3 Mayıs olunca ben...
“Gözsüz at koşturdum, gönül tad almadı. Her şeyden vazgeçtim. Yalnız tek savaşlık ışık ver.!” Atsız/Bozkurtların Ölümü (Gökbörü’nün Duası)
3 Mayıs olunca ben, Türkçülüğü tanımlarım önce Atsız’ca, iman tazelerim: “Türkçülük büyük Türk İlinde Türk Milletinin kayıtsız şartsız hâkimiyeti ve bağımsızlığı ile Türklüğün bütün diğer milletlerden ileri ve üstün olma ülküsüdür”.
Sonra kömenlere dalarım esrik ve vurgun... “Yine Göktürk olurum el kurarım” , eski beyleri diriltirim düşlemimde Atsız’ca.
Atsız’ca... Yani dimdik, ödünsüz, mertçe... Mücadelede de öyle, bilimde de... Atsız artı bilim, eşittir “Tarih”. “Tarih önce bir gerçek, sonra da bir terbiye vasıtasıdır” ona göre.
Tarihin yanına da dil, dil’in de üstüne titrer:
“Bir millet bağımsızlığı dâhil her şeyini kaybedebilir. Fakat dilini sakladıkça, o millet yaşıyor demektir”
Ve ülkü... “Millet bir hayvan sürüsü değildir. Millet milli bir hedef ister. Ancak o hedefi gördüğü zaman sürü olmaktan çıkıp insanlaşır, bencil olmaktan kurtulup fedakârlaşır.” Türkçülük, tarih, dil ve ülkü anlayışları, Atsız ve arkadaşlarının 3 Mayıs 1944’teki suçlarıdır da aynı
zamanda...
Suça bak, hizaya gel demeyiniz! Bugüne bakınız, anlarsınız ne demek istediğimi. Daha da anlamadıysanız, yine Atsız’ca seslenirim:
“Ey ekmeği alınanlar selam
sizlere!
Ey rütbesi çalınanlar selam
sizlere!
Kardeş yahut arkadaştır diye
evleri
Ocakları dağıtılan ülkü devleri
Selam size! Üstünüzde bütün
bakışlar
Bir gün olur, tarih sizi elbet
alkışlar!”
Alkışlıyor işte, tarih de, yaşayan
Türkçüler de...
3 Mayıs olunca ben, Alparslan Türkeş’i de hatırlarım. Önce büyük kızı Ayzıt’ı. Evinin önünde yaşıtlarıyla oynamaktadır, baba tutuklu. Çocuğun biri onu gösterir “Bununla oynamayın, babası Turancıymış...” Ve o tok sesi çınlar kulaklarımda. Yer Erzurum, yıl 1969. “1944’te bizi Mareşal Çakmak kurtardı, o ağırlığını koymasaydı, Askeri Yargıtay’ın da ne yapacağı belli olmazdı” demişti benim de bulunduğum bir toplantıda. Bu gerçek pek bilinmez.
Ve 3 Mayıs deyince aklıma torunum Altay’la, damadım Yılmaz gelir. Evet onlar gelir. Çünkü her ikisinin de doğum tarihi 3 Mayıs’tır. Bugün ben, hem Türkçüler gününü, hem de onların yaş günlerini kutlayacağım. Bir de upuzun şiir yazmışımdır, adı “Aldın Kabul Ettin mi Altay Oğul”dur. “Türk’e Baştan Başlamak” adlı şiir kitabıma da koymuşumdur.
“Al tayımı
Şahbaz et al tayımı
Altaylar bizi bekler
Yetiştir Altayım’ı
Hak Çalab’ın hikmetli ve güzel işi
Atasıyla aynı günde Acun’a
gelen oğul” diye başlar bu şiir.
Evet, bugün Türkçüler Günü. Atsız’ın “Yaşayan Türkçülere Ağıt”ının son dörtlüğü ile tüm Türkçülere selam
edeyim:
“Meçhul kaderin çizdiği yoldan/gideceksin
Bilmem ki bu meçhulleri hep Tanrı mı yazmış?/Öyleyse bırak, ruh bütün işkenceyi çeksin/Bin bir kere ölmeksizin insan yaşamazmış...”