94 yaşındaki delikanlı, demirkanlı. Patrona Halil! Turgay Beşyıldız yazdı
Turgay Beşyıldız / YENİÇAĞ
Trabzon’un en tanınmış atletiydi.
Çocukluk yıllarında bırakın koşmayı, yürüme bile yürüyemiyordu ama o memleketinin en iyi atleti olmuştu…
1929 Yılında Trabzon’da doğdu.
Çocukluk yıllarında 8-9 yaşlarında iken, arkadaşları sokakta koşturuyordu.
O ise pencerenin buğulu camının kenarından, küçük çenelerini iki elinin avuç içine dayayarak dışarıya bakıp, onları iç geçirerek izlemekle yetiniyordu. Bırakın koşmayı yürüme bile, yürüyemiyordu.
Zamanın en kötü hastalıklarını taşıdı, durdu. Tifo, Sıtma, Raşitizm..
Hiç yürüyemiyordu, bebek gibi kucakta taşınıyordu.
Yokluk günleri, 1930’lu yılların sonu.
Halil İbrahim Demirkanlı, tam 94 yaşında şimdi ama sporu hiç bırakmamış, atletizm günleri bitince postacıların yürüme yarışlarına, şampiyonluklarına katılmış.
Kendisini bir PTT emeklisi olduğu için, onu Trabzon’un Çamlık mevkiindeki PTT lojmanlarında tek başına yaşadığı evde buldum. Eşi Nahide Hanım 78 yaşında iken, bir mart ayında 2011 yılında vefat etmişti. Yıllardır yalnız yaşıyordu.
Zaman zaman küçük oğlunun evinde kalıp, geliniyle, torunlarıyla vakit geçirmekten de mutluluk duyduğunu söyledi bize.
Allah onlardan razı olsun demeyi de ihmal etmedi.
Yaşı 94 ama maşallah dağ gibi duruyor. 2 kız, 2 erkek , 4 yetişkin evlat babası, yürürken numaralı gözlükleri bile hızını kesemiyordu.
Henüz baston, mastonla tanışmamış. Bir büyük oğlu İstanbul’da, küçük oğlu da Trabzon’da oturuyor. Eski bir profesyonel futbolcu. Atapark semtinin çocuğuydu. Trabzon İdmangücü’nden sonra yıllarca Antalyaspor formasını giymişti. Sebat Gençlik, Alanyaspor, Ispartaspor, Bayburtspor, Yalıspor, Artvin K.H ve Bafraspor’un da ilerleyen farklı sezonlarda forma giymişti. Şimdilerin teknik adamı 65 yaşındaki Bülent Demirkanlı, nam-ı diğer Sarı Bülent.
Bir çok takım çalıştırdı; Ünyespor ile Bayrampaşa gibi birkaç futbol takımını daha şampiyon yaptı. Bugüne kadar 20 futbol takımını teknik patronluğunu üstlendi.
Patrona Halil Amca, şu sıralar 3. Lig ekiplerinden Orduspor 1967 SK’nın teknik direktörü olan oğlu Bülent ‘den bahsederken gururlanarak konuşuyor, baba Halil İbrahim Demirkanlı ve sohbetimize başladığımız yere geri dönüyor:‘’Ben 8-9 yaşlarında çok hasta iken, artık aileme yük olmaya başlamıştım bunu hissediyordum. Aslında çaresizlik beni öldürüyordu. Annem benim ile ilgilenmeyi artık bırakmıştı, pes etmişti. Ölmemi bekliyordu. Bana kocakarı ilaçları içiriyorlardı ama pek fayda etmiyordu. O zamanlar Trabzon’ da tek bir çocuk doktoru vardı. Bir komşumuzun tavsiyesiyle beni o doktora getirdiler. Kocakarı ilaçlarıyla değil, hocaların üflemesi, püflemesi ile değil, muskalarla, kuskalarla değil, onun yani doktorun verdiği ilaç ve tedavi ile zamanla iyileştim.’’
YÜRÜYEMEYEN ADAM ARTIK HEP KOŞUYORDU!
Boztepe İlkokulu’nda okuduğu yıllarda tedavisi de devam ediyordu Küçük Demirkanlı’nın, okulun dağılma zili çaldığında herkes eve giderken, o okulunun bahçesinde, duvarın iç kenarlarının dibinden yürüyüş turları yaparak, bacak kaslarını geliştirmeye başlamış. O yaşlarda kendisini hırs basmıştı. Aslında atlet olmak yoktu aklında ama onu iyileşme süreci oraya doğru itiyordu.
Patrona Halil Amcamız devam etsin biz dinleyelim: ‘’ İlk zamanlar okulun bahçesindeki duvarlarını tuta tuta yürüyüp tur atmaya idman yapmaya devam ettim ve eve geç gittim hep. Kısa bir süre önce yıkılan Orman Bölge Müdürlüğü’ne ait lojmanların bulunduğu yer, Askeri İnzibat Merkez Karakolu’nun tam karşısındaki alan olan şehrin tek sahasıydı, futbolcuları izlerdim. Trabzon’un ilk sahasıydı, oranın adı ‘’Taramalı’’ sahaydı o zaman, gel zaman git zaman derken benim zor yürüyüşlerim, ayaklarımı koşmaya yöneltmeye başladı ve bu sahanın kenarlarında koşarak tur atmaya başladım. ‘’
Bir iç çekti delikanlı, Demirkanlı ve anlatmaya devam etti ‘’Hiç unutmam. Bir adamın beni arada bir seyrettiğini fark ettim. Bir gün yanıma geldi bana bir ipek mendil hediye etti.
‘Senden iyi atlet olur, bu işe devam et ‘ dedi ve gitti.’’
Ortaokul yıllarında Kemerkaya Ortaokulu’nda eğitim ve öğretim görürken, koşu idmanlarına hız veren Demirkanlı, yazları bağda , bahçede, kırda, yüksek kesimler olan Soğuksu ve Boztepe mevkilerinde kros ve tempolu koşulara başlamış. Uygun bulduğu her an her yerde koşuyormuş, üstelik bir atlet olacağını aklından bile geçirmeden… Yürüyemeyen adam artık koşuyor ve hep koşuyor ve de durdurulamıyordu.
…Ve ‘’Okullar Arası Atletizm Yarışmaları’’ yapılacak denildiğini duyduğu bir gün, kendisini pist de bulmuş. ‘’1.500, 3.000, 5.000 ve 10.000 metrede yarışmalara girmeye başlamıştım.’’ diyen Demirkanlı :‘’Ortaokullar arasında birincilikleri kimseye kaptırmıyordum. Kuş gibi uçuyor, Arı gibi vızıldıyor, rüzgar gibi gidiyordum.Yürüyemeyen o çocuk, şimdi tutulmuyordu. Ortaokul son sınıfta iken Trabzon’da Büyükler Bölge 1’nciliği yarışmaları vardı, isteyenler yarışmaya katılabiliyordu. Bende daha yeni yemek yedikten sonra, evden çıktım arkadaşlarla beraber oraya seyretmeye gittim. Hepsi iyi atletlerdi. Benden büyüktüler. Arkadaşların ısrarıyla yarışmaya girmeye zorlanıyordum ama yeni yemek yemiştim, hazırlıksızdım ve aklımdan böyle bir şey geçmiyordu . Benden yaşça da büyük olan Tilki Kemalzade ve Kemal Tarakçı gibi önemli ve tecrübeli atletler vardı yarışta. Mesafe olarak 5 km koşacaktık, ısrarlar sonucu kendimi hazırlıksız olarak yarışta buldum. Bir ara kusacak gibi oldum ve ilk ciddi ama hazırlıksız sınavımda bile 1. olmuştum. Herkes hayretler içerisindeydi. Bu yarıştan sonra İdmangücü beni lisanslı sporcusu yaparak transfer etti.’’
YARIŞMAYA KAMYON KASASINDA GİTTİK
İdmangücü’nde, 1942-1948 yılları arasında Yeşil Beyaz forma altında yaptığı mukavemet koşularında Trabzon’da ve civar illerde hiç geçilmedi. Her yarışta 1. oluyordu, adeta bir çocuğun yıllarca yürümemeye yıllar sonra isyanıydı. Bir gün öğretmeni merhum Ali Oğuzman sınıfta tarih dersinde Patrona Halil isyanını anlatırken, ona bakarak, gülümsemiş ve esprili bir şekilde: ‘’ Sende sonunda isyan ettin be Halil ‘’ diyince, adı ondan sonra Patrona Halil kalmıştı.
Halil İbrahim Demirkanlı ‘’ Hey gidi günler ‘ deyip derin bir nefes aldıktan sonra,
‘’ Antrenör Muaffak Ağabeyimiz vardı. Her vilayetten 4 kişi olmak üzere Samsun’da yapılan Bölge Şampiyonası’na gittik. 10 km koşacaktık. Civar illerden gelen yaklaşık 90 önemli atlet kalabalık bir seyirci kitlesi önünde koşuya başladık. Her 1 km den geçerken, bir izci elindeki borusunu öttürüyordu. Samsun’daki Atatürk heykelinin önünden başlayıp çiftliğin sonundan dönüp geleceğiz, mesafe 1O Km. Bu yarışta da 1. oldum. Altın kaplama madalyamı boynuma taktılar. Bu madalyayı yıllar sonra kaybedince çok üzülmüştüm. Ardından Türkiye Şampiyonası’na Sivas’a gittik, 1947 yılı idi. Sivas’da bir otele yerleştik bir hafta boyunca yedik, içtik, gezdik, iyi çalışamadık, iyi hazırlanamadık. Bizi bir kamyonun kasasına doldurdular, şehrin 10 km dışına çıktık orada yarıştık. Buna rağmen yine dereceye girdim. ’’
İstanbul Bölge 1’nciliği yarışlarında da göçmen atletler vardı. Uluslararası müsabaka tecrübeleri olan kalabalık bir atlet sayısı içerisinde, Anadolu’dan ilk 3’e giren tek atlet Demirkanlı olmuş, 10 Kilometrelik yarışı 3. tamamlamıştı. Liseyi İstanbul’da PTT Lisesi’nde yatılı olarak okuyan delikanlı Demirkanlı, 30 kişi mezun olduktan sonra Trabzon’a gelerek, PTT’de direk işe başlamış.
Yeni evliydi. İdmanları biraz aksatmaya başlamıştı. Ordu’da 1952 yılında yapılan bölge
1’nciliğine iyi hazırlanamamasına rağmen, bölge 2’ncisi olarak gümüş madalya almıştı.
1959 yılında yine 10 Km de takım halinde İdmangücü olarak 1. olmuşlardı.
Fırsat buldukça da şehrin deniz kenarına iniyor, genelde havalimanına yakın kıyılarda uzun mesafeli yüzme çalışmaları da yapıyordu. Özellikle yaz sezonunda kış kapıya sertçe dayanana kadar yürüyüş yapmaya ve yüzmeye bu yaşına rağmen devam ediyor. 11 yaşından 32 yaşına kadar atletizm yapan Trabzon’un en tanınmış atleti olarak tarihe geçen Halil İbrahim Demirkanlı, yani Patrona Halil, Trabzon PTT Merkez Müdürü olduktan sonra atletizm yarışmalarına bir nokta koymuştu.
Ona ne kadar tamam derse desin, spor peşini bırakmıyordu.
PTT Genel Müdürlüğü ‘’Postacı Yürüyüş Şampiyonası’’ düzenlemeye başlamıştı. Bakalım Demirkanlı, postacı yürüyüşlerine de katılmış mı, ne yapmış? ‘’1985 yılında, tam 56 yaşında yeniden eşofmanları giydik. İçel’e gittik. Benim yaş grubumda Türkiye 1. oldum. Bu postacı yürüyüş yarışmalarında hep hediyeler, madalyalar aldım. Bu madalyaların bazılarını ve fotoğraflarımı Trabzonspor müzesine verdim ama ne yaptılar bilmiyorum bir ara yeni taşındıkları müzeye gidip bakacağım. ‘'
MADALYALARINI ERİTİP DOLGULU DİŞLERİNE KAPLAMA YAPMIŞLAR…
Demirkanlı: ‘’Bir ara gazeteler kuponla çekilişler yapmaya başlamıştı. Milliyet gazetesi o sıralar 30 kupon toplayanlara çekiliş yapacak ve sıfır km bir şahin otomobil verecekti. Rahmetli hanımın ısrarıyla kuponları itina ile kestim biriktirdim. O araba bana çıktı, iyi mi !... Gittim İstanbul’a aldım arabayı geldim. Sonradan onu da sattık tabi. PTT’de boğazımdan haram geçirmedim. Çokta insana yardımım olmuştur, bilirler. ’’ dedi.
Eski yıllar tabi, Trabzon’da Diş Dr. sayısı bir elin parmakları kadar. Genelde diş teknisyenlerinin de Ağız ve Diş Sağlığı için devrede olduğu dönemler. Halil İbrahim Amcamız anlatmaya devam ediyor
‘’O zaman diş kaplaması yok gibi.. Komşular gidip geliyor bana ‘ Halil Abi, bronz olan madalyalarını ver de, erittirip dolgu olan dişimize kaplama yaptırmamız gerekiyormuş. ‘ Ben de verdim dişlerine kaplama yaptırdılar. Hiç olmazsa bir işe yaradı, yoksa belki de onları da kaybedecektim.’’ diyince beraber bayağı gülüştük.
Trabzon’un üst kesiminde kalan Çamlık mevkiindeki evinden, şehir merkezine halen daha elleri arkada yürüme inip çıkıyormuş genelde. Eskişehir Anadolu Üniversitesi, İşletme Fakültesini dışarıdan 7 yılda bitirmiş.
10 yıl önce yakalandığı prostat kanserini de yenen Demirkanlı, zamanın KTÜ Rektörü Prof.Dr.İbrahim Özen için ise şunları söyleyip, konuşmasını şöyle tamamladı ‘’ İbrahim Hocam beni Ankara Hacettepe’ deki arkadaşlarına tedavi ettirdi. Ondan Allah razı olsun bana analık, babalık yapmıştır. Kendimi şimdi çok sağlıklı hissediyor zaman zaman eşofmanlarımla yürüyerek spor yapmaya devam ediyorum. Evde kuşlarım var onlarla ilgileniyorum. 1995 yılında emekli oldum. Bir kooperatif evim var oturduğum, bir de emekli maaşım var. İçimde ukde kalan olimpiyatlara katılamamak oldu. İmkanlarımız iyi olsaydı inanın onu da yapardım. Ayrıca Trabzonspor’dan bir kez olsun doğru dürüst bir davet alamadım. Aslında beni en çok hatırlanmamak üzüyor. Bu röportajı yapmanız yüreğime biraz su serpti. Beni unutmayın, Trabzonspor’un Müzesi’nde fotoğrafım ve madalyalarım olsun. Ben bu memleketim için koştum.‘’ diyerek sözlerini tamamlarken, gözlerinin dolduğunu hissettim.
İçerisinde bulunduğumuz bu ekim günü, daha birkaç gün önce kendisini Karadeniz Teknik Üniversitesi Sahil Tesisleri’ne yakın bir yerde yüzerken gördüğümde şaşırmadım. Deniz’in üstünde martılar, karabataklar, dere tavukları bir de kulaç atan 94 yaşındaki Halil Amca vardı.
Helal olsun ona ki, unutulması artık imkansız. Çünkü; bu yazıyla arşivlerin içerisinde, ömür boyu kalacaksın artık, nam-ı diğer Patrona Halil.
----------------------------------------------
Patrona Halil isyanı, nedir ?
Osmanlı Padişahı III. Ahmet döneminde, Lale Devri’ne bir tepki niteliğinde çıkan ayaklanmadır. (28 Eylül - 2 Ekim 1730) Elebaşı olan kişinin adıyla anılır. Ayaklanmanın temel nedeni Nevşehirli Damat Ferit Paşa‘nın batı yöntemleriyle eğitilmiş yeni bir ordu kurma girişimidir. İran Savaşları dolayısıyla Osmanlı maliyesi bozulmuş, devlet gelirleri kısılmış. Yeniçeriler uzun süre maaşlarını alamamıştı. Asker ve memurların gelirleri azaltıldı, halka ağır vergiler yüklendi. III. Ahmet’in de savaştan kaçınması, gerekli orduyu toplamaması Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın durumunu olumsuz yönde etkiledi. İstanbul halkında taşkınlık son haddini bulunca, Nevşehirli İbrahim Paşa ile yandaşlarına karşı ayaklanma hazırlıkları başladı. İbrahim Paşa’nın damatları olan Vezir Mustafa Paşa, Kethüda Mehmet ve Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, durumu sadrazama haber vermekten kaçındılar. Olayı öğleden sonra öğrenen III. Ahmet, kız kardeşi Hatice Sultan ve Paşmakçızade Abdullah Efendi’nin önerisiyle İbrahim Paşa’yı yanından ayırmadı. Aynı gün akşam İbrahim Paşa adamlarıyla ayaklanmayı bastırmak amacıyla İstanbul’a geçtiyse de, güçlü bir kadro toplayamadı. III. Ahmet durumu kurtarmak için damadını feda etmeye hazırdı. Önce onu görevden almayı, daha sonra da sürgüne göndermeyi düşündü. Asiler ise kendilerine teslimini istiyorlardı. III. Ahmet asilerin saraya hücuma yeltendiklerini görünce, İbrahim Paşa’yı idam ettirdi, cesedi asilere verildi. Asiler “Padişah saltanattan çekilmedikçe olayların sonu gelmeyecek” diye haber gönderince, bunun üzerine III. Ahmet saltanattan çekilmeye karar verdi, tahta yeğeni
I. Mahmut çıktı. Arnavut kökenli Patrona Halil ayaklanmayı gerçekleştirdikten sonra Lale Devrinde yapılan tüm yenilikleri ortadan kaldırdı. Kağıthane, Alibeyköy ve Karaağaç’ta yapılmış olan yaklaşık 130 yalı ve köşk yakılıp yıkıldı. Ortalık normale döndükten sonra,
I. Mahmut kendisinden istekleri bir türlü bitmeyen, bıktıran Patrona ( Koramiral ) Halil ve yakın adamlarını bir toplantı bahanesiyle silahsız getirildikleri bir yerde, ani bir baskınla öldürtüp, kılıçtan geçirerek kendisi yeni düzenini kurdu.