28 Şubat sorgulaması İran’ı mı vuracak?
Çevik Bir ile başlayan ve dalga dalga devam eden 28 Şubat tutuklamaları Ankara kulislerinde her yönü ile tartışılıyor. Bu tartışmaların en ilginç bir yönü de İran boyutu.
Kıymetli okuyucularımın değerlendirmesine tabi olması için tartışmayı dikkatlere sunacağım.
28 Şubat tutuklamalarının “İran boyutunu” gündeme getiren kaynaklar önce iki tarihin altını çiziyorlar.
1) 12 Nisan Perşembe günü yapılan 28 Şubat birinci dalga gözaltı- tutuklamaları.
2) 14 Nisan Cumartesi, İstanbul; İran ile 5+1 ülkeleri arasındaki nükleer müzakere.
Uzman kaynakların iddialarına göre; bu tarihlerin art arda düşmesi tesadüfi değil. Zirveye gelene kadar Amerika ve paralelindeki Ankara’nın, “ortak İran sıkıntılarını” hatırlatıyorlar. “Bu zirveye gelmeden önce eğer İran, ABD’yi memnun edebilseydi. Belki de 28 Şubat tutuklamaları için düğmeye basılmayacağını” iddia ediyorlar. Birinci dalganın ardından İran’ın oyunu görüp, biraz tavır yumuşattığına işaret edip sonrasına dikkat çekiyorlar.
Bu görüşler ilk bakışta garip geliyor. Biraz daha somut veri istediğimde ise şu bilgiyi veriyorlar:
“28 Şubat soruşturmasının ana hedefi Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmek. Özellikle iddianame açıklandığında o dönem İran’a karşı yürütülen politikalar basına servis yapılacak. Ayrıca İran aleyhine olanlar da kamuoyuna servis edilecek. Böylece iki ülke karşı karşıya gelecek. Mesela 28 Şubat 1997 tarihli 18 maddelik MGK bildirisinin uluslararası ilişkileri ilgilendirdiği için açıklanmayan 10’uncu maddesi önümüzdeki günlerde gündeme gelebilir.
28 Şubat kararlarını hayata geçirmek için Refah-Yol döneminde 10’nucu maddeye dayanarak İçişleri Bakanlığı’ndan 4 tane genelge çıkmıştı. Bunlar da bilinmiyor. Bunlar ortaya çıkarsa ortalık esas o zaman karışacak.”
Dedim ya; ilginç bir iddia ama dikkatle takip edilmesi gerek.
Psikolojik savaşta “pinpon masası” taktiği bilinen bir tekniktir. Biri gelir masaya pinpon topunu bırakır. İki taraf da karşılıklı vurmaya başlar. Bugüne kadar 28 Şubat tutuklama süreci ile ilgili olarak servis edilen ifade ve tartışmaların hepsi hikaye. Balık hafızalı olmamak lazım. Dönün 28 Şubat 1997 sonrasına, açın bugünkü yazılı basını; göreceksiniz ki bugün konuşulanların hepsi o gün de aynen konuşulmuş. Yani, bugün itibarıyla bilmediğimiz bir şey yok.
Pinpon topunun masaya bırakılmasını bekliyoruz. Bakalım maç nasıl geçecek ve kim kazançlı çıkacak?..
Erdoğan-Barzani görüşmesinin perde arkası
Başbakan Tayyip Erdoğan ile peşmerge reisinin Perşembe günü Dolmabahçe’de yaptığı görüşme içerik bakımından oldukça zengindi. Barzani, Tayyip Erdoğan’ın önüne ne koydu?
Birincisi; Kamışlı. Barzani, Suriye’de Kürtlerin yaşadığı yerde Irak’ın kuzeyindeki bölgenin statüsünde bir Kürt bölgesi oluşturulmasını, bunun merkezinin de Kamışlı olmasını istedi. İkinci isteği; “Bağdat’a karşı güvenlik” yönünde oldu. Irak Başbakanı Maliki’nin kendisini ciddi anlamda sıkıştırdığını ve hatta bölgesine yakın büyük bir güçle yığınağa başladığını dile getirdi. En büyük endişelerinden biri olarak “ABD ile İran’ın anlaşma ihtimalini” dile getirdi. Maliki’yi devirme konusunda ortak hareket etmeyi teklif etti. Erdoğan ile Barzani Irak Parlamentosu içinde “kendilerine yakın” milletvekillerinin listesine ve güçlü liderlerin isimlerine göz attılar. Listelere bakıldıktan sonra, “Türkiye’nin Irak’taki dengeleri sarsacak gücü var” görüşü karşılıklı teyit edildi.
Barzani, bunlara karşılık da “Haziran öncesi Türkiye’ye bazı PKK’lıların teslim edilmesi” teklifini yineledi...
“Al gülüm,ver gülüm” havasında geçen kapalı görüşmede Tayyip Erdoğan, Barzani’ye karşı oldukça sıcak bir tavır gösterdi. Sıcak ilişki, daha sonra dışarıya yansıdı. Görüşmeden sonra yaptığı ilk açıklamada, Erdoğan, “Görüşmemizde birinci derecedeki konumuz Irak oldu. Çünkü Irak’taki gelişmeler pek de hayra alamet değil. Özellikle mevcut başbakanın gerek kendi koalisyon ortaklarına olan davranışları gerekse Irak’taki yapılanma içerisindeki ben merkezli adete şartları zorlayıcı yaklaşımları Irak’taki gerek Şii grupları, gerek sayın Barzani’yi ciddi manada rahatsız etmektedir. Bunlar bu süreci olumsuz etkilemektedir.” dedi. Erdoğan ekledi:
“Gündemimizin diğer bir konusu ise Suriye oldu. Suriye ile ilgili değerlendirmemizde yaklaşım tarzımızın örtüştüğünü gördüm. Üçüncü önemli konu da PKK, terör örgütü oldu. Yapılan görüşmelerde yaklaşım tarzımızın da aynı olduğunu gördük. Sayın Barzani de bu konuda rahatsız olduklarını ve terör örgütünün yaklaşımlarını tasvip etmediklerini bizlere ifade ettiler” .
Yani?
Yaklaşımlar aynı tavırları ortak.
Bence, bu açıklamayı daha da kuvvetlendirecek işaret Tayyip Erdoğan’ın siyasi sözcüsü ve akıl hocası Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın Star gazetesindeki köşesinden geldi. Akdoğan, “Bölgesel denklemde Barzani’nin yeri” başlıklı yazısında “Suriye-İran-Irak’ı kapsayan bölgesel denklemde Kuzey Irak yönetimi, bizatihi bir aktördür, merkezi yönetimden ayrı olarak anlam ve öneme sahiptir” dedi.
Devam ediyor Erdoğan’ın siyasi sözcüsü:
“Maliki ile zıtlaşan, İran ile ilişkileri gevşeyen, Suriye’deki riskleri göğüslemeye çalışan Barzani’nin yeni dönemin müttefiki olarak Türkiye’yi görmesi kaçınılmazdır. Mesut Barzani, Türkiye ile ilişkisinin PKK’nın gölgesi altında kalmasını istemiyor; PKK ve KCK’ya ’yanlış yoldasınız’ uyarısı yapıyor, BDP’ye demokratik siyaseti adres olarak gösteriyor.”
Yalçın Akdoğan yazısını, “Barzani konusunda en azından ’ihtiyatlı iyimserlik’ içinde olmak, sürecin somut ve samimi işbirliğine dönüşmesini murat etmek yerinde olacaktır” diye bitiriyor.
“İhtiyatlı iyimserlik” ha!..
Bugüne kadar verdiğimiz şehitleri ve kimler yüzünden bu acıları çektiğimizi unutacağız. Sonra da “........kalbimizi ferah tutalım mı?” diyeceğiz.
Olur! Emredersiniz sultanım!..