30 Ağustos, Kurtuluş Savaşında Mersin-Tarsus ve Oğuzcanlar

30 Ağustos bugün, Başkumandanlık Meydan Savaşı... Yunan Ordusu'nu kıskaca alıp imha ettiğimiz ve İzmir yolunun açıldığı gün, Cumhuriyetin doğum sancılarının duyulduğu gün...

Kutlu olsun!

Çamur Melih kumandalı bir televizyon var, bir imam artığı program yapıyor orada, o programa yakın zamana kadar o Fesli Fesat'ı çıkarmaktaydı. Fesli Fesat; palavra, iftira, saptırma dolu sözlere başlıyordu. Kurtuluş Savaşı diye bir savaş yokmuş, yendiğimiz kimmiş, baldırı çıplak palikarya, savaş dediğin Çanakkale gibi olurmuş, hem zaten şu Başkumandanlık Savaşı'nı da aslında Atatürk değil Sakallı Nurettin Paşa yapmışmış...

Bu fesine tükürdüğümün sözlerinin bir değeri yok ama bazı dededen kuyruk acılılarla, bazı dinci angutlar inanıyorlar bunlara. Geçenlerde birisi bir yazımın altına yorum yapmış, Kurtuluş Savaşı'nı Sakallı Nurettin Paşa yaptı diyor.

Oysa Kurtuluş Savaşı'mızın ayrıntılarına inen eserler okunduğunda bu mücadelenin büyüklüğüne ve derinliğine zum yapmış oluyor insan. Hayranlığınız artıyor, yaşanmış, gerçek bir mucizenin cihana gösterildiğini açık seçik görüyorsunuz.

Genç Dostum Emre Koşak (yazar), Toroslar Belediyesince kültür armağanı olarak hazırlatılmış bir kitap gönderdi bana, tam 504 sayfa. Adı: "İşgal ve Kurtuluş Günlüğü/Kurtuluş Savaşında Mersin ve Tarsus", kitabın yazarı Halil İbrahim Yıldırım, Berikan Yayınları tarafından yayımlanmış.

Kitap, Mondros Mütarekesi günlerinden başlıyor. Yöre işgal ediliyor haksız yere. Türkoğlu iş başa düştü deyip silaha sarılıyor ve örgütleniyor. Adana, Mersin, Tarsus ve bağlı birimlerdeki mücadele ve kahramanları tüm ayrıntılarıyla yer alıyor bu kitapta. İngilizleri, Fransızları ve Fransızların lejyon olarak görevlendirdiği yerli Ermenileri nasıl dize getirmişiz, bu getirmede Mustafa Kemal Paşa'nın örgütçülük ve kumandan olarak rolü ne olmuş bunları da ayrıntılı olarak okuyoruz.

Kitapta pek çok kahraman var, bunlardan biri çok ilgimi çekti ondan söz edeceğim. Şair Ümit Yaşar Oğuzcan'ın babası Lütfü Oğuzcan. Bakın neler yapmış bu yiğit, bu aydın, bu çok yönlü ve yetenekli insan.

Lütfü Oğuzcan, Adana'da lise öğrencisiyken Birinci Dünya Savaşı başlıyor, "Onbeşli"lerden biri olarak askere alınıyor. Savaş sonuna doğru teğmen olarak terhis oluyor ve memleketi Mersin'e dönüyor. Mersin ve yöresinde işgaller başlayınca hemen mücadeleye atılıyor Jandarma Takım Kumandanı olarak görev alıyor. Yöreyi düşmandan temizleyenler arasında o da var. Sonra Batı cephesine koşuyor, İnönü, Aslıhanlar, Kütahya ve Dumlupınar muharebelerine katılıyor, üç yerinden yaralanıyor.

Ülke kurtuluyor, yöresine dönüyor, 1923 yılında kurulan Tarsus İdmanyurdu'nun ilk maçında o da forma giyiyor. Sonra yurdun birçok yerinde çeşitli görevler... Eskişehir ve Adana'da aylık bir Türkçü dergi çıkarıyor (32 sayı çıkmış), adı: "Türk'e Doğru". Farklı illerde çıkan gazetelerde başyazarlık yapıyor. Ve 10 adet de kitabı var. Lütfü Oğuzcan, şair oğlu Ümit Yaşar'a şöyle sesleniyor bir şiirinde:

"Gülersen gönlümde çiçekler açar/Sevgiyle getirdik dünyaya seni/İnsanlar şüphesiz ümitle yaşar/Tanrı o ümide bağlaya seni

(...) Bak dünya ne güzel bu sitem niye/Ettim ben adımı sana hediye/Mutluyum ey oğul babanım diye/Çarptırma hicvinle cezaya beni."

Yazarın Diğer Yazıları