“290 milletvekili alsanız bile ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?”

Erken seçim hükümeti öneren Davutoğlu’na Kılıçdaroğlu sordu;

“290 milletvekili alsanız bile ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?”

AKP-CHP koalisyon çalışmaları çerçevesinde liderler önceki gece ikinci kez masaya oturdu. İstikşafi heyetlerin başında bulunan AKP’den Ömer Çelik CHP’den de Haluk Koç’un katıldığı uzun zirvede nazik dil ve diplomasinin ince üslubu hâkimdi. İki lider önerilerini ve düşüncelerini açık şekilde anlattı. Fakat kimse kimsenin önerisini “bu olmaz” veya “bu olur” diye peşin kabul ve redde girmemeye aşırı özen gösterdi. Olabilecekler ve olmayacaklar gayet diplomatik bir dille anlatıldı...

Özet hava raporunun ardından çok fazla teferruata girmeden, akşam yemeğinin de mönüsünü pas geçerek(!) ana eksenler üstünde Başbakanlık Konutu’nda kapalı odada neler görüşüldüğünü aktaralım;

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, görüşmenin yapıldığı (pazartesi) gün çıkan olayları da hatırlatarak Türkiye’nin içinde bulunduğu iç çatışma ortamı ile ilgili geniş bir değerlendirme yaptı. Kılıçdaroğlu, “Türkiye yanıyor” dedi ve ekledi;

“Karşımızda PKK/KCK ve buna benzer isimlerle bir sürü terör örgütü var. Bunların kendi içlerinde de iç güdümleri yok. Başka merkezler tarafından yönetiliyorlar. Türkiye’nin ne nefret fay hatları kaşınarak Orta Doğu’laşmasını ne de etnik kökenler yüzünden Balkanlaşmasını istiyoruz. Öte tarafta Türkiye’yi yakacak bir ekonomik darboğaz bekliyor. Türkiye’yi 7 Haziran’a getiren süreci ve bunun sürdürülebilir olmadığını görmek zorundasınız.”

AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da, sınırlı sorumlu erken seçim tarihli reform hükümeti formülleri önerdi. Kılıçdaroğlu ise geniş tabanlı yüksek profilli ülkenin karmaşık sorunlarını çözecek 4 yıllık hükümet teklif etti ve şu çıkışı yaptı;

“Tekrar seçim olsa 280-290 milletvekili alsanız bile ülkeyi yönetebilecek misiniz. Artık Türkiye’yi tek başına yönetemeyeceksiniz bunu görün. 290 alsan ülkeyi nasıl yöneteceksin. Erken seçim süreci her türlü riski içinde barındıran süreç.”

Zirvenin badireli konu başlıklarından biri de “çözüm süreci” ydi. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin görüşlerini özetle şöyle dile getirdi;

“Tarifeli motor seferleri ile bu iş olmaz. Muhatap alınan heyetin de kendi içinde farklılıkları ve çatışmaları var. Masa kuruyorsun fakat o masanın arasına perde çekiyorsun. Sonra masayı tekmeliyorsun. Çözüm sürecinde tarafların kural dışı ve hukuk dışı yollara başvurmaları söz konusu. Tekrar aynı filmi çevirmeyeceklerinin garantisi mi var?

Meclis’e getirin süreci. Eşit haklara, eşit hukuka, insan hak ve özgürlüklerine dayalı anayasal ve yasal düzenlemeleri yapalım. Toplumsal barış böyle gelişir. Ancak bizim önceliğimiz, öncelikle Türkiye’deki olayların bitmesi ve huzur ortamının sağlanması. Türkiye’de barış dilinin oluşturulmasını istiyoruz. Başlamış bir süreç var. Bunun devam etmesi gerekiyor. Adı barış süreci olmuş, çözüm süreci olmuş bunun hiçbir önemi yok. Sonuçta isim şeklî bir şey. Ancak akan kanın durması ve toplumsal huzurun sağlanması önemli. Bölünme diye bir şey yok. Türkiye bugüne kadar ne badireler atlattı. Türkiye bölünmez. Buna inanmıyoruz.”

AKP kaynakları, Kılıçdaroğlu’nun bu söylediklerine, “Meclis’te çözüm” önerisine Davutoğlu’nun sıcak yaklaştığını belirtiyor.

Ekonomi konusunda CHP’nin geldiği son nokta masaya şöyle yansıtıldı;

“Bütçe dengeleri önemli. Asgari ücret üzerinde anlaşılması, mazotta çiftçiye verilecek destek gibi konular elbette bizim çok istediğimiz konular. Bunlardan geri adım atmamız söz konusu olmaz. Ancak bunları da çözüme kavuştururken bütçe dengesi içinde başarmamız gerekiyor. Bir taraftan asgari ücreti belli bir seviyeye getirirken diğer taraftan iş dünyasını da küstürmemek gerekiyor. Bunları bütçe dengeleri içinde legalize ederek çözümleyebiliriz. Emekliye verilecek çift maaş ikramiye de aynı çerçeve içinde düşünülerek halledilecek bir konudur.”

Kaynaklar, dış politika konusunda önceki akşam da hiçbir gelişme sağlanamadığını kaydediyor. Bunun nedeni ise “Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlarda dış politikayı, Davutoğlu’nun ve Erdoğan’ın bir namus meselesi olarak algılaması” olarak gösteriliyor. CHP tarafının masada, “Bizim öncelikli meselemiz, Türkiye’de akan kanın durması. Eğer bunu halledebilirsek o zaman dış politika da kendiliğinden sorunlar çözülecektir” de ısrar ettiği belirtiliyor.

Kemal Kılıçdaroğlu, yolsuzluklar konusunda da tavrını net koydu; “Yolsuzluklarla ilgili olarak bir milletvekili TBMM’ye önerge verdiğinde biz bunu destekleriz. HAYIR demeyiz.”

Pazartesi gecesi zirvesinden edindiğim izlenim; CHP’nin ılımlı ve sorun çözmeye odaklı tavrına karşılık Ahmet Davutoğlu da ılımlı ve uzlaşmacı bir fotoğraf verdi. CHP kurmayları, zirvenin ardından yapılan gece yarısı toplantısından sonra şu değerlendirmeleri yaptı;

“Erdoğan markajı hâlâ ciddi sorun. Verilen ara da onun için. Nerede, kim vesayetten çıkacak görmek gerekecek. Türkiye’nin koalisyon hükümeti kurma işine vekaleten karışan odak ve odaklar olduğunu biliyoruz. Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçildiği tarihin yıldönümünde bile konuşmadı. Bir süredir konuşmaması manidar. AKP içinde makul kanaat var. Militan taban ise erken seçim istiyor. Orta yolcular huzur istiyor.”

“Koalisyon hâlâ zor görünüyor. Eğer koalisyon kurulsaydı toplantıdan sonra açıklanabilirdi. Hâlâ aşılamayan ciddi sorunlar var. Ancak gerek ön görüşmelerde gerekse genel başkanların toplantısında hâlâ AKP masadan kalkmak için bir gerekçe bulamıyor. Bu nedenle bir daha görüşme kararı alınıyor. AKP hâlâ sarayın vesayetinden kurtulamıyor. Ancak Davutoğlu ve ekibi de koalisyonu istiyor. Sıkıştıkları için bir türlü masadan kalkamıyorlar. Perşembe günü (yarın) yapılacak toplantıdaki gerekçeleri hazır. Bu gerekçe: Zorunlu din dersleri, İmam Hatipler ve Millî Eğitim’i bahane ederek masadan kalkacaklar.”

“Sonuçta iş yine saraya gelip dayandı. Koalisyon bu noktada düğümleniyor. Bu vesayeti kıramazlarsa bahaneyi gösterip masadan kalkacaklar.”

AKP tarafına geçelim;

Ortaya 45 artı 1 formülü çıktı. Kulislerde konuşulanlara göre MYK’da karar alındı. Perşembe günü masa bozulacak. Davutoğlu, 17 Ağustos’ta Devlet Bahçeli’ye gidecek. 45 günün dolduğu 23 Ağustos’ta Davutoğlu, Hükümeti kurma görevini iade edecek. 24 Ağustos’ta erken seçim kararı alması için Meclis olağanüstü toplantıya çağrılacak.

Kulisleri aktardım. Bana, “ne olur” diye sormayın. Kesin bildiğim tek şey var;

Davutoğlu çok zorda!..

Yazarın Diğer Yazıları