19 Mayıs ve korkunun yenilmesi!
1950’li yıllara kadar Türkiye’de yaslı ve yaralı bir nesil vardı. Osmanlı Cihan devletinin çöküşü ardından başlayan Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı, Anadolu’ya sıkıştırılmış Türk milletini yorgun, yaralı ve yaslı hale getirmişti. 1950 öncesi nesiller ‘Balkanlar, Sarıkamış, Çanakkale, Yemen ve Sakarya’ savaşının kılıç artıklarıydı. Onların her birinin gururla anlatacakları hikâyeleri vardı.
1950 sonrası neslin kendilerinden öncekilerle mukayese edildiklerinde, anlatacakları çok fazla bir hikâyesi yoktu. Onlar ideolojik paktlar arasına sıkışmış, Kore Savaşı, Kıbrıs Harekâtı, ideolojik kavga ve iç ayaklanmalardan ibaret bir dünyada yaşamışlardı. Bu nesil kendi hikâyelerinin aktörü olamamış, soğuk savaş ikonlarının gölgesinde kalmışlardır.
2000’li yılların nesilleri ise küresel tasarım projelerinin propaganda ve yanıltma kampanyaları altında şaşkın bir konuma düşmüşlerdir. Yüzleşme adı altında, yüzsüzleştirme operasyonlarına tabi tutulmuşlardır. Yeni nesiller son on yıldır tarihini, milliyetini, devletini ve bağımsızlık bilincini yok sayan bir linçten geçirilmiştir. Gençliğin doğrudan ruhuna ve şuuruna müdahale edilmiştir.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla çıkarılan milli bayramları kutlama yönetmeliği, milliliğe yönelik linçin somut kanıtıdır. Ancak linç yalnızca milli bayramlarla ilgili de değildir. İktidar başta millilik kavramı olmak üzere milli olan her değeri önce tartışmaya sonra da hedefe koymuştur.
Bunlardan bir kaçı şöyledir:
Anayasadan “Türk” kavramı çıkarılsın!
“Türküm, Doğruyum, Çalışkanım” diye başlayan ant kaldırılsın!
“Ne mutlu Türküm diyene” sözü dağdan taştan silinsin!
“Ey Türk Gençliği” diye başlayan “Gençliğe Hitabe” tartışılsın!
“Milli bayramlar” devlet bayramı olmaktan çıkarılsın!
“19 Mayıs Bayramı”nı halk kutlasın!
Bütün bu söylem ve yaklaşımlar “milli” ye ve “milli devlet”e karşı adı konmamış bir savaşın somut göstergesidir.
Yaklaşımın küresel güç odaklarının bölgesel tasarım politikasıyla birebir örtüşmesi, yapılanın ne olduğunu kanıtlar niteliktedir. Böylece ABD’ye sırtını dayamış bir iktidar, küresel güçlerin bölgesel projelerine Türkiye’yi eklemleyeceğini hesap etmektedir.
Bu zihniyet Türk milletinin karşısına “Yeni bir Orta Doğu doğuyor” ya da “Değişim dalgasını yöneteceğiz” iddiasıyla çıkıyor. Suriye’ye, Mısır’a, Libya’ya ya da Irak’a nizam vermeye çalışan bir iktidarın “milli” kavramına savaş açması doğaldır.
Milli bayramları formaliteye indirgeyen yönetmeliğin alel acele yayımlanması ve tam da 19 Mayıs günü Cumhurbaşkanı’nın ABD’ye uçması, bu bağlamda kaydedilmesi gereken önemli bir ayrıntıdır.
Milli bayramlar ortak duygu, kıvanç, gurur ve bilinç yaratan süreçlerdir. Bayramlar kendine güven, muhtaç olduğu kudreti kendinde gören, başarılmışları hatırlayarak başarma duygusu yaratan olgulardır. Bayramlarda bir millete ait olmanın gururu ve şuuru hissedilmiş olur.
Bu bayramları kutlana geldiği biçimde değil de iktidarın istediği şekilde kutlama zorunluluğu büyük tepkiye neden oldu.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’na kadını ve erkeğiyle Türk milleti büyük bir ilgi göstermiştir.
İktidar; çelenk koyma, saygı duruşunda bulunma ve anma törenini sıkı kurallara bağlamasına, Atatürk anıtının etrafını polis kordonuna almasına rağmen, halkı durduramamıştır. Halk, 19 Mayıs’ı sahiplenmiştir.
İktidar, halkın 19 Mayıs’a ilgi göstermeyeceğini düşünüyordu. Tam tersi oldu. Yasakların cazibe yarattığı, zorun oyunu bozduğunu bir kez daha Türk milleti ortaya koymuş oldu.
AKP iktidarı, 19 Mayıs’ı anmak serbest ama 19 Mayıs’a giden yollar kapalı demiş oldu. Halk ise iş başa düştü diyerek 19 Mayıs’ı eskisinden çok daha fazla sahiplendi. İktidarın ürettiği tehdit, baskı ve korkuyu yendiğini de göstermiş oldu. Unutmamak gerekir ki korkuyu yenen halktan daha tehlikeli silah yoktur.