2019'a Suriye'den girdik Libya'dan çıktık
Yılın son günü. Adettendir, kişiler kurumlar yılın bir muhasebesini yapar. Yapılan hatalar, alınan kararlar gözden geçirilir.
İktidarın 2019 karnesini nasıl değerlendirirsin diye sorarsanız "Zayıf-Geçemez" derim.
Türkiye'yi uçuracak denilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ülkeyi yönetilemez hale getirdi. Bu sistem değişmeden Türkiye'nin yönetilmesinde iyileşme beklenmemeli.
Ekonomik krizi vatandaş olarak derinden hissediyoruz. Çarpık bir şekilde enflasyon düşerken (?) yüksek zamlardan iki yakamızı bir araya getiremiyoruz. Vatandaş böyle ama devletin durumu da vatandaşınkinden farklı değil. Ekonomik paket açmaktan ekonominin gerçeklerini anlamaya zaman kalmadı.
İktidarın dış politikası, daha doğrusu politikasızlığı ise Türkiye'yi açmazlara sürükledi, iki arada bir derede bıraktı.
Türkiye'nin dış politika konularının güvenlik odaklı olduğunu söylememiz lazım. Yani terör, kriz/çatışmaların yönlendirdiği bir dış politika sürecinden bahsediyoruz.
Türkiye'yi dört bir taraftan çevreleyen kriz/çatışma ortamında iktidar dış politika üretmekte temel yanlışlar yaptı. Dış politika yapım araçlarında askeri gücü ön plana çıkarıp, askeri hamlelerle sonuç alıp bunun üzerine politik çerçeve koymaya çalıştı. Hal böyle olunca da sonuç alınamadı. Askeri anlamda zafer kazansanız da siyasi müzakere masasında istediklerimizin alınamadığı görüldü.
Her seferinde Türk ordusu siyasi karar vericilerin dış politika hatalarını düzeltmeye çalıştı ama uluslararası ortam iyi hazırlanmadığı için, diplomasiyle siyasi girişimlerle ittifaklar oluşturulmadığı için görüşlerimin kabul edilmesi mümkün olmadı.
Bunu Suriye'de yaşadık. Doğu Akdeniz'de yaşadık.
Çok ilginç bir şekilde Türkiye, 2016'dan bu yana yeni bir yıla dış politikada askeri hamleleriyle giriyor. Suriye'de 2016'da Fırat Kalkanı, 2017 de İdlib harekatı başladı, 2018 Zeytin Dalı, 2019 Barış Pınarı Harekatı yapıldı. Irak kuzeyinde devam eden münferit hava harekatları yanında 2018'den buyana Kararlılık harekatı, Pençe harekatları devam ediyor.
Doğu Akdeniz'de enerji paylaşımları sürecinde özellikle son iki yıldır Rum-Yunan ikilisi bölge ve bölge dışı ülkelerle üçlü dörtlü ittifaklarla bir ittifak zinciri oluşturup Türkiye'yi kuşatırken Erdoğan yönetimi ise ideolojik farklılıklar nedeniyle bölge ülkeleriyle diplomatik ilişkilerini kesip Rum-yunan ikilisine aynı düzlemde karşılık verememiştir. Bunun üzerine Türkiye askeri gücünü harekete geçirip Akdeniz'deki hak ve menfaatlerini korumak üzere sondaj ve bilimsel araştırma yapan gemilerimize donanmasıyla destek verdi, veriyor.
Bu kötü bir şey mi tabi değil. Bizlerin ganbot diplomasisi dediğimiz aracı kullanmıştır. Ancak bunu bütüncül bir dış politikayı destekleme aracından ziyade tek başına bir dış politika olarak benimserseniz sürdürülebilirliği ve siyasi düzlemde sonuç alması pek mümkün olmuyor. Dediğimiz gibi askeri gücü ana politikanızı destekleme araçların biridir, tüm politikayı ona yükleyemezsiniz.
İşte yanlış yapılan dış politikayla birlikte Suriye ile girdiğimiz, Fırat'ın doğusuyla yatıp kalktığımız 2019'un son ayında birden bire Suriye'yi unutup Libya ile uyandık. 2020'ye de yanlışlarla giriliyor.
Unuttuğumuz ve üç yıldır terörle mücadele operasyonları yaptığımız, halen belli bölgelerini kontrol ettiğimiz Suriye'de PKK/YPG varlığı/tehdidi ortadan kalkmadığı gibi, bizim Libya'ya dönmemizle birlikte, ABD-Rusya eşgüdümünde YPG merkezli bir özerk bölge oluşumu hızlandı. Türkiye-Suriye sınırındaki YPG varlığı konusu ABD'den Rusya'nın güdümüne geçerken Rusya kendi SDG-YPG'sini oluşturup (yani örtü değişiyor) sınırın hattına yerleştirmeye yöneldi. ABD de Türkiye ile arasındaki bir krizden kendini kurtardı.
Diğer taraftan ABD ise, sınırın biraz daha güneyinde tüm sözde Kürt partilerini birleştirip YPG'yi merkeze alıp ona siyasi kimlik kazandıracak bir özerk bölgeyi oluşturuyor. Rusya da Şam'ın YPG ile görüşmesini teşvik edilerek ABD'nin girişiminin önünü açıyor. SDG ve PYD'nin başındaki elebaşları önümüzdeki kısa sürede olumlu gelişmelerin olacağını söyleyerek yeni yılda Suriye kuzey doğusunda özerk bölgenin kurulacağına işaret ediyorlar.
Türkiye, Libya ile deniz sınırı mutabakatıyla Doğu Akdeniz'de oyunu bozduğunu söylese de Rum-Yunan ikilisinin bölge ülkeleri, ABD, Fransa, İtalya ile enerji işbirliği önce siyasi peşinden askeri ittifaklara dönüşmüş durumda. Sadece Ocak ayında yürütecekleri on civarında uluslararası siyasi hamle bile oyun bozuldu değerlendirmesinin abartılı olduğuna işaret ediyor.
Tam da böyle bir ortamda Türkiye kendini aniden Libya iç savaşının bir tarafı haline getirecek bir hamle yapıyor. Libya ile Suriye'deki durumun farklı olduğunun kavranılamadığı bir durum yaşanıyor. Suriye'de haklı bir terörle mücadele operasyonu yaparken, Libya'da bir savaşın parçası ve tarafı olunuyor. Bu bile asker gönderme kararının ne kadar hatalı olduğunu gösteriyor.
Irak'tan Suriye'ye oradan Libya'ya savrulan Türkiye için 2020'nin 2019'dan daha zor ve kötü bir yıl olacağını söylersek gerçeği ifade etmiş oluruz.
Buna rağmen 2020'nin Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti'nin hayrına gelişmelerle dolu olmasını temenni ediyorum. Mutlu yıllar.