bir diyalog adamı. Sermayesi olan için çok verimli bir muhatap” . Kendisini liberal olarak konumlandıran eski Marksist yeni neoliberal bir gazeteci T.C. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Tahran ziyaretini “Obama’nın ’barışçıl öncü kuvveti’olarak Tahran’da” diye yazmıştı. Biz de boşuna heyecanlanıyorsunuz “Obama Bush’u bile aratacak” diye yazmıştık. Neyse şimdilik bunları geçelim.
ABD Temsilciler Meclisi tarih (!) yazdı
Bilindiği gibi ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu “Ermeni soykırımı yasa tasarısını” oylayarak yeni bir tarih yazdı. Tasarının oylanması sırasında ABD Hükümeti “biz elimizden geleni yaptık ama engelleyemedik” türünden bir strateji uygulamıştır. Beyaz Saray son anda Florida Milletvekili Ileana Ros-Lehtinen’in ağzından “Obama Yönetimi tasarının durdurulmasını” istiyor, diye bir açıklama yaptırdı. Beklendiği gibi bunun hiçbir etkisi olmadı. Sonucun Türkiye’nin aleyhine çıkması için teamüllere aykırı olarak oylama süresi uzatıldı. Türkiye’deki malum kesim sonucu “kaybettik ama ezilmedik daha önce daha farklı kaybediyorduk” türünden takım tutan fanatik edası içinde değerlendirmişlerdir. Ancak onların Obama rüyasının bu sonuçtan büyük bir darbe aldığı da gerçektir.
Obama’nın Osmanlı takıntısı
İşin ilginç yanı, ABD Başkanı Obama’nın tasarının Temsilciler Meclisinden geçmesinin hemen akabinde Yunanistan Bağımsızlık Günü dolaysıyla Beyaz Saray’da bir resepsiyon vermesi ve orada Osmanlı’ya hakaret eden ve Osmanlıyı zalim ilan eden açıklamalarda bulunmasıdır. Obama konuşmasında Başpiskopos Demetrios’a teşekkür ederek şunları söylüyor: “189 yıl önce başka bir piskopos, dağlardaki bir manastırda ayağa kalktı, Yunan bayrağını eline alarak bağımsızlık ilan etti ve demokrasinin beşiğinde yeniden demokrasiye temin etmek için mücadeleye başladı” . Hatırlatalım: Bu isyan sırasında Tripolis şehrinde 30 bin, Navarin’de de 3 bin Türk, kadın-çocuk ve erkek katledildi.
Bu açıklamalardan da eski Osmanlıcıların, yeni Osmanlıcıların, dahası BOP’un eş başkanlarının alacakları dersler olmalıdır!
ABD ile sonuçlara göre ilişkiler!
ABD dış ilişkilerini Başkan’a değil çıkarlarına bağlı olarak sürdürmektedir. ABD’nin Türkiye ile ilişkileri de bu ilkeye tabidir. Türkiye de stratejilerini bu gerçek üzerine oturtmalıdır. Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Türkiye’dedir. Başbakan “neticeleri net olarak görülmediği sürece” Büyükelçinin ABD’ye gitmeyeceğini açıkladı. Bu doğru bir stratejidir. 24 Nisan’da ABD Başkanı konuşmasında “Soykırım” sözcüğünü kullanırsa da “Türkiye’nin ABD’nin çok odaklı dış politikasıyla kesişen noktalarda işbirliğini kesmesi” , “F-35 savaş uçağı, 14 CH-47 Chinook helikopterini içeren 1,2 miyar dolaklık anlaşmayla Patriot füzeleri satış görüşmelerini askıya alması” söz konusu olacaktır. Bu arada Türkiye’nin İran ve Afganistan konusunda ABD’ye verdiği desteği çekmesi de söz konusu olacak! Demek ki her şart altında kayıtsız şartsız ABD politikasından sonuçlara göre ABD ile ilişkiler stratejisine geçiliyor. Doğrusu da budur. Mevcut şartlar ABD Başkanına “soykırım” sözcüğünü kullanma imkânını vermiyor. O da çok istemesine karşın bu sözcüğü kullanamayacak!