Aaaaaa “beyaz adam”
Sabah: Namazda katliam, Habertürk: Namazda katliam, Vatan: Ezan’da katliam, Türkiye: Sabah namazında katliam, Akşam: Ramazan’da Sisi katliamı, Star: Sabah namazında katliam, Bugün: Namazda katliam...
Çoğu manşet. Geri kalanlar da göbekten kocaman puntolarla yansıtılmış okurlara.
Ramazan’ın ilk günü de olunca; çifte yürek kavurucu etkili!
“Buna da mı kulp yani? Katliama katliam demesinler mi?” diyeceksiniz şimdi?
Desinler tabii de, “katliam” dediğin “katledilenler”in yahut “katiller”in kimliğine göre değişir mi peki!
***
Sabah gazetelere bakarken aklımdan -geçenlerde Haber Merkezi’ndeki arkadaşlarımız da hatırlatmışlardı- Iraklı Nur’un “Allah için bizi öldürün” diye yakaran mektubu geçti.
Hatırlıyor musunuz hepimize nasıl seslendiğini:
“...Amerikalılar, Ebu Garib’te namusunuzu her gün ayaklar altına alıyor. Mektubumu okuyanları, Allah adına, Ebu Garib Hapishanesi’ndeki vahşiliklere dur demeye çağırıyorum. Buradaki insanlığa sığmayan işkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye davet ediyorum. Burada yapılanlar, Siyonistler’in hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadınlara yaptıklarından daha berbat.
Orada fiziki işkence yapıyorlardı. Oysa burada her gün ırzımıza geçiyorlar. Vahşi, kana susamış hayvanlar gibi bedenlerimize saldırıyorlar. Avazımız çıktığı kadar çığlıklar atıyoruz ama kimsenin bizi duyduğu yok!
(...)
Hepimizin karnında onların piçleri var! Çoğumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razıyız!
Size yalvarıyoruz; gelin ve kurtarın bizleri! Size, ailelerimize ve
ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! ”
Namaz, ezan, cami dekorlu operasyonel haber mahirlerinden kaçı bu mektubu yayınlayabildi?
Hangisi Amerikan askerlerinin Bağdat’ta, Telafer’de, Ramadi’de, Hille’de, Bakuba’da, Mikdadiye’deki camilerdeki katliamları için esti gürledi; namazda, Ramazan’da, bayram sabahlarında kefenlenirken yüz binlerce Müslüman katillerinin “zayiat vermeden evlerine dönebilmesi için” dua eden kimdi?
Doğu Türkistan’ı söylemiyorum bile’85 Irak Türkmenlerini de geçtim’85 Allah aşkına söyleyin; bu ülkede camiye giden imamı sırtından vuran PKK’lıları sütten çıkmış ak kaşık formunda takdim eden gazeteler bunlar değil mi?
Kalkmış bir de “Kızılderili bölgesindeki altın ve gümüş madenlerini taşımak için demiryolu döşeyen beyaz adamın ‘çağdaşlık getiriyoruz’ söylemi kendi menfaatini maskelemekten öteye geçmiyor” diye yazmış dün Yalçın Akdoğan, Star’daki köşesinde.
Şaka mısınız?
Kötü ve bir türlü bitmek bilmeyen kamera şakası mı bu iktidar, bu medya?
O “beyaz adam” Irak’a “demokrasi getirdiğini” iddia ederken aklınız neredeydi?
AMERİKAN FİLMİ
Komediler medyası diyoruz da abartıyoruz sanıyor bazıları... Buyrun bunlar da
Mümtaz’er Türköne’nin satırları:
“Nasıl olsa büyüte büyüte kendilerinin de inandıkları her şeye kadir bir Amerika efsanesi mevcut. Ama ne ABD bu kadar güçlü, ne de zannedildiği kadar bu işlere burnunu sokması mümkün. Batı, zurnanın birçok deliğinden sadece en sonuncusu. ABD’nin etki gücü ise Hollywood’un bol entrikalı casusluk filmlerinin etkisinde kalanların algısından ibaret.”
Küba, Şili, Nikaragua, Kamboçya, Şili,
Hawai, Vietnam, Japonya, Kore, Irak, İran,
Afganistan, Pakistan “doğal birer film platosu”, darbeden soykırıma uzanan geniş bir
zulüm yelpazesine uğratılan toplumlar da
“figüran”dı bu durumda; biz “gerçek”
sandık öyle mi!