2. Cumhuriyetçi tahriğine bir pet şişe daha

(...) Fazıl Say’ın geçtiğimiz günlerde Burgaz Ada’da masasına ilişen bir Alman vakfı yöneticisini küfürlerle, arkasından pet şişe fırlatıp kovacak kadar öfkelenmesine neden olan bu kolonyalist zihniyeti anlamakta fayda var. Ayrıca bir insanın, bir başkasının masasına davetsiz oturup, laf atıp, beş dakika içinde kovulabilmeyi başarması özel de bir yetenek...
Ama zaten bu gibi insanların yıllardır yapmak istedikleri bu: Provoke etmek, ortalığı karıştırmak, ajitasyon yapmak, sonunda kovulmak, hakarete uğramak, böylece de kendilerinden bir mağdur çıkartarak merkez ülkelerine kendi görüşleri doğrultusunda çarpık bir manzara sunmak.
O uyduruk Alman vakfının, eski Yeşiller Partisi üyesinin şimdiden Almanya’ya geçtiği raporu tahmin ediyorum: ’Herr, Türkiye’de laikler çok kötü insanlar, çok faşistler, çok saldırganlar, hoşgörülü değiller, Batı düşmanı hepsi, ordu çok kötü, asker korkunç, yaşasın ileri demokrasi.’Aynı Yeşiller Partisi zihniyetini 90’lı yıllarda, terörünün doruk noktasında, hemen her ev bir şehit haberiyle sarsılırken PKK’ya verdikleri destekle de hatırlıyoruz. (...) Fazıl Say’ın hışmına uğrayan o uyduruk vakfı ve çalışmalarını takip ediyorum: Taraf çizgisinde, Taraf yazarlarının da sık sık katıldığı paneller düzenliyorlar, bunları kitap olarak yayımlıyorlar. İçeriği tahmin edebileceğiniz gibi: ’Birinci Cumhuriyet çok kötü, bütün askerler darbeci, Kemalizm gerici’falan filan.
Türkiye’nin sorunlarını hepimizden daha iyi biliyor ya bu arkadaşlar...
Konuşsunlar, raporlar yazsınlar, analizler yapsınlar, panel düzenlesinler. Hiç sakıncası yok. Sonuçta tarih eskisinden daha hızlı ilerliyor, nasıl yanıldıklarını zaman daha hızlı ortaya çıkarıyor: Mısır için altı ay yetti.
Kırk yılın başında birileri arkalarından pet şişe atarak onları kovarsa bunun da ’demokratik bir tepki’olduğunu unutmasınlar ama. 90’lı yıllarda Joschka Fischer suratına koca pastayı yediğinde bu kadar mesele etmemişti.
Oray Eğin Akşam

+++

SİZDEN GELENLER
Kış uykusu

Yaz boyunca twitter’ın en önemli konusu terör saldırıları ve şehitlerimizdi. Tweet’lerin ortak noktası AKP eleştirileriydi. Orta Doğu, ekonomi politikaları üzerine derin analizlere soyunan insanlara bir gecede ne oldu bir bilseniz!
Birkaç gündür dikkatle izliyorum, gidişata en duyarlı gözükeni bile Cemile’yi konuşuyor. Kuzey’i anlatıyor, gazetelerden öğrendim ki Behlül’ün yeni dizideki karakteriymiş bu da...
Kurtlar Vadisi’nde sokakların boşalmasını banal bulanlar bile şimdi Leyla ile Mecnun arası veriyor twitter geyiklerine!
Diziler başladı, farkındalık bitti.
Toplum televizyon karşısında kış uykusuna yattı.
Sizden istirhamım lütfen yazılarınızla “ses” çıkarıp da mışıl mışıl uyuyan insanımızı uyandırmayın. Rahatları bozulmasın.
Kürşad Yiğit Sağlık

+++

Şımarık ve
sevimli çocuk(!)

Aslında “şımarık çocuk” benzetmesi ile İsrail kötülenmemektedir. “Şımarık çocuk” sözü her ne kadar olumsuz bir mesaj gibi gözüksede, işin özü itibariyle çocuklar çoğunlukla şımarıktır ve bu normal birşeydir hatta sevimlilerdir de ki İsrail’in de hükümetimiz için öyle olduğunu düşünüyorum; al gülüm ver gülüm birbirlerinin çıkarlarına hizmet eden mükemmel ikili..
Sanki kötü bişey diyorlarmış imajını çiziyolar. Halbuki öyle bir mana vermez ki bu şımarık lafı, vah ülkem vah..
Samet Çalıkoğlu

+++

Usta işi
Yıl 2007. Başbakan Erdoğan’dan sınırötesi operasyon izni isteyen Genelkurmay Başkanı’na:
İçerdeki 5 bin terörist bitti mi ki dışarıdaki 500 ile uğraşalım...
Yıl 2011. Ustalık dönemi, aynı
Erdoğan:
Suriye bizim iç meselemizdir...Devam ediyor (içerde her gün şehit haberleri gelirken) İsrail dünyanın şımarık oğlanı, Filistin yalnız değildir!
Engin Balım

+++

İnsan ayı
çatışması
devam edecek

İspir bölgesinde inşa edilen HES ve barajlar gibi doğayı hiçe sayan yatırımlar hayvanların yaşam alanlarını parçalayarak insan-ayı arasında yaşanan sorunların artmasına neden oluyor. Yaşam alanları tahrip edildiği için yerleşim bölgelerine daha yakın yaşamak zorunda kalan ayılar ile insan arasındaki çatışma, doğanın dengesi gözetmemeksizin yürütülen çalışmalar durdurulmadığı ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde artarak devam edecek.
Doğa Derneği

+++

Ölüm Allah’ın emri...
Benim çocuğumun ne zaman, nerede ve de ne için öleceğine Yaratan karar verir. Ülkem için ben bile bu yaşta en önde, şeref ve gururla ölürüm. Ama bu ülke sınırları dışında, ne Arap için, ne Gazze için ne de Suriye için kimse benim veya evladımın ölümüne karar veremez verse de bir şey ifade etmez. Bunu, gazı verenin de, alanın da iyi bilmesi gerekir...
Ömer Arslan

+++


Günün sorusu
“İyi şeyler olacak” diyen ve “Kürt açılımı”nın kapağını kaldıran Abdullah Gül, kendisinden randevu isteyen “demokratik özerklik”çi BDP’lilere “Ne iyi şey yaptınız da geldiniz” mi diyecek?
Yavuz Cantürk

+++

Rant oldukça Ergene temizlenmez
25 yaşındayım. 25 yıl öncesini hatırlamam mümkün değil. Ama ben kendimi bildim bile Ergene hep temizlenecek... Herhalde siz de bilirsiniz.
Kaç bakan geldi... Belediyeler kaç kere el değiştirdi. Ama verimli tarım arazileri üzerine kurulan fabrikalara yenileri eklendi. Su kenarları sanayi tesisi doldu. Trakya zehirlendi. Bundan sonra, sadece su, toprak, hava değil bölgede sağlığını kaybeden her insanın vebali de önce o belediye başkanlarının sonra da rant ortağı siyasilerin olacak.
İsmail Yavuz

+++

Mehmet Metiner’i bilmem ama Hüseyin Çelik’in Kılıçdaroğlu hakkındaki sözleri “Cahiliye Devri”ne bağlanabilir;
bağlanmalı!
Aygen Bıçakçı

+++

Her eve bir şehit
hayaldi gerçek oldu!
Mehmet Salih Özbey

+++

Türk müsün, Türkiyeli misin?
Türkiyeli terimi 1924 Anayasasının 88. maddesi görüşülürken ortaya atılmıştır. (...) Şimdi bu oturumların tutanaklarından bir bölümüne bir bakalım.
Abdullah Efendi (Eskişehir ): Bu maddede kast edilen milliyet midir, tabi’iyet midir?
Celal Nuri Bey (Gelibolu- encümen adına): Tabiyettir efendim.
Reis: Bozok mensubu Ahmet Hamdi Beyin takriri var. 88. maddenin şu şekilde tadilini istiyor. (madde 88 - Türkiye ahalisinden olup TÜRK harsını kabul edenlere (TÜRK) ıtlak olunur.
Celal Nuri Bey ( Encümen adına): Efendim biz burada etnografya itibari ile milliyet tespit etmiyoruz. Lozan Muahedenin 37. maddesinde şöyle diyor: Türkiye muahedenin 38’den 44’e kadar olan maddelerinde yer alan hükümleri asli kanun şeklinde tanıyacak ve aksine hiç bir kanun çıkaramayacak ve muamele yapamayacaktır. İşte. 38 ile 44. maddeler arasında yer alan maddelerden biri olan 39’uncu madde hükmü şudur; (Gayri Müslim azınlıklara mensup Türk tebaası, Müslümanların istifade ettikleri medenî ve siyasî haklardan istifade ederler...) Dolayısı ile “Hars” gibi bir kelimeyi Anayasa’ya koymaya imkân yoktur.
Ahmet Hamdi Bey (Bozok): Madde Türkiye ahalisine, din ve dil farkı gözetmeksizin Türk dediğine göre tabiiyeti değil, milliyeti tayin etmiş oluyor.
Celal Nuri Bey (encümen): Bir Cumhuriyete tâbiiyet denilmez, millet denilir. Başka imkânı yoktur.
Hamdullah Suphi Bey (İstanbul) (Özet olarak): Arkadaşlar, tabiiyet kelimesi, zihinlerde ve kalplerde mevcut olan emeli ortadan kaldırmaya yetmez. Onlar Türk olamazlar. Fransa’da Museviler vardır. Mektebi Fransız mektebidir, dili Fransız dilidir. Hars itibariyle Fransız’dırlar. Bu adamlara neslen Musevi olmakla beraber Fransız denir. Emin olunuz ki bu adamlar Musevi ecdattan gelmiş olduklarını hatırlamakta beraber Fransızlık hissiyatını taşırlar. Bu İngiltere’de de böyledir.
İspanya’dan kovulup da memleketimize İspanyolca ile gelen Musevi, Anadolunun ortasında Musevi olarak kalır, Musevi lisanını okur ve kendine özel mektep yaparsa, onu Musevi olmaktan men edebilir misiniz? Madde açık değildir. Onların Türk kabul edilmeleri izaha muhtaçtır. Türk diye bir madde geçerse aleyhimize kullanırlar.
Daha sonra oturumda söz alan, Encümen sözcüsü Celal Nuri Bey: “Bunlara Türklük sıfatı veremeyeceksek, ne diyeceğiz?” diye sormuş, mebuslar (Türkiyeli diyebiliriz) diye bağırmışlardır.
Celal Nuri Bey devamla: “Şu Türk’tür, şu Türkiyelidir diye ayrım yapmak Lozan’a aykırıdır” tezini savunmuştur.
Mecliste oturumlar süresince çeşitli öneriler verilmiş, uzun, kısa konuşmalar yapılmış ve neticede Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Beyin verdiği şu öneri Mecliste kabul edilerek Anayasa metnine girmiştir.
Maddenin kabul edilen şekli şudur:
“Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın, vatandaşlık itibariyle (TÜRK) ıtlak olunur.”
İstiklal Harbi mücadelesini vermiş olan, TBMM 1924 Anayasasını yaparken Türk’lük üzerinde son derece titiz ve hassastır. Bu doğal olarak Anayasanın ruhuna da çok açık bir biçimde nüfuz etmiştir. (...) Bugün için ise durum çok farklıdır. Bu gün bazı kişiler adeta ittifak oluşturarak ortaya çıkıp, Türk oldukları, İslâm dinine mensup oldukları ve Türkçe konuştukları halde, kendilerinden, (Ben Türkiyeli yazar, ben Türkiyeli sanatçı, ben Türkiyeli gazeteci, ben Türkiyeli aydın(!), ben Türkiyeli Atatürkçü, ben Türkiyeli siyasetçi) tarzında bahsetmektedirler. Bu sıfat onlara Türk milleti tarafından verilmiş de değildir. Onlar kendiliklerinden benimsemişler, kendilerine Türkiyeliliği yakıştırmışlardır.
Bu kişilere sormak lazım; siz bu ülkede kendinizi, AZINLIK gibi mi hissetmektesiniz?
Gene onlara sormak lazımdır ki, kendinizi, Türkiyeli diye tanımlamak sureti ile tesadüfen, istemeyerek, Türkiye’de dünyaya gelmiş olmanın üzüntüsünü çekip, bu durumunuzdan hayıflanmanızı mı dile getiriyorsunuz!
Türk Milleti bu soruların cevaplarını, bu kişilerden almak hakkına her halde sahiptir.
Onların da bir gün, “NE MUTLU TÜRKÜM” diyerek, gurur duyabilmelerini, Türk kültürüne mensup olmanın zevkini tadabilmelerini temenni ediyorum.
Ahmet Yılmazer

Yazarın Diğer Yazıları