6 Haziran’da dananın kuyruğu kopar mı?..

Son yazılarımda ısrarla “Uludere” üzerinden yapılan taht kavgalarına dikkat çekiyorum.
Tekrar ediyorum;
Tayyip Erdoğan’ın katılmak ve Obama ile fotoğraf vermek için hazırlık yaptığı Şikago’daki NATO zirvesine Abdullah Gül’ün gitmesi.. Bu zirveden önce Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in ABD’de bir hafta kalması.. Ardından, ABD medyasında Uludere haberinin patlatılması ve Türkiye’nin gündeminin allak bullak edilmesi.. Hem Abdullah Gül’ün hem de eşinin Obama ailesi ile çektirdiği samimi ve bol gülücüklü fotoğrafların medyaya servisi.. Hiçbiri rastlantı ve kendiliğinden gelişen gündem maddeleri değil!.
Tayyip Erdoğan’ın görünürdeki makas değişikliğinin ayrıntılarını da dilim döndüğünce sizlere aktarmaya çalışıyorum. Gelelim büyük bilek güreşindeki son kulis bilgilerine...
Ankara’da akil adamların ve çok iyi duyan kulakların bulunduğu kulislerde iddia edilir ki;
“Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in ABD temaslarında önüne konulan konulardan biri, Başkanlık sistemidir. İkincisi ise Tayyip Erdoğan’ın bazı politikalarından duyulan sıkıntıdır. Necdet Özel Paşa birinci konuda yorum yapmaz. İkincisinde ise Amerikalılar, Tayyip Erdoğan’ın İran’a yakın durmasından ve özellikle Akdeniz’de NATO çıkarlarına aykırı hareket etmesinden ne kadar sıkıntılı olduklarını söylerler. Necdet Paşa burada devreye girer Amerikalılara karşı Tayyip Erdoğan’ı savunur...”
Bu iddialar yüzde 100 doğru mu?..
Necdet Özel, bugünlerde Ukrayna’da olduğu için sözcüsü Baki Kavun Paşa da cevap veremez.
Ne olur ne olmaz!.. Bir şey diyecek olurlarsa hiç kuşkunuz olmasın aynen yazarım.
Fakat Abdullah Gül, ABD’de iken NATO üzerinden gelen tüm yağlama- yıkama haberleri de akil adamların bu duyduklarını doğruluyor gibi gözüküyor. Abdullah Gül, oralarda birilerinden net destekler almasa, “uçak mesajlarını” bu kadar kuvvetli ve “ustaca” veremezdi.
Ankara’nın derin kulaklarının konuştuğu bir husus daha var.
CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile ilgili yaptığı iptal başvurusu.. Başkentte nefesler tutuldu, Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar bekleniyor.
Derin kulakların bu konuda da önemli bir iddiası var;
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, son 20 günlük süreç içerisinde Anayasa Mahkemesi üyeleriyle görüştü.”
Devletin başının Anayasa Mahkemesi üyeleri ile görüşmesinin hiçbir tuhaf yanı yok. Ama gündemin sıcaklığı ve ilgili maddeleri de farklı yorumların yapılmasına engel olamıyor.
CHP kaynaklarında da, iptal başvurusunun Anayasa Mahkemesi’nde görüşülme süreci ile ilgili önemli bir bilgi var;
“Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanı’nın görev süresi ile ilgili başvurumuzu büyük ihtimalle 6 Haziran Çarşamba günü gündeme alır ve 8 Haziran Cuma günü bir karar açıklanabilir.”
CHP’liler Anayasa Mahkemesi’nden ilk olarak yürütmeyi durdurma talepleri ile ilgili bir karar çıkmasını bekliyorlar. CHP’lilere göre; “Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı verirse; 7 yıl düşer ve Abdullah Gül için de görev süresi 5+5 olur. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bu idari kararın da dönüşü olmaz.”
Elimizdeki bilgileri sağlamak adına, en azından görüşme takviminin ne aşamada olduğunu öğrenebilmek için Anayasa Mahkemesi kaynaklarına başvurduk. Aldığımız cevap, “İnternet sitemizi takip edin” şeklinde oldu.
Kabul etmeliyiz ki; Anayasa Mahkemesi’nin üstünde de yoğun bir kulis baskısı var. Hem de her taraftan.. Hem de sağlı-sollu...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile geçmişten gelen büyük dostluğu olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın bu işi “tereyağından kıl çeker” gibi halledeceğinden eminim..
Ankara’da her gün gök gürültülü sağanak halinde yağmur yağıyor. Dereceye bakıyoruz; Hava sıcaklığı hep aynı. Sürekli ter içindeyiz. Rutubet de iyice arttı. Meteoroloji, “Haziran’da güneşi göreceksiniz” diyor ama.. Haydi hayırlısı!..
Lafı Cumhurbaşkanı’ndan açmışken, Abdullah Gül’ün, son sürat verdiği halkla-ilişkiler faaliyetlerinden yeni bir duyuru yapalım.
“81 İlden 81 Yıldız Projesi 2012 Yıldızları Tanıtım Toplantısı” , 2 Haziran Cumartesi günü Bolu-Abant’ta yapılacak. Toplantıya Abdullah Gül de katılacak.
Proje önceki yıllarda, “Hayrünnisa Gül’ün himayesinde” başlatılmıştı.
Projenin geçen yılki toplantısında konuşan Hayrünnisa Gül, eğitimin önemine inanan ve kendi çocuklarına olduğu kadar ülkemizdeki bütün çocuklara karşı da sorumluluk hisseden bir anne olarak kendisinin de bu konuda üzerine düşeni yapmaya çalıştığını vurgulayarak, “‘81 İlden 81 Yıldız Projesi’ni bundan iki yıl önce bu düşüncelerle hayata geçirdik. İllerimizden valiliklerimizden belirlenen, derslerinde ve sporda başarılı gençlerimizi himayemize alıyoruz. Manevi anneleri olarak bu çocukları destekliyor ve karşılaştıkları her problemde yanlarında olmaya çalışıyoruz. 162 çocuklu kocaman bir aileyiz” demişti.
Gül ailesi desteklerini kendi keselerinden mi yoksa devlet kesesinden mi yapıyorlar?
Bir de buna açıklık getirseler!..


Tasmalılarla ilgili...

Adı; Serdar Demirhan. NTV’de uzun yıllar beraber çalıştık. Mesleğe kameraman olarak başladı ve bileğinin hakkı ile yükseldi. Çok başarılı bir yönetmen oldu. Beyni bir proje fabrikası gibi çalışır. NTV’de “yapılamaz” denilen işlere beraber imza atmıştık. Habercilik mesleğinin dik duruşlu adamlarındandır. Başbakan Erdoğan’ın başlattığı “tasmalı gazetecilerle” ilgili ne yazsam diye düşünürken “Serdar Hoca”nın facebook’da paylaştığı yazısını gördüm. Bu kadar iyi kimse yazamaz. Alın siz de okuyun:
“Benim Sarı Basın Kartım Varken...
Bizim için bir onur vesikası, gurur vesilesi idi.
O zamanlar büyüğün küçüğe sevgisi, çırağın ustaya saygısı vardı.
Gazetecinin saygınlığı, itibarı, doğruluğu tartışılmazdı.
Bugün olduğu gibi mesleği öğrenmeden işin p.ç liği öğrenilmeye çalışılmaz;
Usul, adab, erkan, hürmet ve adamlık her şeyden önce gelirdi.
O zamanlar gazeteci dediğin kalemini satmaktansa kırmayı tercih ederdi.
Onuruyla ekmeği arasında sıkışırsa her zaman aç ölmeyi tercih ederdi.
Yarış yalakalık için değil, haber atlatmak için yapılırdı.
Bir köşeye, bir makama sahip olabilmek için hükümetin değil, genel yayın yönetmeninin gözüne girmek gerekirdi.
O zamanlar gazeteler satış için yarışırdı, bugün gazeteciler kendini satmak için yarışıyor.
O zamanın gazetecileri cepte para olmadığı için sarı basın kartı sayesinde belediye otobüsleri ile gezerdi, bugün basın plakaları lüks otoların camını süslüyor.
O zamanlar en büyük sermaye beyindi, şimdi gazetecilik dilinin uzunluğu ve bir saniye içindeki hareket kabiliyeti ile ölçülüyor.
O zamanlar gazete çıkarılırdı, şimdi gazete ebadında reçete yazılıyor.
O zamanlar gazeteciler milleti uyanık tutmak için kendileri uyumazdı, şimdikiler rahat uyumak için milleti uyutuyor.
O zamanlar hiçbir zincir gazeteciyi mahkum edemezdi, şimdi tasmaya rıza gösteriyor.
O zamanlar iyi bir gazeteci öldüğünde arkasından milyonlar gözyaşı dökerdi, şimdi sektör külliyen öldü, kimse umursamıyor.
Peki ‘tasmalarını ben çözdüm’ diyen Başbakan’a kim neden kızıyor?
Ve ben 15 senedir neden basın kartı taşımıyorum?”
Altına imzamı atıyorum Serdar Hoca...

Yazarın Diğer Yazıları