1974’te yaptık, şimdi yine yaparız
Rum-Yunan ikilisinin hedef ve amaçlarını bilmeden, anlamadan Kıbrıs anlaşmazlığına doğru teşhis koymamız mümkün değildir. Rum tarafının Kıbrıs’ı bir Yunan adası olarak gördüğü, Enosis ve Megali İdea ülküsünden bir milim sapmadan yıllardır nihai hedefine ulaşmak için elinden geleni ardına koymadığı bilinmektedir. Rumlar, anavatanları Yunanistan gibi, masa başında, oldu bittilerle ve emperyalist sömürgecilerin desteğiyle topraklarına toprak katacakları günü iple çekiyorlar. Adanın tek sahibi, egemeni olarak başlattıkları ve yıllardır sürdürdükleri kampanyada bardağı taşırdıklarına inanıyorum. Sabrımızı sınama gibi bir yanlışa girerek, 1974’te gerçekleştirdikleri cunta destekli darbe benzeri bir oldu bitti ile haklarımızın üstüne yatacaklarına inanıyorlarsa çok yanıldıklarını bilmelidirler. Kıbrıs’ta Rum’a, eşit ortaklık ve egemenlik haklarımızın bir zerresini dahi kaptırmayacağımızı Rum-Yunan ikilisi iyice kafalarına yerleştirmelidir.
Ekonomik sıkıntı içerisindeki iflas etmiş Rum Yönetimi, krizden Kıbrıs’ın doğal gaz ve petrol kaynaklarını yabancılara satarak veya haklarını devrederek kurtulmayı öngören bazı hazırlıklar içerisindedir. Rumların Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakları olası bir borçlanma modeline teminat olarak gösterme düşüncesine şiddetle karşı çıkılmalıdır.
Kıbrıs Türkünün ve Anavatan Türkiye’nin haklarının gözardı edilmesine kesinlikle müsamaha ve müsaade edilmemelidir.
Bir süre önce Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis, tek yanlı parselleyerek sondaj yaptıkları Doğu Akdeniz’den gelecek doğal gazı, maliyeti büyük bile olsa, kendi topraklarında inşa edecekleri sıvılaştırma tesisi ile pazarlayacaklarını açıklamıştır. Kasulidis’e sormak lazım; sen kimin malını kime satıyorsun? Kimin kaynağını kime teminat gösteriyorsun? Sana ait olmayan bir malı, nasıl teminat gösterebilirsin? Uluslararası hukuk kurallarını çiğneyerek nereye varmak istiyorsun? Uluslararası hukuka göre ada etrafındaki doğal kaynakların hepsi adada tüm yaşayanlara ait değil midir?
Uzlaşma taraflısı görünen Anastasiadis hükümetinin politikası, gerginlik yaratarak çoktan başlaması gereken müzakereleri ilerideki bir döneme ötelemek üzerine kurulmuştur. Rum’un yaşadığı kriz müzakerelerin yeniden başlamasına engel değildir. Rum tarafı masadan kaçarak anlaşma istemediğini bir kez daha göstermiştir.
Rum hükümetinin ve dışişleri bakanının niyeti, Kıbrıs sorununu çözmek değildir.
Kasulidis, her fırsatta diğer Rum yetkililer gibi, saçmalamaktadır.
Kasulidis, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada Anavatan Türkiye’nin “Temel Haklar” ve “Adalet” konulu başlıklarının açılmasının “Ankara’nın Güvenlik Konseyi’nin 550 sayılı kararı tahtında kapalı Maraş’ı iade etme yükümlülüğünü hayata geçirmesi şartına bağlı olduğu” iddiasında bulunmuştur.
AB dönem başkanlığı zamanında Finlandiya’nın masaya koyduğu formülü yeniden gündeme getiren Kasulidis, Rum tarafının Gazi Mağusa Limanı’nın AB’nin himayesinde açılması konusunu görüşmeye hazır olduğunu da ahlaksızca teklif etmiştir.
Rum tarafı tehdit ,şantaj dahil her türlü yola tevessül ederek Kıbrıs Türkü olarak bizlerden gasp ettikleri haklarımızı iade etmemeye ve dahası adayı bir Yunan adası olarak görmeye devam etmektedirler. Rum’un bu tavrına daha fazla hoşgörü ile bakmak mümkün değildir. Rum-Yunan ikilisi aklını başına toplamalıdır. Bir an önce müzakere masasına dönerek anlaşma yolunu seçmelidir; yoksa 1974 Mutlu Barış Harekatı’ndaki gibi sorunun çözülmesi için Garantör Türkiye’nin yeni bir müdahalesi kaçınılmaz olacaktır. Rum unutmamalıdır; 1974’te yaptık şimdi yine yaparız.