AB: Hem suçlu, hem güçlü
Türkiye, katılım için 1959'da Yunanistan'dan on beş gün sonra AET'ye müracaat etti ve 1963'te "Ankara Anlaşması"nı imzaladı. Ekonomisi Türkiye'den çok geri olan Yunanistan 1981'de tam üye oldu, legal ve illegal yolardan akıl almaz mali ve siyasi destekler aldı. AT, (1993'te AB olmuştur) 1990'da Sovyetler Birliği dağılana kadar Türkiye'yi idare etti; bu tarihten sonra kendi hukukunu da çiğneyen ve yetkili olmadığı alanlarda (dış politika gibi) baskıcı bir yolu benimsedi. Helsinki'de 1999'da adaylık statüsü verilirken hedefi; Türkiye'yi AB'den ümitsizliğe düşürmemek, Kıbrıs'ı Rumlara, Ege Denizi'ni Yunanistan'a vermek ve teröristbaşı APO'yu idamdan kurtarıp ülkemizde yeni bir azınlık yaratmak idi. 2002'de teröristbaşı kurtarılmış, diğer hedeflerde gelinen nokta da ortadadır. Bütün bunlar 10 Aralık 1999'da Bakanlar Kurulu'nda adaylık statüsü konuşulurken dile getirilmiş ve 2002'de yayımlanan "Avrupa Birliği Bitmeyen Yol" kitabımızda kayda geçirilmiştir. Bitmeyen yolun gelinen bugünkü noktasında ise AP, Türkiye ile ilişkileri dondurma kararı almıştır. Bu blöfe pabuç çıkaracak ahmak kaldıysa.
Görülüyor ki, AB, Türkiye'ye muhtemel ortak gibi değil, dağıtılacak ve sömürülecek hedef ülke gibi bakıyor. Bu tespit önemli olduğu için 2004'te önümüze konan zirve kararlarından bazı örnekler vermek isteriz:
"Lozan'ın yeniden yorumlanması, Kopenhag Kriterleri temelinde yeni anayasa, MGK kanununun ulusal güvenliği tarif eden 2a ile TSK İç Hizmet kanununun Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi ile ilgili 35. Maddelerinin değişmesi, Genelkurmay Başkanı'nın Millî Savunma Bakanı'na bağlanması Kamu Reformu, Özel İdare Kanunu, Belediyeler ile Büyükşehir Belediyeleri Kanunlarının çıkarılıp, ketum idari sistemin ademi merkeziyetçi yapıya dönüştürülmesi, Anadillerde yayınlarda süre sınırı ile devletin bölünmez bütünlüğüne saygı gibi kesin prensiplere bağlı olunmaması, dini topluluklara tüzelkişilik verilmesi, Katolik ve Protestan topluluklara vakıf kurma hakkının tanınması, cami dışındaki ibadet yerlerinin açılması ve tamirinde koşullar öne sürülmemesi, Ekümenlik sıfatının aleni kullanılması, kilise seçimlerindeki kuralların kaldırılması, Gökçeada'daki Rum okullarının açılması, vatandaşların mülklerinin iadesi, Öcalan'ın yeniden yargılanması, Anadillerde kurs masraflarının devlet tarafından üstlenilmesi, Siyasi partilerin Türkçe dışında dil kullanabilmeleri, Vakıf ve derneklerin yurtdışındaki kuruluşlarla ilişki kurup, para yardımı alabilmesi ve siyasi partilere para yardımı yapması, Kürt azınlıkların diğer azınlıkların hak ve özgürlüklerinden tam olarak yararlanmasına imkan verecek tedbirlerin alınması, Rum kesiminin tanınması, Türkiye'nin [Kıbrıs] "işgal kuvvetlerini" belirli bir takvim çerçevesinde bir an önce geri çekmesi, Yunanistan'la Ege konusunda anlaşmaya varılması, soykırımın tanınması, AB'nin Türkiye'nin komşularıyla ikili ilişkilerinde müdahil olması, Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerini sınırlandırması, AB'nin Türkiye ve bölge ülkeleriyle ilişiklerinde, Türkiye'de ve diğer bölge ülkelerinde bulunan kayda değer Kürt azınlıklar ile AB'deki mevcut Kürt diasporasını, dikkate alması, AB'nin dış politikasıyla birkaç yıl içinde ikna edici bir uyum göstermesi" gibi.
AB, ortak politika alanına girmediği ve varlığımızı hedef aldığı için bu konularda talepte bulunamaz. Ayrıca AB hukukuna aykırı olduğu için de bu dayatmaları yapamaz. Buna rağmen üzülerek ifade edelim ki, bunların tamamına yakınının gereği yapılmıştır.
Ekonomik yalan kampanyaları
Tartışmalarda "ihracatımızın %50'si veya 60'ını AB'ye yapıyoruz" gibi asılsız beyanları; ihracatımızdan bahsedip de, ithalatımızdan hiç söz edilmeyişini, ülkemizin AB'nin himmetine sığınmış gibi gösterilmesini kınıyoruz. Bu yalanlara karşı hem AB, hem de dış ticaretimize ait istatistikleri yorumsuz olarak aşağıya alıyoruz.
****
AB ile Ticaretimiz (Bin Dolar)
İhracat İthalat
2013 62.829.035 92.585.620
2014 68.226.721 89.011.829
2015 63.746.535 78.840.048
***
Türkiye'nin Dış Ticareti
İhracat-İthalat (Bin Dolar)
2015 143 838 871 - 207 234 359
2014 157 610 158 - 242 177 117
2013 151 802 637 - 251 661 250
******
Bu istatistikler gösteriyor ki, toplam ihracatımızın, ancak ¼' üne yakınını AB ile yapıyoruz. İhracat-ithalat istatistikleri hep AB'nin lehine sonuç veriyor.
İçimizdeki AB'cilere bir müjde (!) verelim: AB'yi kapıdan kovsak, pencereden girecektir. Zira yolun yarısını geçtiğini düşünmektedir, asla bırakmak istemez. "Biz Avrupa'da Misafir Değil, Ev Sahibiyiz" sözü delil yapılabilir. Ama el mi yaman, bey mi yaman günü gelince görülür.
Çaremiz, AB'den çıkıp, AB'nin birçok ülke ile yaptığı serbest ticaret anlaşmasına geçmektir. Böylece AB, hem iç işlerimize, hem de dünya ile ticaretimize karışamaz. İki taraf arasında, sürdürülebilir ticari ve siyasi ilişikler düzeni kurulmuş olur.