12 Haziranda konformist olmayanı seçmek
Yabancılaşma bireyin rahatına kıyma yeteneğini kaybetmesiyle başlar. Konformistler yumuşak başlıdırlar ve nasıl yönetildiklerini dahi merak etmezler. Yönetenlerin hem “en iyisini bildiklerini” hem de “bir bildiklerinin var olduğunu” düşünürler. Yönetilenler ise gözlerini kapayıp vazifesini yapmak gibi bir algıyı kendisine rehber edinmişlerdir. Suya sabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan, “evet efendim” geleneğine sahiptirler. Hemen hemen bütün yönetimler emri altında çalışan insanların konformist (uyumlu) olmalarını arzularlar.
Hâlbuki yaratıcılık, değişim ve gelişme sisteme ve statükoya uyum sağlamanın değil, meydan okumanın sonucunda meydana gelir.
Konformizm, insanların kendilerini ilgilendiren konularda bile “hayır” deme ve şaşırma yeteneğinin kaybetmeleriyle başlar. Birey şahsiyetine ve özüne yabancılaşmadan konformist olamaz.
Günümüz dünyasında gelişmiş toplumlardan değil, insanına ve onun zihinsel gücüne yeterli değeri vermeyi öğrenmiş ya da öğrenememiş toplumlardan bahsedilebilir. Zengin ve bol kaynaklara sahip olmanın toplumların kalkınması için gerekli ancak yeterli olmadığı açıktır. Zira bugün dünyada “en etkin” ve “en güçlü” olan ülkeleri kaynakları bol olan ülkeler değil, toplumsal aklını en iyi organize eden ülkelerdir.
Bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, gelişmesi ve etkin olabilmesi sahip olduğu beyin gücünü, finansmanını ve zaman kaynağını amaçlarına uygun biçimde kullanmasına bağlıdır. Bu üç unsur arasında en önemlisi de toplumun sahip olduğu beyin gücüdür. Beyin gücü insanların bilgi, deneyim, girişim ve örgütlenme yeteneği ile yönetim kabiliyetlerinden ibarettir. Finansman kaynağı, zaman veya diğer üretim faktörlerinin varlığı beyin gücü olmaksızın hiç bir anlam ifade etmez.
Babası, Sony şirketi sahibi Akio Morita’ya şöyle tavsiyede bulunmuştu: “Unutma, patron olman, etrafındakileri itip kakma hakkına sahip olduğun anlamına gelmez. Kararlarında ve başkalarından yapılmasını istediğin şeylerde çok açık seçik olmalı ve bütün sorumluluğu üstlenmelisin. Başkalarını azarlamak ve suçu atacak birlerini aramak yanlış olur”. Bu tavsiyelerin gerisinde Japon’ların beyin gücüne verdikleri önem vardır. Japon geleneklerinde, birlikte çalışan kişilerin yeteneklerini paylaşıp, bunları herkesin yararına olacak şekilde kullanmak ibadet gibi kutsal görülür. Onlar, bireysel aklın sınırına inandıkları için örgütte çalışan insanların tamamının aklından yararlanmak yolunu tutuyorlardı.Yani işletmede beş bin kişi varsa tamamının kas gücünün yanı sıra beyin gücünden de yararlanma yolunu seçiyorlardı. Başarı, etkinlik, teknolojik liderlik ve rekabet gücü tamamen örgütün sahip olduğu beyin gücünün kullanabilme yeteneği ile ilgilidir. Bu gücü en iyi kullanan toplumlar sahasında lider durumuna yükselmektedir.
Verilecek kararın kalitesinden, geleceği önceden görme yeteneğine kadar her türden örgütsel faaliyet işletmedeki insanların beyin gücünden yararlanmak ile yakından ilişkilidir. Bilginin üretimi, takibi ve yönetimi de tamamen beyin gücüne dayanmaktadır. Geleceğin toplumları başarılı ya da başarısız olarak değil, beyin gücünü kullanıp kullanamama özelliklerine göre ikiye ayrılacaktır.
Bireylerde yalnız beyin gücü ya da yetenek bulunması tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda beyin gücüne sahip olanların cesur ve kendilerini konformist olmaya zorlayan sistemi de reddetmeleri gerekir. Hayır diyebilme, reddetme ya da başkaldırma öncelikle bireyin kendisini onaylamasının bir aracıdır. Başkaldırma herhangi bir değer için bireyin kendi özünden fedakârlık etmeyi göze almasını anlatır. Her karşı koyma bir değere yönelik olarak var olurken, her değer bir karşı koymayı gerektirmez. Umulur ki 12 Haziran seçimleri konformistlerin değil başını bir davaya adamış cesur insanların seçimi olsun.