ABD, eğitim ve cehalet
Amerika’ya ilk geldiğim günlerde başta hayal kırıklığı yaşamıştım. Amerika için kafamda sanki bir uzay çağına, uzay ülkesine girecekmişim gibi beklentim vardı. Aksine her şey çok sade ve basitti. Ancak bu ülkede yaşamaya başladığım zaman uygarlığı anlamaya başladım. Uygarlık elindeki aygıtın son model bir otomobil veya telefon olması değil, o aygıtı bir çaydanlık bir buzdolabı gibi ihtiyaç karşılayan bir alet olarak görmekti.
İlk beş sene geçim kaygısı ile memlekete gelemedik. Beş yıl sonra Avrupa aktarmalı Türkiye’ye gelişimde, ilk şoku, Avrupa’da ikincisini de Türkiye’ye varışımda yaşadım. Avrupa inanın Amerika’dan hiç abartmıyorum bir 100 sene gerideydi. Bence bugün de hâlâ öyle.
Türkiye’miz aklımızda hep yeşildir diye izlenim bırakmışken İstanbul’u havadan kahverengi ve sağlıksız gecekondu şehirleşmesi ile görünce ikinci şoku yaşadım. Oysa ABD’de hangi şehre inerseniz inin havadan sokakların ve evlerin düzgünlüğü sizi şaşırtır. Hatta New York’ta bile.
ABD’de bulunduğum 30 yıldan fazla süre içinde eğitime ve öğrencilere verilen önem dikkatimi çekti. Her şey öğrenciler içindi.
Çocukları evlerine en yakın yerden alıp okula götüren sarı otobüsler, bu otobüslerin öğrencilerin iniş ve binişi sırasında açtıkları kırmızı stop işareti üzerine yollarda anında donup duran trafik inanılmazdı. Çocukların yedikleri yemekler için hazırlanan kalori hesapları, eğitimi daha ileri taşımak için yapılan girişimler. Yani gelecek nesillere yapılan yatırım.
Öğrencilere eğitim konusunda da bir yarış vardı. Ayrıca onlara yönelik öğretmen ve idareci tutumu da önemliydi ve hâlâ önemli. Öğrencilere idarecilerin kötü davranışı cezasız kalmaz.
Öğrenciler özgür ve demokrat yetiştirilir. Öğrencilere haksızlıklara direnme ve karşı çıkma öğretilir bizdeki gibi ezilmez. Hakkını savunması, şahsiyetli olmaları istenir.
Bu konuda Amerika’nın iktidarı birbirine devreden iki partisi arasında fark göremezsiniz. Her ikisi de eğitime aynı önem ve parayı harcamaktan çekinmez.
Bakın ABD ekonomik krize girdi en son kesilen bütçe eğitim bütçesi oldu. Her yaştaki insanları bu ülkede eğitime teşvik ederler. Üniversitelerde saçı sakalı ağarmış öğrenci az görmedim.
Şimdi diyeceksiniz ki bu adam bunları neden anlatıyor. Sevgili okurum iyi eğitilmemiş toplumlar esir olmaya mahkûmdur. Bizim ampul takımının hiç sevmediği Mustafa Kemal’in, hatırlarsanız, ülkeyi düşman çizmesinden kurtardıktan sonra yaptığı ilk ve en önemli şeye eğitim seferberliği olmuştu. Türkiye bu nedenle Arap ve öteki İslam âleminden hızlı bir şekilde ayrıldı ve yükseldi.
Türkiye 12 Eylül 1980 ihtilaliyle geriye saymaya başladı. Başa da ABD’nin arzusu ile Turgut Özal getirilince tam olarak ulusa yerleştirilen her türlü uygarlık prensibi teker teker yıkılmaya başlandı. Kenan Evren’in açtığı veya açılışını teşvik ettiği İmam Hatip okullarının mezunları bugün ülke yönetiminde. Burada da din adamı yetiştiren Seminary denilen papaz okulları var. Ama ben bir papaz okulu mezununun devleti yönettiğini hiç duymadım. ABD başkanları ülkenin en iyi üniversitelerinden mezun olmuş kişiler.
Başbakan okul açılışına gitmiyor. Okullarda öğretmen yok hem de binlerce öğretmen işsiz olarak bekliyor. Eğitim yönetenlerin işine gelmiyor. Çünkü toplum iyi eğitilirse açıklarını görecek, hakkını aramaya başlayacak. İnternete, basına ve düşünceye sansür uygulanıyor.
Uygar ülkelerde insanlar dövüşmez, tartışır. Bu kadar yıldır burada öğrenci grupları arasında çatışma görmedim. Ama tartışmalarını seyrettim, dinledim.
Evet, bugün ne yazık ki Türkiye bir yol ayrımında. Oğlunun ve kızının geleceğini düşünmeyen bir anne ve baba bu sistemin devamından yana olabilir. İşte o zaman o ana-babanın hiç kimseyi değil de onlara oy vermeseydim diye kendisini suçlaması gerekir.
Son söz Başbakan sürekli olarak Adnan Menderes’i örnek gösteriyor. Geçmişi bilmediği burada da ortaya çıkıyor. Menderes’in ABD’nin gözünden düştükten sonra bugün hizmet ettiği ABD tarafından desteklenen bir ihtilalle devrildiğini bilmiyor mu acaba?